Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Amerika’nın Yerli Dini Hareketi: Mormon Kilisesi ve Türkiye

Amerika’yı kutsal topraklar ve dinlerini de Amerika’da doğmuş ve gelişmiş yerel bir din olarak kabul eden Mormonlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarını kendi çıkarları ile eş tutmaktadırlar. Onlara göre, Mormonluğun kurucusu olan Joseph Smith önemli bir peygamberdir ve peygamberlik müessesesi halen devam etmektedir; yeni kutsal topraklar Amerika ve yeni Kudüs ise Utah eyaletindeki Salt Lake City’dir.

17. yüzyılda Avrupa’daki dini ve ahlaki yozlaşma sebebiyle dindar Hıristiyanlar, daha saf (püriten) ve dindar bir hayat yaşamak için Avrupa’yı terk etmeye ve Amerika’ya hicret etmeye karar verirler. Bugün Kuzey Amerika olarak bilinen topraklara ilk hicret eden kişilere ‘Hicret eden Kurucu Babalar’ (Pilgrim Fathers) adı verilir. Avrupa’daki dini baskılardan ve istikrarsızlıklardan kaçarak Kuzey Amerika’ya yapılan ilk hicretin 16 Eylül 1620’de gerçekleştiği kabul edilmektedir. Muhacirler, Mayflower adlı yelkenli ile bugünkü Massachusetts’te yer alan Plymouth şehrinin olduğu yere gelirler ve bu şehri kurarlar. Dini baskılardan kurtulmak ve daha iyi bir dini hayat yaşamak için ülkelerini terk edip, manevi olarak kirlenmemiş Yeni Kudüs’ü kurma hayaliyle buraya gelen ve sayıları yüz kadar olan ‘Hicret eden Kurucu Babalar’, 21 Kasım 1620’de kendi aralarında yeni yerleşecekleri topraklarda hangi esaslar çerçevesinde yaşayacaklarına dair ortak bir antlaşma metni imzalarlar. ‘Mayflower Paktı’ olarak da bilinen bu antlaşma, günümüzde hala Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasi pratiğinin temel esasları olarak kabul edilmektedir. Bir yıl sonra, 1621’in Kasım ayında, böyle bir ülkeye yerleşmeleri imkânı verdiği için ‘Tanrı’ya Şükür’ kutlaması yapmak üzere bir araya gelirler. Bu kutlama, bugün dahi Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘Thanksgiving Day’ adıyla Başkan Lincoln’un girişimiyle 1863’ten beri resmi olarak kutlanmaya devam etmektedir.

Mormonların Ortaya Çıkışı

Joseph Smith (1805-1844), 6 Nisan 1830’da toplumdaki dini hassasiyetin yüksek olduğu böyle bir ortamda Mormon Kilisesi’ni kuracaktır. Kilisesini, Son Gün Azizleri’nin İsa Mesih Kilisesi (The Church of Jesus Christ of Latter-day Saints) olarak adlandıran Smith, kendisinin kutsal kitapta haber verilen peygamberler gibi bir peygamber olduğunu ilan edecektir. Moroni adında bir meleğin kendisine vahiy getirdiğini, Yahudi ve Hıristiyanların sahip olduğu kutsal kitaplar tahrif edildiği için, onları tashih etmekle görevlendirildiği söyler. Melek Moroni’nin kendisine göründüğünü, peygamber olarak seçildiğini ve kutsal bilgilerin yazılı olduğu levhaların Comorah tepesinde gömülü olduğunu bildirir. Bunun üzerine söz konusu tepeye giden Smith, burada gömülü olan levhaları çıkarır ve üzerindeki yazıları meleğin de yardımıyla tercüme eder. Bugün, kiliseye de adını verecek olan Mormon Kitabı böylece ortaya çıkmış olur. Hz. Yahya tarafından nasıl vaftiz edileceğini de öğrendiğini söyleyen Smith, kurtuluşun ancak bu usul ile yeniden vaftiz olmakla mümkün olacağını belirtir.

1830’dan itibaren tebliğ faaliyetlerine başlayan Smith, melek Moroni’nin kendine bildirdiğine göre, Tanrı tarafından seçilmiş olan gerçek İsrailoğullarından iki kabile, Kudüs’ün M.Ö. 6. yüzyılda Babilliler tarafından işgalinden önce orayı terk etmişler ve uzun bir yolculuktan sonra Amerika’ya yerleşmişlerdir. Tanrı’nın İsrailoğulları ile yaptığı gerçek ahitlerle ilgili bilgiler, Mormon Kitabı’nda yer almaktadır. Kendisinin bu dini yaymakla görevlendirildiğini söyleyen Smith’in getirdiği bu dine hem Amerika’dan hem de Avrupa’dan katılanlar olacaktır. Smith’in ölümünden sonra Mormonlar kendi aralarında farklı gruplar halinde bölünecektir. Tanrı, vahiy, kutsal kitap, Mesih ve ahir zaman inançları Hıristiyanlardan oldukça farklı olan bu hareket, Hıristiyanlar tarafından sapkınlık olarak kabul edilmektedir. Joseph Smith’e göre, İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra tekrar dirildiğinde, Amerika’daki Kızılderilileri ziyaret etmiş ve ahir zamanda buradaki Siyon’dan dünyayı yöneteceğini vaat etmiştir. O gün geldiğinde Kızılderililerin Mormonluğu kabul edeceklerini ve tenlerinin yeniden beyazlaşacağını bildirmiştir. Vaat edilmiş toprakların ve Mesih’in tekrar geleceği yerin Amerika toprakları olduğunu belirten Smith’in bu açıklamalarını, Avrupa’dan kaçarak Amerika’ya sığınan püriten Hıristiyanların hayallerindeki Yeni Kudüs düşüncelerine teolojik bir cevap olarak görmek mümkündür. Her Mormon’un Tanrı ile irtibat kurabileceğini ve vahiy alabileceğini belirten Smith’e göre, Mormonların en önemli görevlerinin bu yeni mesajı bütün dünyaya yaymak olduğunu belirtir. Bu nedenle daha erken dönemlerden itibaren Mormonlar, dünyanın birçok ülkesine misyonerlik faaliyeti için gitmeyi dinlerinin en temel görevleri arasında göreceklerdir. 18 yaşına gelen her kız ve erkek Mormon, üniversite hayatına başlamadan önce 2 veya 3 yıllığına gönüllü misyonerlik seferine çıkar. Misyon faaliyetini yerine getiren Mormonlar, böylece dinlerine olan sadakatlerini de ispat etmiş olurlar.

Mormonlar ve Misyonerlik

Mormon Kilisesi, kiliseye mensup olan her bir üyeden aktif olarak misyonerlik faaliyetinde bulunması istenmektedir. Kilise üyeleri, bunun için kilise tarafından resmen görevlendirilmeyi beklemezler. Bu nedenle, Mormonlar’da kilisenin mesajının yayılması için misyonerlik faaliyetinde bulunmak adeta hayatın bir parçası sayılmaktadır. Misyonerliğin bu kadar önemli olması, dinin en önemli emirlerinden sayılması nedeniyledir. Bu durum, Mormonların kutsal kitaplarından olan Öğretiler ve Antlaşmalar’da (88/81) şöyle yer almaktadır: ‘Uyarılan her insanın kendi komşusunu uyarması gerekir.’

Mormon Kilisesi, müntesiplerine kutsal kitabı hem sözlü hem de fiilî olarak öğretmekle görevli olduğu için, kendisi de misyonerlik faaliyetlerini organize etmekle görevlidir.

Mormonların misyonerlik faaliyeti için dünyanın çeşitli yerlerinde merkezler kurmaları ve bu ülkelere gidecek olan Mormon gençlere o ülkelerin dillerini, kültürlerini öğretmeleri, Amerika’daki kimi yöneticiler tarafından istifade edilmesi gereken önemli bir potansiyel olarak görülecektir. Nitekim bazı dönemlerde, Amerika Birleşik Devletleri’nin dış ilişkilerinde Mormonların bu yeteneklerinden istifade etme yönüne gidilmiştir. Buna göre, kimi zamanlarda Dış İşleri Bakanlığı bünyesinde Mormon cemaatine mensup kimselerin istihdam edilmesi yönünde politikalar uygulandığı anlaşılmaktadır.

Bir Mormon için, kutsal kitabın öğretilerini yaşamak ve bunları başkalarına öğretmek kadar değerli başka bir şey yoktur. Bu emri yerine getirmek için her yıl binlerce genç Mormon, dünyanın çeşitli ülkelerinde misyonerlik faaliyetini gönüllü olarak yerine getirmek için yollara düşmektedir. Misyonerlik için yola çıkan genç kız ve erkek Mormonlar, gönüllü olarak yerine getirdikleri bu emir gereği, ailelerini ve işlerini bu uğurda terk ederler. Misyonerlik yoluna çıkan Mormonlar, belli bir süreliğine dünya ile olan irtibatlarını kesip, kendilerini tamamıyla Kilise’nin işlerine ve misyonerlik faaliyetine tahsis ederler. Misyonerlik görevini yerine getiren Mormonlar, çok zor şartlarda ve oldukça yoğun bir hizmet faaliyetini yerine getirmeyi dinî bir vecibe sayarlar. Nitekim bir Mormon olan ve 2012’de Amerika Birleşik Devletleri Cumhuriyetçi Parti Başkan adaylarından Mitt Romney’in, gençliğinde 3 yıllığına Fransa’da misyonerlik yaptığı bilinmektedir.

Mormonlar, Kutsal Kitabın ahir zamana ilişkin haberlerine yaklaşımlarında evanjeliklerle benzer bir yorumu benimsemektedirler. Bu nedenle, Kutsal kitabın ahir zamana dair kehanetlerinin literal olarak anlaşılması gerektiğini kabul eden evangelik harekete mensup olan Georges Bush’un danışmanları, Başkanlık yarışında Mitt Romney’in danışmanları olarak görev yapmışlardı. Romney’in o dönemde rakibi, Demokrat Parti adaylarından Barack Obama idi.

19. yüzyılın ortalarında, Mormonluğu kabul eden aileler, Amerika ve Avrupa’nın dört bir yanından Kiliselerinin kurucusu ve ‘peygamberi’ kabul edilen Joseph Smith ve kardeşi Samuel Hyrum Smith’e yardım etmek üzere bugünkü Illinois eyaletindeki Nauvoo şehrine akın edeceklerdir. O günlerde Nauvoo şehri, Mormon şehri olarak bilinmekte idi. Mormonların Josph Smith’e yardım etmek için kitleler halinde buraya taşınmalarının yegane gayesi, yeni Kudüs’ü tesis etmekti. Mormonların siyasetle ilişkilerinin temeli buraya dayanmaktadır. Bu nedenle, Mitt Romney’in adaylığını zengin Mormonların ve lobilerin kayıtsız şartsız desteklemelerinin ardında, hareketin kurucusu olan Joseph Smith’in hayalinin nihayet gerçekleşebileceğine olan inançtı. Her ne kadar, Mormonluğun kurucu peygamberi Joseph Smith ve kardeşinin düşmanları tarafından öldürülmesi nedeniyle bu hayal o zaman gerçekleşmemiş olsa da bunun gerçekleştirilmesi Mormonlar için bir ideal olarak varlığını sürdürecektir.

Mormonların Merkez Olarak Salt Lake City’yi Seçmesi

Joseph Smith’in ölümünden sonra Illinois’teki Nauvoo kentinden sürülen Mormonlar, yeni bir yerleşim alanı bulabilmek için Batı’ya doğru ‘hicret’ ederler. Yürüyerek veya at üstünde kat ettikleri yolculukları esnasında, bir yandan kolera gibi bulaşıcı hastalıklara, diğer yandan ise Amerikalı askerler ve yerli Kızılderililerin saldırılarına maruz kalıyorlardı. Nihayet Utah eyaletine yerleşirler. Bu ilk Mormon ailelerin torunları, Mormon hareketinin kuruluşundan 150 yıl sonra, Beyaz Saray’a bir Mormon olan Mitt Romney’in seçilmesi ortak hedefini gerçekleştirmek için bir araya gelecektir. Mitt Romney’in büyük dedesi olan Miles Romney de, 1841’de Nauvoo’ya yerleşen ve oradan çileli bir şekilde sürgün edilenler arasında idi. Mitt Romney’in seçilmesi için hem finans desteği hem de lobi faaliyeti yapan en önemli Mormon aileler arasında Mariott, Rollins, Gardner gibi büyük aileler ve şirketler yer almakta idi. Amerika’nın önemli ekonomik gücünü elinde bulunduran bu Mormon aileler, daha önce de Mitt Romney’in 1994’te senatör seçilmesinde ve 2002’de Mormonların kutsal şehri kabul edilen Salt Lake City’de gerçekleştirilen Olimpiyatlar’da destek sağlamışlardı. Bu güçlü finans sahibi Mormon aileler, Başkanlık yarışında Romney’in önündeki engellerin kaldırılmasında, başkanlık yarışında gerekli olan fonların toplanmasında ve destek elde edilmesinde hep yanında hazır olmuşlardır. Mitt Romney’in başkanlık yarışı, aynı zamanda Mormonların Amerika Birleşik Devletleri siyasetine olan ilgilerinin boyutlarını ortaya çıkarma bakımından herkes için ilginç bir tecrübe olmuştu.

Başkanlık yarışında Romney için finansal yardımları toplayan ‘Restore Our Future’ komitesine sadece yirmi Mormon aile, toplamda 8 milyon dolarlık bir yardımda bulunmuştu. Bunun yanında Wall Street’teki birçok finans kuruluşu ile birlikte emlak, enerji ve sanayi sektöründen de birçok Mormon şirket yardım toplanmasına katkıda bulunmuştur. Bunlar içerisinde, özellikle JetBlue havayolları şirketinin sahibi David G. Neeleman ve İsviçre Kredi Bankası (Crédit Suisse) genel başkanı Eric Varvel en dikkat çeken simalardı.

Romney’in başkanlık adayı olması, Mormonlar için büyük bir övünç kaynağı olmuştur. Mormonluğun yayılmasında da önemli katkıları olan bu aileler, Amerika Birleşik Devletleri tarihine sadece bu dinin yayılmasına katkıda bulunmalarıyla değil aynı zamanda Amerika’nın Batısı’nın kolonizasyonunda önemli rol oynamalarıyla da bilinmektedirler. Ülkeye ilk geldiklerinde ‘dış güçlerin içerdeki uzantıları’ olarak görülen Mormonların bu katkıları, onları Amerika’nın ‘asli ve ayrıcalıklı vatandaşları’ haline getirecektir. Bu durum, sonraki nesillerde, onların hem devlette hem de toplum hiyerarşisinde önemli noktalara ulaşmalarının yolunu açacaktır

Günümüzde de Amerikan siyasetinde oldukça etkin olan Mormonlar, özellikle Washington’da havacılık, vergilendirme, işletmecilik ve turizm sektörleri ile ilgili yoğun lobi faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Mormonlar, etkin oldukları bu sektörlerin sorunlarıyla ilgili Beyaz Saray’da temsilcilerinin olmasına dikkat etmektedirler. Kiliselerinin Amerikan toplumu içerisinde kabul görmesini önemseyen Mormonlar, siyasi etkinliklerde varlık göstermeye çalışmaktadırlar. Amerikan basın yayın sektöründe de varlık gösteren Mormonlar, yine bir Mormon olan Richard Eyre gibi kitapları best seller satan yazarlara da sahiptir. Romney’in seçim fonunun oluşturulması ve yönetilmesinde yer alan ve kendisi de bir Mormon olan Spencer Zwick ise finans sektörünün önemli isimleri arasındadır.

Mormonlar ve Osmanlı Devleti

1830’da Osmanlı Devleti’nin Amerika ile yaptığı ticaret anlaşmasından sonra, misyonerlerin Osmanlı topraklarına olan ilgisi giderek artmıştır. Bu nedenle Mormonlar’ın Türkiye’ye olan ilgileri, Mormonluğun kurucusu olan Joseph Smith zamanına dayanmaktadır. Amerika’da huzursuz olan Mormon cemaati, bir yandan misyonerlik faaliyetlerini yaparken, diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı yasaklamalarından uzak bir şekilde dinlerini rahatça yaşayabilecekleri bir ülke arayışındadırlar. Osmanlıya gelen ilk Mormonlar, çok eşliliği dini bir inanç olarak kabul ettikleri için, burada inançlarını rahatça yaşayabileceklerini fark ettiler. Zira bu uygulama Amerika anayasasına göre yasaktı.

19. yüzyılda Orta Doğu’ya gelen Mormonlar, misyonerlik faaliyetlerini Müslümanlar üzerinde yapmakta zorlanacaklar ve ciddi engellerle karşılaşacaklardır. I. Dünya Savaşı’ndan önce bu topraklara gelen Mormon misyonerler, Anadolu’dan Suriye’ye ve Filistin’e kadar diledikleri gibi seyahat ettikleri gibi Osmanlı ülkesinde yaşayan Hıristiyanlarla rahat ilişki kurabiliyorlardı. Millet sistemine dayalı olan Osmanlı ülkesinde Hıristiyan ve Museviler, kendi içişlerinde kısmen özerkliğe sahip azınlıklardı. Bu durum, kendi dinlerini yaymak isteyen Hıristiyan misyonerlerin ve Mormonların ilgisini çekmekte idi.

Kudüs’e 1841’de gelen Orson Hyde, aynı zamanda Orta Doğu’ya ilk Mormon seferini gerçekleştiren kişi idi. Hyde’a göre, Kudüs’ün yer aldığı Kutsal Topraklar, sadece Yahudiler’in tekrar döneceği topraklardır. Hyde, Mormonların yoğun olarak yaşadıkları Utah’a döndüğünde, Mormon misyonerlerin bu topraklara özellikle de Kudüs’e gönderilmesi tavsiyesinde bulunacaktır. Mormonların Avrupa misyon başkanı ve aynı zamanda bir Osmanlı Ermenisi olan John Henry, Hyde’ın tavsiyelerinden etkilenir ve Joseph Smith’e mektup yazarak İstanbul’a misyonerler göndermesini talep eder. Kaynaklara göre, Mormonların Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetleri resmen 1880’de başlar. 1884’te ilk aktif misyonerliğin başlatıcısı olan Jacob Spori, İstanbul’da ilk Türk misyon merkezini kurar. 18 Ocak 1885’te ise İstanbul’da Vartongian adındaki bir Ermeni’nin evinde ilk Mormon toplantısı gerçekleşir. Mormonlar, Osmanlı’daki misyonerlik faaliyetlerinde birebir sohbet yöntemini benimseyeceklerdir.

Mormon kilisesinin Osmanlı topraklarındaki aktif misyonerliğini başlatan kişi olarak bilinen Elder F. F. Hintze, 1888’de İstanbul’a gelir. Burada çeşitli bağlantılarını kullanmak suretiyle dönemin vezir-i azamı ile görüştükten sonra, maarif Nazırı Münif Paşa tarafından kabul edilir. Bu görüşmeden Hintze’nin edindiği kanaat; Osmanlı Devleti’nin Türkleri Mormonlaştırmaya yönelik herhangi bir teşebbüse girişmedikleri müddetçe onlara mani olmayacağı yönündedir. Görüşmeye katılan diğer bir Mormon misyoner olan Tanner ise, eğitim konusunda yapacakları faaliyetlere destek verileceği intibaını edindiklerini de belirtmektedir. Osmanlı Devlet yöneticilerinin bu yöndeki ikazları, Mormonların misyon faaliyetlerini Ermenilere yöneltmelerine dair karar almalarına sebep olacaktır. Bunun üzerine Mormonlar, Türkçe ve Ermenice öğrenme faaliyetlerine başlayacaklar.

İstanbul’da başlayan bu misyonerlik faaliyetleri, zamanla Anadolu’da yaygınlaşır. İlginç olan, Mormonların Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetleri, en çok Ermeniler üzerinde etkili olacaktır. Mormonların raporlarında belirtildiği üzere, birçok Ermeni aile bu dönemde Mormonluğa geçecektir. Ermenilerin Mormonluğa geçişlerini hızlandıran ve teşvik eden unsurlardan biri de zengin ve müreffeh bir hayatın kendilerine vaat edilmiş olmasıdır. Genel olarak Avrupalı ve Ermeni üyelerden oluşan Mormon kilisesi, zamanla Antep, Halep ve Hayfa’da kiliseler açacaktır. 1896’da kapanan bu merkezler, 1897’de tekrar açılacaktır. Ancak 1909’da Osmanlı’daki siyasi çalkantılar ve 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle, söz konusu kiliseler ve merkezler tekrar kapanacaktır. Osmanlı hükümetlerinin getirdikleri yasal sınırlamalar ve Müslümanların tepkileri, Mormonların kapı kapı dolaşarak misyonerlik faaliyeti yapmalarını engellemekte idi. Bu yüzden, özel mekânlarda karşılıklı sohbet yöntemini tercih ediyorlardı. Bu şekilde toplanmaların gerektiren diğer bir neden ise; Mormon kilisesinin Osmanlı hükümeti tarafından resmen tanınmamış olmasıdır. Bu yüzden, Mormonların halka açık yerlerde ve toplantı salonlarında alenî toplantılar düzenlemeleri kanunen yasaktı. Genellikle köy köy gezen Mormon misyonerler, vardıkları yerde bir oda kiralayarak insanlara ‘tashih edilmiş İncil’i tebliğ etme ve anlatma yoluna gidiyorlardı.

Mormonlar ve Ermeniler

Mormonlar, Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerini özellikle Hıristiyan azınlık üzerinde yoğunlaştırmışlardı. Bu nedenle, genellikle Hıristiyanların bulundukları semtlerde, köylerde ve bölgelerde misyon faaliyetlerini yürütüyorlardı. Mormonlar’ın Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyet alanları incelendiğinde onların, genişliği 130 km ve uzunluğu 950 km olan, güneyde Halep’ten başlamak üzere kuzeyde Samsun’a kadar uzanan bir alanda faaliyet gösterdikleri görülmektedir. Ayrıca Mısır’da, Yunanistan’da, Filistin’de ve İstanbul’da da nadiren misyonerlik faaliyeti yapan Mormonlar, daha çok biraz önce işaret edilen güzergah üzerindeki bölgelerde faaliyette bulunmuşlardır. Mormonlar, daha çok güneyde Halep’ten başlayarak Kilis, Antep, Maraş, Gürün, Sivas, Zara, Tokat, Merzifon ve Samsun hattında misyonerlik faaliyetinde bulunmuşlardır. Mormonların kayıtlarından yer alan bilgilere göre onlar, bu hat üzerinde yer alan şehirleri baştan başa 30 günde kat etmekte idiler. Mormonlara ait kayıtlara göre, Türkiye’de daimi olarak 3-8 kişi arasında değişen misyoner görevliler bunmakta idi. Mormonların Osmanlı topraklarına olan bu ilgilerine rağmen, ilk 15 yıl boyunca hiçbir Mormon dini metin yerel dillere çevrilmemiştir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, istedikleri oranda taraftar toplayamamış olmalarıdır denebilir. Bu yıllar boyunca, genellikle İngilizce, Almanca ve Fransızca materyaller kullanılmıştır.

Yukarıda da işaret edildiği üzere, Mormonlar’ın misyonerlik faaliyetlerinden en çok Ermeniler etkilenmiştir. 1899’da ilk kez Ermeni harfleri ile yazılmış Türkçe birkaç bin broşür basılmış ve Ermeni üyeler arasında dağıtılmıştır. Bu broşürler, diğer üyelere ulaştırılmak üzere Suriye’ye ve Anadolu’ya da gönderilmiştir. Ayrıca Mormonların kutsal kitaplarından sayılan Öğreti ve Antlaşmalar adlı kitabın 28. Bölümünden derlenmiş metinler Mormon üyeler için tercüme edilmiştir. Bu tercümelerin, misyon başkanı olan Hintze tarafından yapıldığı bilinmektedir. Mormonların meşhur kutsal kitabı olan Mormon Kitabı da Ermeni harfleriyle Türkçeye tercüme edilmiştir. Ancak, söz konusu kitabın basım ve dağıtımı ancak 7 yıl sonra gerçekleştirilebilecektir.

Mormonların Osmanlı topraklarında insanları vaftiz edip kendi kiliselerine bağlamaları başarılı olmamıştır. Ferdinand F. Hintze, Mormon Kilisesi’nin buradaki faaliyetlerine ilişkin görüşlerini bildirirken, ‘burada Mormonlara ihtiyaç yok’ demekte ve bu işin çok sabır gerektiren bir iş olduğunu belirtmektedir. Mormonlara göre, insanların kurtuluşu, diğer Hıristiyan kiliselerine mensup olanlar dâhil, Mormon olarak vaftiz olmaktan geçmektedir. Ancak, insanlara ‘Mormon kilisesini tanıtmak’ yani ‘uyarmak’ da önemli bir faaliyet kabul edilmektedir. Bu itibarla Mormonların misyonerlikteki başarıları, onlara göre ‘kurtarabildikleri’ yani vaftiz ettikleri insan adedine ve yaptıkları tebliğe göre ölçülmektedir. Nitekim Hintze’ye göre bu topraklarda kimseyi vaftiz etmemiş olsalar bile Kilise’nin mesajını buralarda duyurmak ve insanları ‘uyarmak’ bile önemli bir misyonerlik faaliyeti sayılmalıdır. Hintze, Osmanlı topraklarındaki misyon faaliyetinin sabır isteyen bir iş olduğunu, şöyle bir benzetme ile açıklamaktadır: ‘Burada Mormonlar, toprağı ekmeli, işlemeli ve sabırla emeklerinin ürününü beklemelidirler.’ Sabır, Mormonların misyon faaliyetlerinin önemli bir unsurudur.

Mormonlar, Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerine I. Dünya Savaşı’ndan sonra ‘Ermeni misyonu’ adıyla devam edeceklerdir. Bunun için Halep’teki merkezi tekrar aktif hale getireceklerdir. 1928’de bölge merkezi olarak kabul edilen Hayfa’daki misyon merkezinin başkanı Joseph Booth’un ani ölümüyle birlikte bu merkez kapatılır. 1933’te, Filistin-Suriye misyonu olarak tekrar açılır. 1939’da ise, II. Dünya Savaşı nedeniyle tekrar kapatılır. 1947’de ise, Ermeni asıllı Badwagan Piranian’ın başkanlığında tekrar açılır ve Yakın Doğu Misyonu adıyla faaliyetlerde bulunur. 1950’de bu merkez de kapatılır. Her ne kadar belli bir merkezleri olmasa da Mormon misyonerler küçük gruplar halinde bölgedeki ülkelerde faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Özellikle İsviçre misyon merkezine bağlı Mormon misyonerler, Lübnan’da faaliyetlerine devam etmişlerdir.

Amerika’daki Mormonların Orta Doğu’ya kurumsal olarak tekrar dönüşleri, 1969 yılında olacaktır. Amerika’daki en prestijli üniversiteler arasında yer alan Mormon üniversitelerinden Brigham Young Üniversitesi’nin Yakın Doğu araştırmaları ile ilgilenen bölümlerindeki araştırmacılar ve öğrencilerinin ibadet etmelerine imkân sağlayacak şekilde Kudüs’te bir kilise kurulmasına karar verilir. Burada, düzenli ve devamlı bir şekilde Mormon grupların varlığını sürdürmesine özen gösterilir. 1977’de faaliyet alanlarının genişlemesine uygun bir şekilde, İsrail Kilise Bölgesi kurulur. Akabinde, 1979’da Kudüs’ün Zeytin Dağı mevkiinde yer alan Orson Hyde Anıtsal Bahçesi tesis edilir. Daha sonra, 1989’da yine Kudüs’ün önemli simgesel bir semti olan Scopus Dağı’nda (Mount Scopus) yer alan Brigham Young Üniversitesi Yakın Doğu Bölümü de Kudüs Merkezi’ne bağlı olarak faaliyetlerine başlar. Scopus Dağı, I. yüzyılda Romalıların Kudüs’ü işgal için kamp kurdukları yerdir. M.S. 70 yılında Kudüs’ün Romalılar tarafından işgali ve Süleyman Mabedi’nin yıkılışı bu işgal sonrasında gerçekleşen olaylardır. Evangelikler gibi ahir zamanda Armageddon Savaşı’nın olacağı yönündeki Kutsal Kitap’ta yer alan kehanete inanan Mormonlar için, burada bir merkez sahibi olmanın sembolik değeri vardır. Scopus Dağı’nda bu merkezin kurulması İsrail kamuoyunda birçok tartışmalara neden olacaktır. Böyle bir merkezin kurulmasına olan itirazını dönemin İsrailli Kudüs belediye başkanı Teddy Kollek şu sözleri ile ifade etmiştir: ‘Bu kavga, Mormon merkezi ile ilgili değil, esasen İsrail’in şahsiyeti ile ilgilidir.’ Tartışmalara dönemin Sefardik ve Aşkenaz Başhahamları da dâhil olmuşlardır. Durumu protesto etmek için, hem Amerika hem de İsrail’deki Ortodoks cemaatlere mensup Yahudiler çeşitli etkinlikler ve protesto toplantıları düzenlemişlerdir. Bu protestolarda, New York ve Washington’daki Mormon kiliselerinin bombalanması tehdidi bile dile getirilir. Konunun hassasiyetinin farkında olan Mormonlar, söz konusu merkezde dinî faaliyetlerde bulunulmayacağı sözünü vererek tartışmaları yumuşatma yönüne gitmiştir.

Her ne kadar Mormonlar, Osmanlı topraklarına yerleşmek isteseler de yaşanan iki dünya savaşı ile yöneticiler tarafından getirilen bazı kısıtlamalar, onların özellikle Orta Doğu’ya ve bilhassa Anadolu’ya yerleşmelerini zorlaştırmıştır. Bununla birlikte Mormonlar, Orta Doğu’daki ekonomik gelişmelere paralel olarak, sonraki yıllarda hem Orta Doğu’da hem de Anadolu’da küçük cemaatler kurma girişiminde bulunacak ve bekledikleri kadar olmasa da kısmen başarılı olacaklardır. Bölgede özellikle petrol endüstrisinin gelişmesi, bu topraklara yeniden işçi, mühendis veya iş adamı olarak Mormonlar’ın gelmesine neden olacaktır. Genellikle Amerika’dan buralarda çalışmaya gelenler tarafından kurulan kiliseler, ya büyükelçilik ve konsolosluklarda çalışan Mormonlara veya askeri görevleri sebebiyle bu coğrafyada bulunan Mormon askerlere hizmet vermek için kurulan kiliselerdir.

1974’te Mısır’da bir Mormon kilisesi açan Mormonlar, 1975’te İran’da Tahran misyon merkezini açarlar. Ancak, Amerika ile İran arasındaki siyasi ilişkilerin bozulması nedeniyle, Tahran’daki bu merkez 1978 yılında kapatılır. 1989’da Orta Doğu’da Mormon Kilisesi adına ilginç bir gelişme yaşanır. Buna göre Ürdün, Arap ülkeleri arasında Mormon Kilisesi’ni resmen tanıyan ilk ülke olacaktır. Böylece Mormonlar, Ürdün’ün başkenti olan Amman’da bir Eğitim ve Kültür Merkezi açma imkânına kavuşacaklardır. Ürdün’ün bu kararını bölgedeki diğer Arap ülkeleri de takip edecektir. Arap ülkelerinin hükümetleri, misyonerlik faaliyetinde bulunmamak ve İslami yasalara saygılı olmak kaydıyla, Mormonların ayin yapmalarına ve üyeleri için çeşitli aktivitelerde bulunmalarına izin verir.

Mormonlar ve Orta Doğu

Yerel örf ve adetlere hassasiyet göstererek faaliyetlerini sürdüren Mormonlar, bu yöntemle Orta Doğu toplumuyla uyumlu olmaya özen göstermektedir. Mesela, Mormonlar, haftalık ayinlerini Müslüman ülkelerde Cuma günleri, İsrail’de ise Yahudiler’in kutsal günü olan Cumartesi günü yaparlar. Bölgenin siyasi sorunlarında tarafsızlık ilkesini benimseyen Mormonların bu tavırları, aslında teolojik tutumları ile de uyum arz etmektedir. Zira Mormonlar, kendilerini hem Yahudiliğin, hem Hıristiyanlığın hem de İslam’ın revize edilmiş son hali olarak kabul ederler. Bu yaklaşımlarını eski Mormon kilisesi başkanlarından Howard W. Hunter şöyle ifade etmektedir: ‘Hem Araplar hem Museviler, Allah babamızın çocuklarıdır. İkisi de vaadin oğullarıdır. Bu yüzden, kilise olarak taraf tutmayız. Onları seviyoruz ve onlarla ilişkimizi devam ettiririz.’

Mormonlar, Orta Doğu’daki yöneticilere dinlerini yaymama yönünde verdikleri söz gereği, faaliyetlerini daha çok insanlarla birebir iletişime geçerek, kutsal kitap eğitimi verme veya başka yöntemler uygulama şeklinde devam ettirmektedirler. Bunlar arasında özellikle insani yardım faaliyetleri önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Türkiye’de bu yöntemi benimsemektedirler. Yardım faaliyetleri esnasında tanıştıkları kimselerle ve kendi kiliseleri hakkında bilgi edinmek isteyenlerle yakından ilgilenmektedirler. Onlara, Mormon kilisesini, inançlarını ve faaliyetlerini anlatan kitap ve broşürler verirler. Bu faaliyetler sonucunda Mormon olmak isteyenler olursa, kamuoyunda bir tepkiye neden olmamak için, o kimseleri vaftiz olmak için Avrupa’ya gitmeye ve hayatlarına orada devam etmeye teşvik ederler. Avrupa ve Amerika’da kalmayı kabul etmeyenler, ülkelerine döndüklerinde sorun yaşanacağı için vaftiz edilmezler. Vaftiz olmayanların Mormon ayinlerine katılmaları, misyonerlik yapmaları ve rahiplik hiyerarşisinde yükselebilmeleri mümkün değildir.

Mormonların Orta Doğu’daki varlıkları, diğer Hıristiyan cemaatleri tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Bu nedenle, Mısır gibi bazı ülkeler, kendi gayr-i Müslim vatandaşlarının taleplerini dikkate alarak, Mormon kilisesinin varlığını, yerel cemaatlerin onayına bağlamışlardır. Nitekim bu ülkelerde bulunan yerel Protestan ve Katolikler, Mormonların iş yapmalarını engellemek için projelerinin kabul edilmemesi için karşı faaliyetlerde bulunurlar.

Günümüzde Orta Doğu’da Ürdün’de üç, İsrail’de iki, Lübnan’da bir ve Mısır’da bir Mormon kilisesi bulunmaktadır. 2003’te yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de İstanbul ve Ankara’da olmak üzere iki adet Mormonlara ait kilise yer almaktadır. Bu bölgelerin yönetimi Bulgaristan ve Yunanistan’daki misyon yönetimlerine bağlıdır. Kuruluşundan itibaren Osmanlı toprakları ile ilgilenen Mormonlar, dini olarak bir yandan atalarının başlattığı misyonerlik faaliyetlerini ve az da olsa var olan cemaatlerle bağlarını sürdürmek, diğer yandan Kutsal Kitap’ta yer alan kutsal merkezlerin Orta Doğu’da bulunması nedeniyle ilgilerini devam ettirmektedirler. Ancak Mormonlar’ın bu bölgelere olan ilgileri, Orta Doğu’da petrol endüstrisinin gelişmesi ve Amerikalıların bu bölgeye olan ilgilerinin artmasıyla doğru orantılı bir şekilde gelişmiştir.

Amerika’yı kutsal topraklar ve dinlerini de Amerika’da doğmuş ve gelişmiş yerel bir din olarak kabul eden Mormonlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarını kendi çıkarları ile eş tutmaktadırlar. Onlara göre, Mormonluğun kurucusu olan Joseph Smith önemli bir peygamberdir ve peygamberlik müessesesi halen devam etmektedir; yeni kutsal topraklar Amerika ve yeni Kudüs ise Utah eyaletindeki Salt Lake City’dir. Bunları korumak ve bu inancı yaymak her Mormon’un en önemli vazifesidir.

Zira Mormonların inancına göre, Eski Ahid’de ahirzamana ilişkin kehanette bulunan peygamber Mika’nın, dağların tepelerinde olacağını belirttiği Siyon ve Yeni Kudüs’le ilgili verdiği bilgiler, tam da Salt Lake City ile uyuşmaktadır. Günümüzde, Mormonların yaşayan peygamberi, 16 Ocak 2018’de Salt Lake City’de kurul tarafından peygamber olarak seçilmiş olan 93 yaşındaki Russell M. Nelson’dur.

Daha Fazla

1 Yorum

  • Makedon
    Makedon

    Inanç evet ,saygı duymak lazım.. lakin bunlar abd de pek.sevilmiyorlarmis. 2 sene önce genç erkekler ist ve ankarada merkezi yerlerde misyonerlik yapıyorlardı. Son zamanlarda hiç görünmüyorlar. Bir gün beni de bir bank da otururken yakalamış ve anlatmışlar di.sevimli tiplerdi .ilk defa duymuştum mormonluk .internete biraz araştırdım. Israrla tel istediler bende vermiştim
    Hergun arayıp sordular ,kurtulukana kadar ak ettim.nasil yaptıysam bu hatayı. Amaçları insan kazanmak ,ama amaçları biraz farklı geldi bana.sa ki biraz istihbaratçılar var bu işin içinde. Abd elçilik çalışanları neredeyse onlarca üyesi varmış.

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir