Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Türkiye Irak İlişkileri

Irak Başbakanı Abdülmehdi’nin Türkiye Ziyaretinde Gündem “İran”

ABD’nin İran’a yönelik baskılarının giderek artığı bir dönemde Türkiye ve Irak, bölge siyasetinde ortak bir tutum sergilediklerini göstermek adına terörle mücadele, ülkenin yeniden imarı, ticaret ve enerji alanları başta olmak üzere birçok alanda işbirliğinin geliştirilmesi için somut adımlar atmaya başlamışlardır. Bu yılın başında Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’in Ankara ziyaretinde alınan kararların uygulanması için geçtiğimiz nisan ayında Bağdat’ta temaslarda bulunan Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, görüşmelerden sonra yaptığı basın toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantısı’nı gerçekleştirmek üzere yıl sonunda Irak’ı ziyaret edeceğini, Suriye Krizi’nin çözümü kapsamında Irak’ın Astana Görüşmelerine gözlemci olarak katılacağını ve ikili ticarette 20 milyar dolara ulaşmayı hedeflediklerini belirtmiş, ayrıca PKK ile mücadelede daha fazla işbirliği çağrısı yapmıştı. Bu temaslardan iki hafta sonra Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi, iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerini pekiştirmek ve bölgede yaşanan son gelişmelere ilişkin görüş teatisinde bulunmak üzere Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmektedir.

Enerji güvenliği bakımından komşusuna bağımlı durumda olan Irak, ABD’nin İran’a uyguladığı ikincil ekonomik yaptırımlardan en fazla zarar gören ülkelerin başında gelmektedir. Petrol tedariki konusunda alternatif kaynaklara yönelmek isteyen Türkiye’nin ilk durağı ise komşusu Irak olmaktadır. Bunun yanı sıra ABD ile İran arasındaki tehlikeli gerginlik, iki ülkeyi bir araya getiren bir başka faktördür. Irak, son dönemde ABD ile yaşanan gerginlik sonrası İran’ın Haşdi Şabi milisleri aracılığıyla ABD’nin diplomatik misyonlarına saldırmasından endişe etmektedir. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 7 Mayıs’taki Irak ziyareti sırasında Irak’ın egemenliği ve refahına önem verdiklerini belirterek İran’ın artan etkisinden rahatsızlık duyduklarına dikkat çekmiştir. Ayrıca Pompeo’nun Iraklı yetkililerden, Amerikan askerlerinin ve diplomatik temsilciliklerinin güvenliğinin garanti altına alınmasını istediği belirtilmiştir. Aynı süreçte ABD, İran’dan ‘artan bir tehdit’ olduğu gerekçesiyle Ortadoğu ve Basra Körfezi’ndeki üslere uçak gemisi ve askerler göndermiş ve en son Bağdat Büyükelçiliği ve Erbil Konsolosluğu’nda görev yapan ve acil görevi olmayan tüm ABD’li diplomatların ve ABD vatandaşlarının Irak’tan ayrılmasını istemiştir.

Irak’ın güvenliğini tehdit eden bu gelişmelerden sonra Bağdat hükümetinin söz konusu krizi aşmak için başta Türkiye olmak üzere yakın komşularıyla bir denge siyaseti kurmaya çalıştığı görülmektedir. Bu kapsamda Türkiye ve Irak, bölgede ABD-İran krizinin aşılmasında arabuluculuk yapabilecek en kritik ülkelerdir. Fakat İran’ın uzun yıllardır Şii gruplar vasıtasıyla kurmuş olduğu etkinlik nedeniyle Irak’ın egemenliği sorgulanmakta ve Bağdat hükümetinin “İran Ekseni”ne girdiği şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Eski Irak Başbakanı Haydar el İbadi, İran’a nispeten mesafeli bir duruş sergilemesine rağmen Abdülmehdi hükümeti göreve gelmesinin ardından İran’ın etkisinde kalmaya başlamış ve buna yönelik en büyük tepki Necef’teki dini otorite Ayetullah Sistani’den gelmiştir. Şubat 2019 tarihinde Sistani, sadece devletin elinde silah olmasını ve dolayısıyla silahın hükümetle sınırlandırılması çağrısı yapmış, ayrıca ülkenin içişlerine karışılmadan ya da egemenliği ve bağımsızlığı ihlal edilmeden ortak çıkar temelinde tüm komşu ülkeler ve hükümetlerle dengeli ilişkiler geliştirilmesini istemiştir.[1]

Sistani, daha önceleri İranlı yetkililerin ziyaret taleplerini reddetmesine rağmen geçtiğimiz nisan ayında İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif’i makamında ağırlamış ve Irak’ın egemenliğine saygı duyulması yönündeki mesajlarına muhataplarına iletmiştir. Ayetullah Sistani, İran’ın artan etkinliği nedeniyle ülkenin güvenliğinin giderek tehlike altına girdiğini görmüş ve bunun üzerine Bağdat hükümetini ve İran’ı uyarma zorunluluğu hissetmiştir. Bu uyarılarından sonrasında Bağdat hükümeti, başta İran olmak üzere komşuları olan Körfez Ülkeleri ve Türkiye ile dengeli ilişkiler geliştirmenin mecburiyetini kavramıştır. Ocak 2019 tarihinden itibaren Iraklı yetkililer, Suudi Arabistan ve Türkiye ile olan temaslarını sıklaştırmak suretiyle İran’ı dengeleme arayışlarına girmiştir. Türkiye, hem dostluk ilişkilerinin güçlü olarak hissedildiği komşu bir ülke olması hem de ABD’nin İran siyasetinde Bağdat’la aynı tutumu sergilemesi nedeniyle Irak için güvenilir bir partner olarak öne çıkmaktadır. Bağdat hükümeti denge siyasetine yönelmenin önemini kavramışken Türkiye, Iraklı muhataplarına güvenlik ve istikrarın sağlanması hususunda yanında olduklarını gösterme fırsatını yakalamıştır. Daha önceleri İran’ın telkinleriyle Türkiye’nin Irak’taki terör operasyonlarına karşı çıkan Bağdat hükümeti, asıl tehlikenin İranlı destekli Şii milislerden geleceğini açık bir şekilde görmektedir. Daha açık bir ifadeyle Irak’ın egemenliğini zedeleyen ve güvenliğini tehlikeye atan Türkiye’nin terör örgütleri PKK ve DEAŞ’a karşı yürüttüğü operasyonlar değil, ABD unsurlarına yönelik her an saldırıda bulunabilecek olan İran destekli Şii milislerdir.

Kısacası Irak’ın güvenliğinin sağlanması hususunda yeni bir konsepte ihtiyacın olduğu ortadır. Türkiye’nin geçtiğimiz ay İran’la PKK’ya karşı yapmış olduğu ortak operasyon, bölgede terörle mücadelede ortak bir eksen kurulabileceğini göstermiştir. Şimdi ise Irak’ın PKK’ya karşı mücadelede somut adımlar atması gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi halinde Türkiye, Irak ve İran arasında güvenlik merkezli yeni işbirliğinin temelleri atılabilir. PKK’ya karşı mücadele üzerinden başlayan işbirliği, yabancı güçlerin mücadelesine karşı ortak savunma güçlerinin oluşturulmasıyla farklı bir boyut kazanabilir. Söz konusu adımların gerçekleşmesi için her şeyden önce İran’ın vekil unsurlarının Irak için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Şu anda Irak, ABD ve İran’ın saldırılarına açık bir durumdadır. Bu bağlamda Abdülmehdi’nin Türkiye ziyareti sırasında tarafların vereceği dayanışma ve birlik mesajları bölgedeki gerginliğin yumuşatılması ve çatışmadan uzaklaşılması adına önemli arz etmektedir. Bölgede yeni krizlerin patlak vermesini önleme konusunda özellikle Türkiye’ye büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu bağlamda Türkiye-Irak yakınlaşması, İran Krizi’nin aşılmasında kritik rol oynayabilir.


[1] “Sistani ve Irak’ın Egemenliğini Korumak”, Şarkul Avsat, https://aawsat.com/turkish/home/article/1589731/mustafa-fahs/sistani-ve-irak%E2%80%99%C4%B1n-egemenli%C4%9Fini-korumak, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

Cenk TAMER/ankasam.org

Türkiye – Irak İlişkileri ve Geleceği

Ankara ve Erbil arasında iç içe geçmiş ilişkiler mevcuttur. Nitekim IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine davet edilmesi ve katılması, Ankara-Erbil ilişkilerinin normalleşmesindeki önemli adımlardan biri olmuştur. Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan seçimlerin ardından hükümet kurma çalışmaları da başlamıştır. Bu süreçte seçimlerden üçüncü olarak çıkan ve başbakanlık için tekrar adı geçen İbadi’nin, Türkiye ziyareti ile Türkiye’den destek beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

ABD’nin Irak’a müdahalesi öncesi, sırası ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Irak’ı, Türkiye’nin en önemli dış politika sorunlarından biri haline dönüştürmüştür. Zira Türkiye’nin sınır komşusu olan Irak’ta, ABD’nin müdahalesi ile birlikte köklü bir değişim yaşandı. ABD’nin müdahalesinin akabinde devrilen Saddam Hüseyin rejiminin ardından Irak’ta oluşan yeni sisteme, Türkiye’nin yaklaşımı ve belirlediği pozisyon, bölgesel algılamalar, ikili ilişkiler ve Irak iç siyasetinin etkisiyle şekillenmiştir. Bu noktada Türkiye’nin, Irak’ın coğrafi, jeopolitik ve jeo-ekonomik (enerji) bakış açısıyla bölgesel, özellikle komşuluk ilişkileri ve terör örgütü PKK’nın Irak’tan, Türkiye’ye yönelik eylemlerinin engellenmesi nedeniyle ikili, Kerkük sorunu, Türkmenlere yönelik haksızlıklar, federal yapının ortaya çıkmasıyla birlikte Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) fiili otonomiden resmi statüye geçmesi, Irak’ın üniter yapısının savunulması vurgusuyla da Irak iç siyasetine ilişkin politik bir tutum sergilenmiştir. Bu politik tutum daha nesnel bir biçimde, Irak’taki istikrarın desteklenmesi, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin sağlanması ve korunması, Irak’ta hiçbir grubun siyaset dışında kalmaması, Kerkük ve tartışmalı konularda uzlaşıya dayalı bir çözüm üretilmesi, terör örgütü PKK’nın Irak’taki varlığının bitirilmesi, Irak’taki enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, enerji arz güvenliği, Irak’taki yeniden yapılanma üzerinden ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gibi konular, Türkiye’nin, Irak politikasının temel parametreleri haline gelmiştir. Bu parametreler Türkiye’nin, Irak politikasının özü oldu ve bugüne kadar değişmeden korunmuştur. Ancak ikili ilişkiler baz alındığında 2003 sonrası Türkiye-Irak ilişkileri dönemsel olarak inişli ve çıkışlı bir seyir izlemiştir. Bu durum iki ülkenin tehdit ve çıkar algılamalarının yanı sıra bölgesel ve uluslararası politik dinamiklerin etkisine de maruz kalmıştır. Bu nedenle iki ülkenin ilişkilerinde olağan bir dalgalanmadan bahsetmek mümkün. Bu anlamıyla 2017 yılına kadar Türkiye-Irak ilişkileri zamansal olarak 5 ayrı dönemde ele alınabilir. 2017 yılının ikinci yarısından sonra Türkiye-Irak ilişkilerinin seyrinde yeniden bir dönüşüm yaşamıştır.

• Düşük yoğunluklu politik dönem: 2003-2005
• Merkez ağırlıklı politik dönem: 2005-2009
• Yerel ağırlıklı politik dönem: 2010-2014
• Dalgalı-durağan dönem: 2014-2016
• Merkezi siyasete geçiş dönemi: 2017 ve sonrası

Buradan da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin, dönemsel olarak Irak politikasının yönünü değiştirdiği görülmektedir. Zira Irak’taki hemen her gelişme, Türkiye’yi doğrudan ya da dolaylı bir biçimde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin bir biçimde yerel, ulusal, bölgesel ya da küresel aktörler ve fırsatları kullanarak Irak’taki politik oyuna dâhil olmaya çalıştığı söylenebilir. Nitekim düşük yoğunluklu politik dönem olarak adlandırabileceğim 2003-2005 yılları arası hariç Türkiye’nin, Irak’ta etkinlik kurmaya çalıştığı görülmektedir. 2014-2016 yılları arasında dahi Türkiye, DEAŞ’la mücadele kapsamında ABD öncülüğünde oluşturulan Uluslararası Koalisyon Gücü’ne aktif destek vermiştir. Bu nedenle Türkiye’nin, Irak politikasındaki dalgalanmayı, Irak’taki siyasi dinamizm içerisinde kalma çabası olarak yorumlamak mümkündür. Bu noktada Türkiye’nin, Irak politikasındaki dönemleri açıklamak yerinde olacaktır.

Düşük Yoğunluklu Politik Dönem

Bu dönem, Türkiye’nin, Irak’ta görece sınırlı bir etkiye sahip olduğu dönem olarak ifade etmek mümkündür. ABD’nin, Türkiye toprakları üzerinden Irak’a geçmesini öngören ve 1 Mart Tezkeresi olarak anılan tezkerenin, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmemesiyle birlikte Türkiye’nin, ABD’nin işgali sonrası Irak’taki etkisi sınırlanmış ve 2005’e kadar Irak’la ilişkiler düşük bir profilde kalmıştır. Ancak Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle siyaset dışı kalan Sünnilerin yeniden siyasi sürece entegre edilmesi konusunda Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyulması ve bölgesel gelişmeler, Türkiye’yi tekrar denklemin içine sokmuştur. Bu süreç içerisinde PKK’nın tekrar eylem yapmaya başlaması, Irak’ın kuzeyinden lojistik destek sağlayarak, burayı bir üs gibi kullanarak eylemlerini gerçekleştirmesi ve Irak’taki, Kürt siyasetinin yürütücü gücü olan KDP ve KYB’nin, Türkiye’nin Irak politikası ile çelişir bir siyasi tutum izlemesi nedeniyle Türkiye, daha çok Irak merkezi hükümeti ile iyi ilişkiler geliştirmiştir.

2009’a kadar oldukça üst seviyeye çıkan Türkiye-Irak ilişkileri, iki ülke arasında 2008’de “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin kurulması ve 2009 yazında güvenlikten enerjiye, eğitimden ulaştırmaya, bayındırlıktan sağlığa 48 mutabakat muhtırasının imzalanmasıyla zirve yapmıştır. Ancak 2010 itibariyle yeni bir seçim sürecine giren Irak’ta, Türkiye’nin yakın ilişkileri olan grupların bir araya gelerek Iyad Allavi başkanlığında oluşturdukları Irakiye Listesi’nin 7 Mart 2010’da yapılan seçimlerden birinci parti olarak çıkması, ikinci bir dönem daha başbakanlığı hedefleyen, İran’a yakınlığıyla bilinen Nuri El-Maliki’yi rahatsız etmiştir. Böylece Türkiye ve Irak merkezi hükümeti arasındaki ilişkiler gerginleşmeye başlamıştır. Irak’taki Şii grupların bir araya gelerek oluşturduğu Ulusal İttifak’ın yeniden Nuri El-Maliki’yi başbakan olarak seçtirmesinden sonra kötüleşmeye başlayan ilişkiler, 2011’de Suriye’de patlak veren olaylar sonrası Türkiye ve Irak’ın farklı pozisyonlar almasıyla da giderek gerginleşmiştir. Türkiye 2010’dan sonra Irak’ta yerel ağırlık bir siyaset izlemeye ve bu yönde etki üretme çabasına girmiştir. Bu süreçte özellikle IKBY ile iyi ilişkiler kurdu ve genel dış politika konseptini ekonomi ve güvenlik ağırlıklı temellendirmiştir. Bu süreçte IKBY ile enerji ve ticaret alanında yapılan anlaşmalar nedeniyle Irak merkezi hükümeti ile ilişkiler de neredeyse kopma noktasına gelmiştir.

Irak’ta 2014 seçimlerinin ardından Nuri El-Maliki’nin ısrarından vazgeçerek üçüncü dönem başbakanlıktan çekilmesi ve Haydar El-İbadi’nin yeni hükümeti kurmasının ardından Irak merkezi hükümeti ile ilişkilerin düzelmesi konusunda yeni umutlar belirmiş olsa da Irak’ta, DEAŞ’ın ortaya çıkması sonrası yaşanan süreç, ilişkilerdeki gerginliğin azaltılmasının önüne geçmiştir. Hatta bu gerginlik Başika kriziyle bir üst seviyeye taşınarak, Türkiye ve Irak’ı askeri olarak karşı karşıya getirme riskini de ortaya çıkarmıştır. Buna rağmen Türkiye, Irak’la ilişkiler konusunda ılımlı bir tutum sergileyerek başta Başika meselesi olmak üzere problemli konuların diyalog yoluyla çözülmesi yönünde bir politika benimsemiştir.

Hava Harekatları Türkiye-Irak İlişkilerinin Geleceğine İlişkin İşaret

Türkiye’nin Irak’la ilişkilerindeki yumuşama eğilimi, doğrudan Ankara’nın dış politika konseptinin değişimiyle alakalı görünmektedir. Türkiye, 2016’nın Haziran ayı içerisinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayı ile yedi aydır kriz yaşadığı Rusya ve beş yıldır diplomatik ilişki içinde olmadığı İsrail’le barışmak için eş zamanlı bir girişim başlatarak, dış politikadaki dönüşümün sinyallerini verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın bu gelişmeleri “dış politikada normalleşme” ve “dostları artıran, düşmanları azaltan bir dış politika” olarak ifade etmesi, dış politikadaki dönüşümün diğer sorunlu ülke ve alanlara da yansıyacağının işareti olmuştur. Türkiye ve Rusya’nın ikili ilişkilerini yumuşatıp, Suriye konusunda da işbirliğine yönelik adımlar atması ve buna İran’ın da eklemlenmesi Türkiye’nin, Orta Doğu politikasında elini güçlendirdi ve rahatlattı. Nitekim Halep’teki tahliye süreci ve daha sonrasında Moskova’da bir araya gelen Rusya, Türkiye ve İran’ın, Suriye’deki ateşkes ve siyasi süreç üzerinde anlaşması, Türkiye’ye politik hamle alanı açmıştır. Türkiye bu hamleyi, 2017 yılının başı itibariyle yapmış ve Başbakan Binali Yıldırım 2017 yılının ilk yurtdışı ziyaretini Irak’a gerçekleştirmiştir.

Bununla birlikte Irak içerisindeki gelişmeler de Irak’ın özellikle DEAŞ sonrası süreçte Türkiye’nin desteğine ihtiyacı olacağını bir kez daha ortaya koymuştur. Bu noktada DEAŞ’a ve terörizme karşı ortak mücadele edilmesi gerekliliğinin yanı sıra DEAŞ sonrası süreçte Irak’taki sosyal ve siyasal dengenin sağlanması, Sünnilerin siyasi sürece entegre edilmesi, DEAŞ’tan alınan bölgelerin rehabilitasyonu, mülteci sorunu gibi konularda Türkiye’nin önemli rol oynayacağı da Irak tarafından anlaşılmıştır. Nitekim önce Kerkük bazlı IKBY ve Kürt partilerin, tek taraflı attığı adımlara sert bir biçimde karşı çıkan Türkiye, bu tutumunu IKBY’de 25 Eylül 2017’de yapılan bağımsızlık referandumu süreciyle birlikte daha da sertleştirmiştir. Türkiye’den yapılan açıklamalarda referandum vahim bir hata olarak nitelendirilmiş ve IKBY için ciddi sonuçlar doğuracağı net bir biçimde ifade edilmiştir. Bu noktada Irak merkezi hükümeti ile sıkı ve çabuk bir işbirliğine giden Türkiye, referandum öncesi Habur Sınır Kapısı bölgesinde askeri tatbikata başlamıştır. Daha sonra bu tatbikat, Iraklı kuvvetlerin de katılımıyla, Türkiye-Irak ortak tatbikatına dönüşmüştür. Ayrıca Türkiye, Irak merkezi hükümetinin, IKBY’nin anayasal sınırları (Erbil, Süleymaniye, Duhok) dışında bulunan ve ihtilaflı bölgeler olarak ifade edilen bölgelere yönelik operasyonunu açık bir biçimde desteklemiştir.

Buna ek olarak Türkiye, IKBY’ye yönelik Türk firmalarının uçuşlarını durdururken, Erbil ve Süleymaniye’ye yönelik uçuşlara hava sahasını kapatmıştır. 25 Ekim 2017 tarihinde Irak Başbakanı Haydar El-İbadi, Türkiye’ye bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyarette iki ülke arasındaki ilişkilerin artarak gelişeceği net bir biçimde ortaya konmuştur. Ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 21 Ocak 2018’de Irak ziyaretinde bulunmuş ve ikili işbirliğinin gelişmesi için kararlılık bir kez daha vurgulanmıştır. 14 Ağustos 2018’de yine Irak Başbakanı Haydar El-İbadi, Türkiye ziyaretinde bulunarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmiş, özellikle Türkiye ile Irak arasında yeni sınır kapısının açılması, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, terörle mücadelede aktif işbirliği, Türkiye’nin, Musul ve Basra başkonsolosluklarının yeniden açılması konusunda mutabakata varılmıştır.

Bu anlamıyla önümüzdeki süreçte, Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin giderek derinleşerek somut adımlara dönüşmesi ihtimali giderek yükselmektedir. Zira Türkiye, Irak merkezi hükümetinin, egemenliğini yeniden sağladığı sürece tam destek vermiş durumdadır. Bu konuda özellikle terörle mücadele konusunda işbirliğinin genişletilmesi söz konusudur. Bu noktada Başika üssü konusunda da uzlaşma sağlandığı gibi, DEAŞ’la mücadelede önemli bir ilerleme kaydeden Irak merkezi hükümetinin aynı yönde PKK’ya karşı da adımlar atması en büyük beklentidir. Nitekim İbadi’nin son Türkiye ziyaretinin hemen ardından Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Sincar bölgesine hava operasyonu yapılmış ve PKK’nın sözde Sincar Sorumlusu öldürülmüştür. Bu adım, Türkiye ve Irak’ın terörle mücadele konusundaki işbirliğinin gelişeceğine işaret etmektedir. Ancak bu konuda Irak tarafının da somut adımlar atması, Türkiye-Irak ilişkilerini daha da somutlaştıracaktır. Diğer taraftan Türkiye ve Irak arasında açılacak yeni sınır kapısıyla ticaret hacmi ve ekonomik ilişkilerde de büyüme sağlayacaktır. Bu büyüme petrol ve doğalgaz konularında yapılacak anlaşmalarla da desteklenebilir. Bu kapsamda Türkiye ve Irak arasındaki petrol akışını sağlayan Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının kapasitesinin geliştirilmesi ve paralel bir hat daha açılması gündeme gelebilir. Ayrıca yeniden açılacak olan Musul ve Basra başkonsoloslukları ile Türkiye-Irak arasındaki diplomatik, siyasi, ekonomik ve daha pek çok alandaki ilişkileri geliştirecektir.

Barzani ve İbadi’nin, Türkiye Ziyaretinin Anlamı

Diğer taraftan Irak’taki iç siyasi dengenin sağlanması da Türkiye açısından oldukça önemlidir. Özellikle Bağdat ve Erbil arasındaki denge ve uzlaşının sağlanması, Türkiye’nin de elini rahatlatacak ve Türkiye ile IKBY ilişkilerinin de normalleşmesini beraberinde getirecektir. Türkiye, Irak Anayasası çerçevesinde, Irak’taki her alanda ilişkilerini geliştirme konusundaki pozisyonunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu konuda Türkiye açısından temel faktör, Irak’taki istikrarın sağlanmasıdır. Bu nedenle IKBY’nin idari, siyasi, askeri ve coğrafi olarak anayasal sınırlara çekilmesiyle birlikte Bağdat ve Erbil arasındaki dengenin de korunması, Irak’ın istikrarı açısından önemli olacaktır. IKBY’nin Bağdat’la uzlaşıya gitmesi durumunda Türkiye’nin de Erbil’le ilişkilerini normalleştireceği görülmektedir. Zira Ankara ve Erbil arasında iç içe geçmiş ilişkiler mevcuttur. Nitekim IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine davet edilmesi ve katılması, Ankara-Erbil ilişkilerinin normalleşmesindeki önemli adımlardan biri olmuştur. Öte yandan Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan seçimlerin ardından hükümet kurma çalışmaları da başlamıştır. Bu süreçte seçimlerden üçüncü olarak çıkan ve başbakanlık için tekrar adı geçen İbadi’nin, Türkiye ziyareti ile Türkiye’den destek beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu anlamıyla Türkiye, Irak siyaseti açısından da etkili ve bir denge faktörü olarak pozisyonunu yerleştirmeye başlamıştır. Bu noktada Türkiye’nin, Irak’ta hükümeti kuran kim olursa olsun ilişkilerdeki olumlu seyri yukarıya taşıma konusunda adımlar atmaya devam edeceğini söylemek yerinde olacaktır.