Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

“Fırat’ın Doğusu’nda Rusya Destekler, ABD Karşımıza Çıkamaz”

Güvenlik ve Terör Uzmanı Coşkun BAŞBUĞ:

Fırat’ın Doğusu’nda Rusya Destekler, ABD Karşımıza Çıkamaz

 

Bugüne kadar Irak’ta kışı geçir, eğit ve donat, yaz geldiğinde hedef Türkiye ateş serbest der ve sahaya yollarsın mantığıyla yürütülen işler artık bitti. Artık saldırı planı Karaçok Dağı’nda yapıldıysa, terörist eğitimi ve temini kuluçka yuvası denilen Mahmur, Sincar gibi yerlerden yapıldıysa belayı yerinde yok etme adına yabancı devlet topraklarında da olsa buralara hava ve kara operasyonu yapabilen bir Türkiye var. Tabi bu tablo sadece PKK/YPG için geçerli değil.

Bu tablo şüphesiz FETÖ içinde geçerli.

 

Türkiye kritik günlerin arifesinde. Fırat’ın doğusuna yönelik planlanan harekat neredeyse eli kulağında… Yine uluslararası ilişkiler anlamında önemli gelişmeler yaşıyoruz. Dünün ittifak dengeleri, günümüzde değişimler gösteriyor.

 

Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de güvenlik ve istihbarat merkezli gelişmelerin, ekonomi ile birlikte gündemimizin ilk sıralarında yer alması. Biz de tecrübeli bir Güvenlik ve İstihbarat uzmanı ile gündemdeki konuları konuşmak istedik.

 

Emekli Albay Coşkun Başbuğ, FETÖ kumpaslarında hedef alınmadan önce Askeri İstihbarat’ta görev yapmaktaydı. Başbuğ, İzmir’deki “Askeri Casusluk” kumpasında örgüt lideri iddiasıyla olarak yargılanmış ve 2,5 yıl tutuklu kalmıştı.

 

Kumpas süreci sona erdikten ve FETÖ mücadelesi başladıktan sonra mücadelesini bırakmadı. Şimdi gündeme ilişkin yazıları ve katıldığı televizyon programlarında terör örgütlerinin kirli yüzünü aktarmaya devam ediyor. Emekli İstihbarat Albay Başbuğ ile PKK, PYD, FETÖ terör örgütleriyle mücadeleyi ve son dönemde yapılan başarılı operasyonları konuştuk.

 

Türkiye çok büyük badireler atlattı. Başta PKK, FETÖ, DEAŞ olmak üzere çok sayıda terör örgütüyle çetin bir mücadele yürüttü ve yürütmeye devam ediyor. Bu çerçevede özellikle hendek-barikat mücadelesi ile başlayan ve 15 Temmuz sonrasında daha da tahkim edilerek devam edilen politikayı hangi çerçevede anlatmak mümkün?

 

Terörle mücadele açısından bakıldığında hendek kalkışması ve 15 Temmuz tam bir dönüm noktası, terörün belinin kırılması açısından önemli bir kırılma noktası oldu. Bu kritik dönemeçlerde ve öncesinde yaşananlar PKK/PYD, DEAŞ, FETÖ gibi tüm terör örgütlerinin aslında aynı merkez tarafından kurulan ve yönetilen yapılar olduğunu, ancak yapılan algı oyunlarıyla farklı yapılarmış gibi dünya sahnesine sürüldüğünü tüm çıplaklığıyla gösterdi. Tüm konu uzmanları bilir ki zaten insanlığı gütmek üzere tavşan-tazı denklemi kurulabilmesi için ya da bir başka deyişle iyi-kötü oyununun kurabilmesi için zaten bu çeşitliliğin gerekliliği olmazsa olmaz temel kural. Gözü dönmüş emperyalist yapıların kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş bu oyunlarını dünyada keşfederek kanlı ipliklerini siyasi pazara çıkaran ülke Türkiye oldu. Bu sayede dünya kamuoyu DEAŞ denilen yapının, PKK/PYD denilen yapının kim tarafından ve ne maksatla kurulduğunu net olarak gördü ve anladı. Şimdi sırada kurulan bu kanlı oyunun maksadının ne olduğunu anlamak var. Elbette emperyalistin kendince uyguladığı bu sinsi oyunun bir maksadı sonunda varmak istediği bir nihai hedef var. Hiç kimsenin şüphesi olmasın bu kanlı planın tek hedefi TÜRKİYE… Yine kimsenin şüphesi olmasın bu oyunu durduracak tek ülke de Türkiye…

 

Bu oyunu çözen ve Irak ile Suriye gündemde olsa da asıl hedefin kendisi olduğunu bilen Türkiye üzerine kurulu oyunu durdurmak için bir dizi önlemler ve önemli kararlar aldı. Bahse konu kritik dönemeçlerden sonra işe içindeki hain yapıları temizleyerek başlayan Türkiye şunu çok iyi biliyordu ki böylesi alçak ve hain yapılanmanın olduğu yerde böylesi önemli ataklara kalkamazsınız.

 

Bu temizlikte ciddi mesafe alan Türkiye ilgili kurumlarını yeniden dizayn ederek terörle mücadele konusunda çok önemli kararlar aldı ve konsept değişikliğine gitti. Terörün belinin kırılması için kurumlar arasında gerçekleştirilen bu yeniden yapılanma ve bu kurumlar arasında oluşturulan işbirliği yeni dönemin temel yapı taşları oldu. Bu taşlar üzerine bina edilen yeni konseptle de deyim yerindeyse devlet topyekûn bir mücadeleye girdi.

Askeri, siyasi ve sosyolojik alanlarda başlatılan bu topyekûn mücadelenin en önemli prensibi ve temel parolası ise “sinek avlamak değil bataklık kurutmak” oldu. Bu parola doğru parolaydı ve bu parola bu yolda çok ciddi mesafe kat edilmesine yol açtı. .

 

FETÖ Operasyon Bilgilerini PKK’ya Sızdırıyordu

 

Öncelikle PKK terör örgütüne yönelik politikaları açmak istiyorum. Türkiye 24 Temmuz 2015 tarihine kadar adına Kürt açılımı, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, Çözüm Süreci gibi adlar verilen politikalarla sorunu çözmeye çalıştı. Ancak terör örgütü ve yandaşlarının bu süreçleri suiistimal ettiğini ve kendi çıkarı için, hatta Türkiye’nin bütünlüğünü bozmak için kullandığını görüyoruz. Aktardığımız tarih itibariyle çok çetin bir mücadele başladı. PKK sadece sınır içinde değil, sınırın ötesinde de hareket edemez hale getiriliyor. Bu mücadeleyi nasıl değerlendirmek, analiz etmek gerekir?

 

Bu mücadele az önce bahsettiğim parolanın, kısaca özetlemeye çalıştığım konsept değişikliğinin sahaya yansımış halidir diyebiliriz. Bugüne kadar maalesef devlete sızan FETÖ mensupları terörle mücadele ediyoruz yalanıyla devletin hem maddi hem de manevi çok ciddi kayıplarına sebep oldular. Planlanan operasyonlar FETÖ mensubu asker ve polisler tarafından önceden PKK ya sızdırıldı, operasyonların yanlış bölgelere yapılması sağlandı. Bu ihanet de örgütün yaşam alanı bulmasına ve manevra yapabilmesine olanak sağladı. Bundan daha da kötüsü devletin ve güvenlik kuvvetlerimizin personel ve malzeme kaybına sebep oldu.

 

Ancak bu kısır döngü artık bitti. Sınır ötesinde sivrisinek avlayan kısa süreli vur-kaç operasyonları artık sona erdi. Bunun yerine bela nerede yuvalanıyorsa, ülkemizi hedef alan tehdit nereden geliyorsa yerinde bulup etkisiz hale getirme dönemi başladı. Bu terörün başladığı günden bugüne yapılan ilk doğru ve ciddi çıkış.

 

Teröristlerin ve onu destekleyen emperyalist unsurların yaşadığı şoklar da bu yüzden. Bugüne kadar Irak’ta kışı geçir, eğit ve donat, yaz geldiğinde hedef Türkiye ateş serbest der ve sahaya yollarsın mantığıyla yürütülen işler artık bitti.

 

Artık saldırı planı Karaçok Dağı’nda yapıldıysa, terörist eğitimi ve temini kuluçka yuvası denilen Mahmur, Sincar gibi yerlerden yapıldıysa belayı yerinde yok etme adına yabancı devlet topraklarında da olsa buralara hava ve kara operasyonu yapabilen bir Türkiye var.

 

Tabi bu tablo sadece PKK/YPG için geçerli değil. Bu tablo şüphesiz FETÖ içinde geçerli. Bugün FETÖ dahil tüm terör örgütü mensuplarında dünyanın neresinde olursam olayım bana gün yüzü yok hesap sormak için Türkiye Cumhuriyeti devleti ensem de bitecek korkusu yaygın. Ölümden beter bu korku hepsinde var. Bu da özellikle PKK/YPG de çözülmeleri ve örgütün psikolojikman çöküşüne sebep oluyor.

 

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki harekâtlardaki hedefi ne?

 

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yaptığı harekât uzun süredir beklenen bir harekât.

 

Bana göre bu harekât son yıllarda yapılan en önemli harekât. Bu harekât Hakurk’la başlasa da, neticede Kandil’i, Fırat’ın doğusunu denklem içine alacak ve belki de sonu Sincar’da bitecek dev bir harekâta dönüşecek.

 

Yani sınırımızın Irak ve Suriye hattı PKK’dan tamamen temizlenecek…

 

Şahsen benim tahminlerim bu olasılığın çok kuvvetli olduğu yönünde. Bu geniş açıdan bakıldığında, operasyonların nereye evrileceğini, harekâtın nihai hedefinin neresi olacağını gelişen siyasi ve askeri durumun belirleyeceğinin aşikâr olduğu ortaya çıkacaktır.

 

Ancak şu ana kadar yapılan operasyonlar bizlere gösteriyor ki, Türkiye çok planlı ve akıllı çözümlerle Amerika’nın ayak sürümeleri sonucu Suriye’nin kuzeyinde bir türlü oluşturamadığı güvenlik koridorunu Irak’ın kuzeyin de oluşturmak üzere. Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerinin emin adımlarla ilerlediğini rahatlıkla görebilirsiniz.

 

Hakurk ile başlayan Avaşin, Basyan, Haftanin gibi bölgelerde devam eden operasyonlar sonucu Türkiye çok geniş bir alanda hâkimiyet sağlamış durumda. Irak Merkezi Yönetimi ile Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin de dolaylı olarak desteklediği bu operasyonlar sonucu alan hâkimiyeti oluşan bölgeleri kâğıt üstünde birleştirin ortaya Irak’ın kuzeyinde güvenli bir koridor oluştuğunu görebilirsiniz. Zaten oluşan bu üçlü tablo, sahada ki işbirliği Erbil saldırısını getirdi.

Sınırdan Sızmalara FETÖ’cüler Göz Yumuyordu

 

Özellikle FETÖ unsurlarının temizlenmeye başlanmasından sonra terörle mücadelede çok daha net sonuç alındığını görüyoruz. FETÖ, PKK terörüyle mücadelemize ne gibi zararlar vermişti?

 

Çok güzel bir soru ve bu güzel sorunun bir o kadar da güzel cevabı var: FETÖ olmasa PKK olamazdı, PKK olmasa FETÖ olamazdı.

 

Bu denklem Türkiye’nin son kırk yılına mal olmuş, çok önemli bir denklem. Yurt içine sokulan binlerce ton patlayıcı, bir o kadar silah araç ve gereç şüphesiz gökten yağmadı. Bu malzemelerin tamamı Suriye ve Irak sınırından Türkiye’ye giriş yaptı.

 

Bu durumda akıllara şu soru geliyor: “Bu malzemeler nasıl oluyor da hiç yakalanmadan üstelik yıllarca sınırlarımızdan girebiliyor. Ben gümrükten basit bir pilli radyoyu sokamazken nasıl oluyor da teröre destek veren malzemeler bu kadar kolay yurt içine sokulabiliyor ?” İşte FETÖ burada sahneye çıkıyor.

 

Sınırdan bu malzemelerin yurt içine girmesine göz yuman asker kılığındaki FETÖ mensupları, yol kontrollerinde bu malzemelerin geçişine göz yuman, bu patlayıcıları yol boyu eskortlayarak metropollere taşınmasını sağlayan polis kılığındaki FETÖ mensupları FETÖ-PKK/YPG yardımlaşmasının en bilindik ve çarpıcı örnekleri. Bu örnek onlarca işbirliğinden sadece birkaçı.

 

Bununla birlikte halkı devletten soğutmak için birçok akıl ve mantığın almayacağı, zaman zaman insanlık dışı diyebileceğimiz uygulamaları kasıtlı olarak yapan asker, polis, hâkim savcı kılığındaki FETÖ mensuplarını da bu konu da örneklendirebiliriz.

 

Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda belli bir coğrafyayı işgal eden PYD’de aynı şekilde ülkemiz için büyük tehdit. Bu bölgeye yönelik operasyonlar konuşuluyor. Öbür taraftan da ABD ile yürütülen bir diplomasi var. Güvenli Bölge üzerinden yürütülen müzakerelerde henüz bir sonuç alınamadı. Geçmiş yıllara baktığımızda ABD’nin bu konulardaki karnesi, güvenirliği sıfıra yakın. Siz ABD ile yürütülen müzakerelerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

 

Devletlerarası ilişkilerde benim doğruluğuna çok inandığım ve tarih boyu geçerli olduğunu düşündüğüm bir söz var. Siz eğildikçe karşı dikleşir, siz dikleştikçe karşı eğilir. Bu ters denklem boyundan büyük işlere kalkışan Amerika için çoktan çalışmaya başladı. Şu ana kadar tüm dünyaya sürekli dikleşen Amerika Türkiye’nin dik ve onurlu duruşu karşısında giderek eğilmeye başladı.

Amerika terör koridoru projesini hayata geçirmeye başladığında tehlikeye uyanan Türkiye bu kuşatmaya karşı koyma kararı aldı. Bu duruşu gören Amerika’nın ilk tepkisi “Sakın Suriye’ye girme!” oldu. Bu durumu engellemek için deyim yerindeyse tehdit, yalan, hile dâhil her türlü yolu denedi. Tüm bu bel altı vuruşlara ve yapılan onca alçaklıklara rağmen bildiği yolda emin adımlarla ilerleyen Türkiye iki büyük harekât gerçekleştirdi: Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları.

 

Tabi burada bir konuyu özellikle vurgulamak meselenin anlaşılmasında büyük önem kazanıyor. O da Amerika’nın durumunun anlaşılması. Bugün Amerika dediğinizde karşınıza iki farklı yapı çıkıyor. Bunlardan ilki Birinci Amerika dediğimiz Beyaz Saray.

 

İkincisi ise derin Amerika dediğimiz ve Siyonist yapının hâkimiyetinde olan Pentagon. Bu işleri engellemeye kalkışan hangisi dediğinizde ise karşınıza şüphesiz Pentagon çıkıyor. FETÖ gibi maske düştükçe sürekli isim değiştiren bu yapı zaman zaman “Neoconlar”, zaman zaman “Evangelistler” zaman zaman “şahin kanat” vs gibi anılıyor.

 

Türkiye’nin Amerika ile olan ilişkilerinin ne yöne evrileceği hususu bu iki yapıdan hangisinin baskın ya da kazanan taraf olacağı ile doğrudan ilişkili.

Trump Yaptırımları Erteleyip, Gerilimi Yumuşatabilir

 

Peki, bu iki yapıdan hangisi hâkim olur ve kim kazanır?

 

Bunu yakın zamanda görme şansımız yok. Gördüğümüz takdirde Türkiye-Amerika ilişkileri çok daha net görülmeye başlanacaktır, ilişkilerin nasıl olacağı daha kolay öngörülür olacaktır. Ancak bu süreç hakkında herhangi bir tahminde bulunamasak ta ilişkilerinizin şekillenmesinde temel faktör olacak Amerika’nın geleceğine dönük bazı tahminlerde bulunmak mümkün. Yaklaşan seçim sürecinde Trump’ın en büyük silahı ekonomi olacak. Bugün bütün dünyada geçerli olan temel kural odur ki; ekonomik yönden başarı sağladığın takdirde siyasette de başarı sağladın demektir.

 

Bu kuralı iyi bilen Trump önümüzdeki dönemde seçimleri kazanmak için mutlaka ekonomiye ağırlık verecektir. Bunu yaparken de Türkiye ile ilişkileri bozarak milyarlarca doları sokağa atmak istemeyecektir. Zira F-35 konusunda ısrar edildiği takdirde kaybeden kesinlikle Amerika olacaktır. Bu nedenle ben Trump’ın veto ve CAATSA yaptırım kararlarında erteleme silahını kullanarak süreci zaman içinde yumuşatacağını düşünüyorum. Zira Trump’ın G-20 zirvesinde Türkiye’ye verdiği bir ziyaret sözü var. Trump bu ziyaret silahını akıllı bir zamanlama ile ortam yumuşamaya başladığında kullanacaktır diye düşünüyorum.

 

Trump’ı bu tür davranışa zorlayan nedenler var şüphesiz. Geçtiğimiz yıl Amerika’da Trump’ı azle kadar götürecek çok kritik senato seçimleri vardı. Türkiye bu kritik seçimde Trump’a el attı ve Rahip(!) Brunson yardımıyla gereken desteği verdi.

 

Şimdi destek sırası Trump’ta…

 

Trump ABD’nin FETÖ’sünü Temizlemek İstiyor

 

Kazanması kuvvetle muhtemel olan Trump bu seçimlerden de galip çıkarsa ben Trump’ın Amerika’nın kılcallarına kadar sızmış Siyonist kanatta ciddi bir tavsiyeye gideceğini düşünüyorum. Zira kendisi de insanlığa tehdit oluşturan bu tehlikenin farkında. Amerika’nın geleceği içindeki bu yapıdan kurtulmasına bağlı. Bu yapıya Amerika’nın FETÖ’sü demek doğru bir tanımlama olur. Bu tasfiye gerçekleşirse Türk Amerikan ilişkileri bambaşka noktalara uzanır. Bu tasfiye gerçekleşmediği takdirde bu yapının ilk hedefi Türkiye olacağından ilişkiler olmadığı kadar kötüleşir.

 

Fırat’ın doğusuna yönelik olası operasyonun Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarından farkı ne olur?

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı başlamadan Amerika bu operasyonları durdurmak için inanılmaz yollar denedi ve hemen bu yolda amacına hizmet edeceğini düşündüğü algı operasyonlarını devreye soktu.

 

Bu kapsamda 40.000 kişilik bir PKK/YPG ordusu olduğu medyada ısrarla işlendi ve içte, dışta yürütülen bu propaganda sonucu içimizdeki bazıları kimi cehaletten kimi de dış güçlerden aldığı talimatla onların ağzıyla konuşarak, Suriye’ye girildiği takdirde bu operasyonun sonucunun bir felaket olacağını, bataklığa giren Türkiye’nin çok şehit vereceği başlıklarını işledi.

 

Ben o dönemde de bu rakamın doğru olmadığını, Türkiye’nin bu harekâtları mutlaka yapması gerektiğini ve girildiği takdirde buharlaşmış bir PKK/YPG ile karşılaşacağını söylemiştim. Süreç içinde haklı çıkan ben oldum. Fırat’ın doğusu içinde aynı tezi savunuyorum. Bir an önce yapılmalı. Yapıldığı takdirde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında neyle karşılaştıysak burada da aynı şeyle karşılaşacağız. Zira Amerika’nın elinde çoluk çocuktan oluşma karşısında güç gördüğü an anında dağılacak ve kaçacak yapı var. O da varsa! Dolayısıyla kağıttan kaplan Amerika’nın Türkiye’nin bu kararlılığı karşısında direnme şansı yok.

ABD Fırat’ın Doğusunda Türkiye ile Çatışmaz

 

Bölgede çok sayıda ABD üssü de bulunuyor. En son Haziran ayı sonunda 26’ncı üssünü kurduğu haberleri kamuoyuna yansıdı. Bunlar bilinenler. Bir de bilinmeyenler vardır. Ayrıca ABD’nin gayri nizami harp unsurları da bölgede. ABD ile karşı karşıya gelme ihtimalimiz var mı?

 

Amerika her ne kadar toy bir devlet olsa da, her ne kadar devlet aklına, devlet adabına yakışmayan onlarca iş yapsa da, her ne kadar cahil ve aptalca işlere girse de Türk askerinin karşısına çıkmayacak kadar da akıllı bir devlet. Yere göğe sığmayan Amerikan askerlerinin durumunu en iyi gösteren örnek Mümbiç.

 

Mümbiç halkı PKK/PYD zulmüne ayaklandı ve şehirde isyan başladı. Amerikan askerleri ve kuklası teröristler arkalarına bakmadan kaçtılar ve günlerce şehre giremediler. Bu mukavemeti gösteren kazma kürekli Mümbiç halkı. Siz bir de Mehmetçiği böylesi bir tabloya yerleştirin.

 

Rusya PYD’ye Karşı Türkiye’yi Destekleyecektir

 

Astana’daki ortaklarımız PYD’ye operasyona nasıl yaklaşır? Sonuçta Rusya ile stratejik seviyeyi hedefleyen ciddi bir işbirliği sürecimiz var. Türkiye’nin önüne engel çıkarırlar mı?

Rusya bu konuda zaman zaman Türkiye’yi haklı gören ve destek veren birçok resmi açıklamada bulundu. Bu konuda son açıklama Dışişleri Bakanı Lavrov’dan geldi. Lavrov Amerika Birleşik Devletleri’ni ikiyüzlü, Türkiye’yi ise haklı gören bir açıklama yaptı. Ancak Suriye gibi zorlu coğrafyalarda bu tür kritik hamlelerde her zaman kontrollü ve temkinli olmakta fayda var.

Amerika’nın bölgeden tasfiye edilmesini isteyen Rusya bu konuda Türkiye’yi amaçlarına hizmet eden bir ülke konumunda görebilir, ki bana göre Rusya açısından doğru bakış açısı da bu olmalı. Böylesi pencereden baktığımda Rusya’nın Türkiye’yi destekleyeceğini düşünüyorum. Rusya her ne kadar PKK/YPG kozunu elinde tutmak istese de, esasen saha da tükenmiş artık hiçbir etkisi kalmayan bu terörist yapıyı o da gözden çıkarmış durumda ve bu nedenle bütün desteğini de rejime kaydırmış durumda.

PKK’ya yönelik operasyonlarda sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’ni değil, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın katkıları çok büyük. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra operasyonlarda çok başarılı bir koordinasyon var. Bu koordinasyonun en son örneği, Erbil’deki konsolosluk görevlimizin şehit edilmesinin ardından gerçekleştirilen operasyon… Benzer şekilde çok sayıda elebaşı bu şekilde etkisiz hale getirildi. Bir dönem kurumlar arası çekişme varken, bu şekilde ortak hareket etme başarısına nasıl gelindi?

Güzide kurumlarımızı bu başarıyı getiren üç neden var. Bunların başında FETÖ temizliği geliyor. Özellikle Emniyet teşkilatımız ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki hain yapı unsurları bu tür başarıları engellemek, durdurmak adına örgüt talimatıyla binlerce ihanete imza attılar. Alınan istihbari bilgiler yok edildi, kurumlarla paylaşılmadı, bir şekilde paylaşılsa dahi yapılması gereken operasyonlar engellendi, engellenemese dahi operasyonlar yanlış noktalara yaptırıldı ya da önceden bilgi sızdırıldı. Bu yapı aktif olduğu sürece siz böylesi bir başarıya asla ve asla ulaşamazsınız. İsterseniz ağzınızla kuş tutun isterseniz son derece modern ekipmanlara sahip olun. Hep geriye gider veya en iyi ihtimal patinaj yaparsınız.

İkinci olarak, bu hainlerin temizlenmesi ile kurumların birbirine olan güvenleri yerine geldi ve zamanında birbirlerinden başarı kaçırmak için kurumlar arasından oluşan rekabet bir kenara bırakıldı. Çünkü anlaşıldı ki ülke menfaatlerinin önüne geçecek bir güç, bir menfaat yok.

 

Son olarak da MİT Kanunu’nda yapılan değişiklikler etkili oldu. 2937 sayılı Devlet istihbarat hizmetleri kanununda yapılan değişiklikle Milli İstihbarat Başkanlığı (MİB) doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlandı. Hemen aynı dönemde yapılan düzenlemeler ile MİB’na gerek yurt içi gerek yurt dışı, dünyanın her yerinde operasyon yapma yetkisi verildi. Bu yetki MİT’in adeta el ve ayağındaki prangaların kırılması demekti. Bu kanunun çıkmasına inanılmaz muhalefet eden bazı siyasiler gördük. Bunların neden karşı çıktığı bugün çok daha net ortaya çıkmış oldu. Çünkü geçmiş dönemlerde MİB, gerek personel gerek aktivasyon anlamında inanılmaz sabote edilmiş ve dar kadrolarla masa başında faaliyet gösteren kurum haline getirilmişti. Destanın en basit tanımı bu…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir