Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Sosyolog Dr. Emin Yaşar Demirci’den Yörünge’ye Açıklamalar

Sosyolog Dr. Emin Yaşar Demirci’den Yörünge’ye Açıklamalar:
“Seçmen Türkiye’nin Geleceğini Onayladı”

24 Haziran seçimlerinde Türkiye’nin geleceği oylanmıştır ve Türkiye’nin geleceği onaylanmıştır. Ben 100 yılın seçimi yerine 200 yılın seçimi diyorum. Osmanlı modernleşmesinden beri evrimleşen parlamenter siyasal sistemin yerine başkanlık sitemi getirilmektedir. Bu kendi başına radikal bir dönüşümdür. Bu dönüşümün ince ayarları ile sistemin tam olarak yerleştirilmesi zaman alacak olsa da dönüşümün kendisi gerçekleşmiştir.

Türkiye’nin kaderini belirleyecek bir seçim sonrasında bu seçimin önemini ve sonuçlarının nasıl okunması gerektiğini Sosyolog Dr. Emin Yaşar Demirci’ye sorduk. İbn Haldun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi olan Sayın Demirci, seçim sonuçlarını ve gelecek öngörülerini Yörünge’ye değerlendirdi.

Seçmen Beka Sorununu Gördü

24 Haziran seçimlerine içte ve dışta vatandaşların yoğun ilgi göstermesini hangi parametrelerle açıklayabiliriz?

Ülkemizde siyasi katılım her zaman yüksek olmuştur ve nadiren %80’nin altına düşmüştür. Bu seçimlerdedeki katılım %87’yi aşan bir oranla önceki seçimlerdeki katılım oranının üzerinde gerçekleşmiştir. Detaya girmeden açıklamak gerekirse bu durum demokratik sistemin ve demokrasi kültürünün toplum hayatımızda güçlü bir karşılığı olduğuna ve millet iradesinin meclise yansıması açısından ülkemizdeki seçimlerin demokratik meşruiyetine işaret etmektedir. Yine bu son seçimdeki katılım oranının ayrı bir anlamı da vardır. Özellikle son üç yılda her yıla bir seçimin düştüğü, neredeyse seçim yorgunu haline gelmiş bir ülkede bu düzeyde bir katılımın gerçekleşmiş olmasının üzerinde durulmalıdır. Bu seçimlerde seçmen kendisine vaat edilenler arasından bir tercih yapmamış, ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış tehditler karşısında yaşanan beka sorununa sahip çıkmıştır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız arasındaki yüksek katılımı da bununla izah edebiliriz. Yurt dışı vatandaşlarımızın ülkelerinin beka sorununa sahip çıkmalarının ve geleceğinde söz sahibi olmak istemelerinin üzerinde de ayrıca durulmalıdır.

Sistemin Radikal Dönüşümü

Bu seçimlerinin Türkiye ve Dünya açısından önemi nedir? Bazıları bu seçim için 100 yılın seçimi diyorlar.

24 Haziran seçimlerinde Türkiye’nin geleceği oylanmıştır ve Türkiye’nin geleceği onaylanmıştır. Ben 100 yılın seçimi yerine 200 yılın seçimi diyorum. Osmanlı modernleşmesinden beri evrimleşen parlamenter siyasal sistemin yerine başkanlık sitemi getirilmektedir. Bu kendi başına radikal bir dönüşümdür. Bu dönüşümün ince ayarları ile sistemin tam olarak yerleştirilmesi zaman alacak olsa da dönüşümün kendisi gerçekleşmiştir. 24 Haziran seçimlerinin dünya için önemini büyük güçlerin Türkiye üzerine kurdukları planların çökmesi olarak anlayacak olursak “büyük güçlerin bir kez daha başarısız olduklarını” söyleyebiliriz. Ama bu eşyanın doğasında olan bir durum. Burada durmayacakları kesin. Ancak her defasında başarısız olmaları da kaçınılmaz. Esas olan, dünyanın geri kalanı için olumlu bir anlamı ve önemi var mıdır sorusudur ki bu sorunun cevabı yeni sistem içerisinde ülkemizi nereye getirebileceğimize bağlıdır. Bu hususta olumlu konuşabildiğimiz ölçüde 24 Haziran seçimlerinin, egemenler dışındaki dünya için de bir anlamı olduğunu söyleyebileceğiz.

Liderlerin propaganda sürecinde kullandıkları seçim dilini nasıl buldunuz? Kullanılan iletişim argümanlarını da göz önüne aldığımızda her şey yolunda gitti diyebilir miyiz? Liderlerin ve partilerin propaganda performanslarını değerlendirebilir misiniz?

Hızlı ve kısa süren bir seçim dönemi yaşadık. İyi de oldu. Zaman zaman sertleşse de üslup geçmişe kıyasla daha makuldu. Aynı şeyi sosyal medya platformları için söyleyemeyeceğim. Sosyal medyanın dili son derece saygısız, üslüpsuz, hiç bir kuralı ve kutsalı olmayan ahlaksız bir dildi. Gelecekte bu dilin nereye evrileceğini kaygıyla izliyorum. Liderlerin ve partilerin performansları sonuçlarda kendi göstermekte. Sayın Cumhurbaşkanı bu hususta rakipsiz olduğunu bir kez daha teyit etti. Muharrem İnce’nin performansını da yabana atmamak gerek. Bu seçimler siyasi hayatımıza yeni bir lider kazandırdı. Kılıçdaroğlu’nun günleri sayılı diyebiliriz.

Seçimlerde sandıktan çıkan sonucu belirleyen unsurlar sizce nelerdir?

Seçim vaatlerinin sonuçlar üzerindeki etkisinin asgari olduğunu düşünüyorum. Belki bu konuda bir alan çalışması yapmak ve seçim vaatlerinin tercihler üzerindeki etkisini ölçmekte fayda var. Sonucu belirlemede vaatlerden ziyade partilerin gelecek için çizdikleri vizyon daha etkili oldu. Zaman zaman geçmişi, onun olumsuzluklarını hatırlatmaya çalışan tartışmalar olduysa da bunun seçmen nezdinde çok fazla karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Kısaca partilerin gelecekle ilgili vizyonları yarıştı ve bu hususta en inandırıcı olan ise ipi göğüsledi.

25 Haziran’da Türkiye artık yeni bir sisteme geçiyor. Yeni sistemle demokrasi kültürümüz daha da artacak diyebilir miyiz?

Bu biraz da bizim demokrasiden ne anladığımız, ondan ne beklediğimizle ilgilidir. En başta şu hususu hatırlatmakta fayda var: Demokrasi mükemmelin değil, mümkünün sistemidir. Demokrasiyi önemli kılan da bu eksikliğidir. Bu eksik sistemin içinde yaşamaya, yaşatmaya çalıştığımız mükemmellerimizle mümkünü yakalamaya çalışırız. Bunu kabullendiğimiz, içselleştirdiğimiz oranda da demokrasi kültürümüz daha çok gelişir. Yeni sistemin ince ayarlarıyla daha köklü bir demokrasi kültürü geliştirebiliriz.

İttifakların Geleceği

İttifakların geleceği ne olacak? Seçim sürecindeki ittifaklar, koalisyonlara evrilebilir mi?

İttifaklar konusunda biraz farklı düşünmekteyim. %10 barajının zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan ittifaklar barajı anlamsız kılmıştır. Barajın olmadığı bir seçim sistemi olsaydı tablo bugünkünden daha farklı olmazdı. Hatta daha olumlu bir tablo ile karşılaşabilirdik. En başta seçim başında kurulan ittifakla iktidarın eli önceden bağlanmazdı. İktidar, seçim sonrasındaki muhtemel ittifak imkanlarıyla kendisine daha geniş bir manevra alanı kurabilirdi. Ben ittifakı iktidarın önündeki en önemli problem alanı olarak görmekteyim. İnşallah yanılırım.

Seçim meydanları 24 Haziran’dan sonraki Türkiye için nasıl mesajlar verdi? Meydanların dilinden akıllarda kalanlar sizce nelerdir?

Muhalefetin seçim dili karşıtlık ve red üzerine kurulu olduğu için akılda kalan bir mesajı olduğunu düşünmüyorum. Vaatlerin seçmen üzerinde çok fazla etkisi olmadığını daha önce söylemiştim. Önemli olan iktidarın nasıl bir gelecek vizyounu çizdiği ile ilgilidir. Bu hususta inandırıcı olduğu ölçüde de başarılı oldu.

Anket Şirketleri Temenni Satıyor

Seçim öncesi açıklanan anket sonuçlarını, sandık sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda neler söyleyebiliriz? Neden Türkiye’de tahminleri tutmayan anket şirketleri kepenk indirmiyor?

Bu seçimler söz konusu olduğunda, anketlerin pek yanıldığı söylenemez. Şu an önde gelen araştırma şirketlerinin sonuçlarına bakıyorum oldukça isabetli tahminler yapmışlar. Bu biraz da geçmişten ders almalarından, daha temkinli davranmalarından kaynaklanıyor. Tabii sonuçlar konusunda muhteşem şekilde yanılmakta ısrar eden araştırma şirketleri de var. Ancak onlar tahmin yapmıyorlar, temennide bulunuyorlardı ki işin başından beri onları tanıyor biliyoruz. Kepenk kapatmıyorlar çünkü müşterilerine tahmin değil temenni satıyorlar. Temenniler üzerinden maniplasyon satıyorlar. İşleri ve işlevlerı farklı.

Bazı dinî çevreler, cemaatler ve mütedeyyin siyasi oluşumların bu seçimlerde Ak Parti’ye özellikle mesafeli durmalarını nasıl açıklayabilirsiniz?

Mütedeyyin cevrelerin, cemaatlerin neden AK Parti’ye mesafeli durduklarını bilmem mümkün değil. Araştırmak gerekir. Ancak bu mesafenin aslında olumlu bir şey olduğunu düşünüyorum. Din söz konusu olduğunda Hz. Ali’ye atfedilen şu sözü hatırlarım: “Ulemanın makbulü ümeraya uzak durandır, ümeranın makbulü ise ulemaya yakın olandır.” Ben mezkur çevrelerin siyasi iktidarlara her zaman bir dirsek mesafesinde durmaları gerektiğini düşünürüm. Bu onları daha özgür ve daha sivil kılacaktır. İkdidarlara karşı takınılan mesafeli tutum ise bu çevrelerin birbirlerine olan mesafelerini azaltacaktır.

Seçim sonuçları gösteriyor ki seçimden önce öngörülen partiler arası oy kaymaları pek gerçekleşmedi. İYİ Parti’nin MHP’nin oylarından çoğunu alacağı iddia ediliyordu. Sonuçlar itibarıyla pek böyle gözükmüyor. Seçimlerde hangi parti hangi partiden oy devşirdi sizce?

Seçim sonuçları detaylı olarak incelenmeden bu hususta değerlendirme yapmak doğru olmaz. Ancak sonuçlara kabaca bakacak olursak partiler arasında büyük kaymalar olmadığı görünüyör. İYİ Parti’nin MHP’den, beklenen ölçüde olmasa da bir miktar oy devşirdiği söylenebilir. AK Parti’den İYİ Parti ve MHP’ye, MHP’den İYİ partiye, CHP’den İYİ Parti ve HDP’ye sınırlı oy kaymaları olduğu söylenebilir. Ancak bunlar afaki iddialar olur. Oy kaymalarının hangi ölçü ve ölçekte olduğunun ayrıca araştırılması gerekir.

Demokrasi Şöleni

Bu seçimlerde Türkiye olarak tüm dünyaya örnek olacak bir demokrasi şöleni yaşadığımız/yaşattığımız söylenebilir mi?

Seçimler büyük bir olgunluk içinde geçti. Kayda değer bir olay meydana gelmedi. Seçim sonrası tartışmalar da aynı olgunlukta devam ediyor. En büyük rakip konumundaki Sayın Muharrem İnce, büyük bir olgunlukla yenilgiyi, kabul etmiş, seçim süreci ve sonuçların meşruiyetinin tartışılmasına fırsat vermemiştir. Seçim sonrası kutlamalarda aynı olgunluk ve nezaket içinde gerçekleşmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek İstanbul’da gerekse Ankara’da halka hitaplarında kullandığı üslup son derece dikkatli ve kuşatıcı olmuştur. Kısaca bir ülkenin kaderini belirleyecek bir seçim huzur ve barış içinde gerçekleşmiştir. Aynı derecede kader belirleyici nitelikte bir seçim ve sonucu herhangi bir batı ülkesinde bile bu kadar olgunlukla karşılanmazdı. Halkımız ve ülkemizle bu hususta gurur duyabiliriz. Bu ülkede demokratik kültür herhangi bir batılı gözlemcinin algılayabildiğinin ötesinde yerleşmiş ve kök salmıştır.

Beka Sorunu

Erken seçimin gerekçesi olarak gösterilen Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası sorunu sandık sonuçlarına bakarak halkımız tarafından anlaşılmış diyebilir miyiz?

Bu ülkenin son bir yılı, son iki yılı, son üç yılı, bunu 2012 yılına kadar geri götürebiliriz, hep olağanüstülükler içinde geçmiştir. 2012 yılında devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş çetenin ilk başkaldırışı ile başlayan süreç, ülkeyi aynı çetenin darbe girişimine kadar götürmüştür. Bu darbe girişimi bize ne büyük badireler içinden geçtiğimizi bütün çıplaklığı ile göstermiştir. Bir an durup düşünelim: Allah korusun, darbe girişimi amacına ulaşsaydı bugünkü halimiz ne olurdu? En iyimser ihtimalle ülke bir kaç parçaya bölünür, tarafların birbirleri ile muhtemel çatışmalarını bahane eden dış güçler duruma müdahale ederler, yaratılan fiili durumun ardından ülkenin en zengin, gelişmiş bölgeleri batı ile bütünleştirilirken geri kalan bölgeleri ise kendi aralarında didişen çatışma kuşağına dönüştürülürlerdi. Tam bir kâbus hali ki bu aslında en iyimser senaryo. Maazallah darbe girişimi başarıya ulaşmış olsaydı bu iyimser senaryodan daha kötüsü başımıza gelebilirdi. Yıllar sürecek korkunç bir iç savaş girdabında milyonlarca insanımızı kaybedebilirdik. Gidecek yeri olmayan on milyonlar ise mülteci bile olamazlardı. 15 Temmuz sabahı bu ülke böyle bir felaketin eşiğinden dönmüş, kâbustan uyanmıştır. O yüzden 15 Temmuz şehitleri ve gazileri hakkındaki duygularımıza ancak Mehmet Akif’in mısraları tercüman olabilir: “Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi”. Onlar Bedr’in, Çanakkale’nin, Milli mücadalenin arslanlarının bilinciyle ülkenin kaderine sahip çıkarak bizi bir felaketin eşiğinden kurtarmıştır. Bu bir tesadüf değildir. Bu ülke halkının sahip olduğu tarih bilincinin bir tezhürüdür. Bu bilinç Bedir’de, Çanakkale’de, Milli mücadelede olduğu gibi zor zamanlarda tezahür ederek kendi geleceğine sahip çıkar. Seçimlerde tercihlerimizi bu tarihi bilincin rehberliğinde gerçekleştirdik.

24 Haziran seçimlerinde oy kaybına uğrayan partilerin kaybetme nedenleri nelerdir? Buna karşılık oy sayısını artıran partilerin cumhurbaşkanı adaylarının oylarını artırma sebepleri nelerdir?

Bu soruyu bir önceki soruya ve cevabına geri dönerek cevaplamaya çalışayım. Bu seçimin iki galibi var. Sayın Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli. Bu iki ismi öne çıkaran husus 15 Temmuz sonrası ülkenin maruz kaldığı tehditleri zamanında algılamaları ve ortak bir tepki geliştirebilmeleridir. Devletin ve ülkenin maruz kaldığı tehditler karşısında her iki siyasi lider, aralarında daha önce var olan rekabeti bir kenara bırakarak bir araya gelebilmişler, ortak bir politika geliştirebilmişlerdir. Diğer partiler ise bu konuda yeterince hassasiyet gösterememiş, siyasi rekabetleri yüzünden FETÖ tehdidi karşısında net bir tavır gösteremeyerek zaafiyete düşmüşlerdir. Kanaatim odur ki memleketin beka sorunu karşısında yeterli hassasiyet gösterilmesi durumunda diğer partiler de daha iyi bir sonuç elde edebilirlerdi.

İttifakların Faydaları ve Zararları

Seçim öncesi gerçekleştirilen ittifaklar ve sandıktan çıkan sonuçlar gözü önüne alındığında parlementoda koalisyon oluşumları gerçekleşebilir mi? Yeni oluşacak parlamentoda Ak Parti, milletvekili sayısı açısından sorunlar yaşayabilir mi? Önümüzdeki günlerde kurulacak kabinede Milliyetçi Hareket Partisi’ne mensup yeni bakanların görev alacağı söylenebilir mi?

İttifaklar konusundaki düşüncemi önceki sorulardan birinde açıklamıştım. İttifaklar yerine ittifaklara ihtiyacın olmayacağı barajsız bir seçim sistemini tercih ederim. Sebebine gelince: Öncelikle seçim öncesinde kurulacak ittifaklar, seçim sonrasında iktidar olmaları durumunda tarafları birbirlerine mecbur kılmaktadır. İttifak yapan tarafların her zaman uyum içinde çalışacağını kimse garanti edemez. Bunun yanında seçim öncesi ittifaklar tarafların birbirlerine karşı bloklaşmalarına ve sertleşmelerine yol açar. Oysa barajsız bir sistemde taraflar birbirlerini muhtemel bir iktidar ortağı olarak göreceğinden üsluplarında daha makul ve yapıcı tavır geliştireceklerdir düşüncesindeyim. Tabii bu ideal bir durumdur ki olaylar çoğu zaman ideal duruma göre gelişmezler. Kısaca bu husustaki düşüncelerimde yanılma ihtimalinin yüksek olduğunu peşinen kabul etmeliyim. Bu konuyu kapamadan bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum: Seçim sonuçları barajın fiilen bir işlevi olmadığını gösterdi. Diğer sonuçlar bir tarafa barajsız bir seçim sisteminde HDP’nin kürt seçmen üzerindeki tekeli kırılacak, göründüğünden çok daha çoğulcu özellikler gösteren Kürt seçmenlerin tercihleri meclise yansıyacaktır. Bu durumun Kürt sorununun çözümünde daha kolay mesafe almamıza katkı sağlaycağını düşünmekteyim.

Sizce 24 Haziran seçimlerini bir cümle ile ifade etmek gerekirse sandıklarda seçmen hangi mesajı verdi?

Seçmenin mesajının ne olduğu her seçim sonrasının en çok tartışılan konusudur. Tartışmaya konu mesaj sayısı ise neredeyse tartışmaya taraf muhataplar kadar çoktur. Yani her tartışmacının kendine ait bir “seçmen ne mesaj verdi” görüşü vardır. Bu görüşlerin çok azı bir diğeri ile örtüşür. Bunun sebebi seçmen diye mesaj verebilen gerçek bir kişinin olmayışıdır. Bizim seçmen dediğimiz farklı kaygıları, beklentileri, umutları, korkuları olan ve farklı saiklerle sandığı gidip tercihte bulunan insanlardan oluşur. Seçmen tercihlerinin hiç biri diğerinin aynısı değildir. Çoğu zaman birbirleri ile çelişen, bir diğerine indirgenemez tercihlerdir. Bu durumu bazı siyaset bilimciler “demokrasinin imkânsızlığı” tezi ile ifade etmeye çalışırlar. Teorik olarak doğru gibi görünen bu tezin pratikte karşılığı yoktur. Herşeye rağmen işleyen bir demokrasi vardır. Sebebine gelince: her ne kadar tercihler birbirleri ile çelişen, birbirlerine indirgenemez tercihler olsa da tercihlerin bir birleri ile kesişme noktalarında oluşan tercih kümeleri vardır. Bizim demokratik tercih dediğimiz şey aslında bizim en çok tercih ettiğimiz gerçekleşmese de gerçekleşenin ikinci, üçüncü,….. on beşinci, tercihler arasında olmasıdır. Kısaca demokratik tercihte bizim için mükemmel olan değil, mümkün olan gerçekleşir. Bizim seçmenin mesajı dediğimiz şey, bu mümkün tercihlerin kesişme noktalarında oluşan tercih kümelerine getirdiğimiz yorumlardır. Aslında seçmenin bir mesajından çok, tercih kümelerine getirdiğimiz yorumlar söz konusudur. Bu ise ayrı bir beceri, birikim ve sezgiyi gerekli kılar. Gerçeğe en yakın yorum sahipleri o tercih kümelerine en uygun politikaları geliştirme becerisine sahip olacaklardır. Buraya kadar yapılan tartışmaların ışığında seçmen ne mesaj verdi sorusuna cevap verecek olursak: Seçmen tercihlerini istikrar, beka, gelecek vizyonu ile ilgili kesişme noktalarında yoğunlaştırmış, kendisini bu beklentilere en uygun politikaları üreteceğine inandıran tarafları ise iktidara taşımıştır. Seçmenin mesajı şüphesiz bunlarla da sınır değil. O mesajların neler olduğunu anlamak ve ona göre politikalar üretmek gelecek seçimlerde başarılı olmak isteyen siyasi aktörlerin en başta gelen ihtiyacıdır. Beş yıl sonraki seçimin muhtemel galibinin şimdiden bu mesajlar üzerinde çalışmaya başladığını düşünüyorum.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir