Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Öcalan

Öcalan’ın Marjinal Projesi Aleviler- 5

Öcalan Türk soluna ulaşmak için, hep Alisiz Alevileri bir köprü olarak ön görmüştü.

Buna neden olarak da kim bilir belki de, kendisini projelendirenler, bu konuda talimat verdikleri için terör örgütü, PKK’yı yapılandırırken Alisiz Alevilere oldukça yakın olmuştu.

PKK kurucularından Selim Çürükkaya’ya göre örgütün kuruluş süreci, yer ve mekân olarak üç ayrı yerde ve üç ayrı zamanda oluşur.

Öcalan liderliğinde ilk kez 1974 yılı yazında Ankara Tuzluçayır’da kurulan örgüt, sayıları 10’u geçmeyen kişiler tarafından devreye girer.

Örgüt, 27 Kasım 1978’de Diyarbekir’in Lice ilçesi Fis köyünde, Öcalan’ın başkanlığında, 22 kişi tarafından “Apocular” adıyla teşkilatlanır.

15 Nisan 1979’da ise Diyarbekir (Yenişehir ilçesi) Ofis Mahallesi Günaydın Apartmanı 7/3 numaralı evde örgüte PKK adı verilir.

Örgüt kurucularından ve yazar, Selim Çürükkaya’nın açıklamalarına tekrar baktığımızda, sözkonusu 22 kişi içinde yer alan, Şahin Dönmez yönetiminde sayıları 120’yi bulan kişiye görev verilir.

Yine Çürükkaya’nın verdiği rakamlara göre, 120 örgüt elemanının demografik durumu oldukça ilginçtir.

Zira 120 kurucunun % 90’nının üniversiteli olduğunu söyler.

Bu oran içinde 45 kişinin öğretmen olduğunu, kurucular arasında tıp, hukuk ve mühendislik fakültelerinden mezunlarının da olduğuna vurgu yapar.

Terör örgütünün kurucularının doğum yerlerine bakıldığında ise, çoğunluğunun Dersimli Alisiz Aleviler oldukları görülür.

Burada büyük bir kısmının da Dersim Öğretmen Okulu öğrencisi veya mezunu olduklarını not düşen Çürükkaya, Dersim doğumlu olanların sayısının 35 olduğunu, Bingöllü 16, Urfalıların ise 15 kişi ile üçüncü sırada yer aldıklarını açıklar.

Yani sadece bu üç ilden kurucu örgüt elemanlarının toplamı 66 olup, 120 kişilik kadronun büyük oranda onlardan teşkil ettiği ve oranın ise %55 olduğu görülür.

Geriye kalan 54 kişi’nin dağılımına bakıldığında, 7 Batmanlı, 4 Karslı, 4 Gaziantepli, 3 Ağrılı bulunurken geriye kalanların ise Ordulu, Gümüşhaneli, Adanalı, Eskişehirli, Mardinli olduğunu not düşer.

İlginç olan bir başka hususta günümüzde PKK denilince ne yazık ki, yapılan tahribatlar ve asimilasyonlar neticesinde ilk akla gelen Diyarbekirli sayısı ise, terör örgütü kurucuları içinde sadece 1 kişidir.

Bu şahısta bir çatışmada 1983’te öldürülür.

Bunların arasında 9 kişinin Türk, 1 kişinin de Arnavut olduğunu belirtir.1

Selim Çürükkaya verdiği bilgilerde, günümüzde militan kadroları içinde Dersim ve Bingöllülerin ağırlığının azaldığını, Şanlıurfa başta olmak üzere Diyarbekir, Şırnak, Hakkâri, Van illeriyle Suriyelilerin ağırlığının artığını belirtir.

Aslında günümüzde Diyarbekir, Şırnak, Hakkâri ve Van illerinden terör örgütüne katılımının nedeni,        son 20 yıldır PKK’nin siyasal kanadı partilerin bölgenin yerel yönetimlerindeki hâkimiyetleri neden olmuştur.

Burada da iki büyük neden göze çarpar, birincisi terör örgütüne gönüllü katılanların ideolojik duruşlarından çok, ne yazık ki terör örgütüne militan olmak bir iş bulma şeklinde istihdam gerçeği olmuştur.

İkinci nedenine gelince 282 günden beridir Diyarbekir HDP il binasının önünde kandırılarak dağa gönderilen evlatlarını bekleyen anaların göstermiş olduğu mücadelede kaçma fırsatı bulabilenlerin bir şekilde geri dönmüş olmalarıdır.

Burada Selim Çürükkaya’nın anlattıklarına ara vererek, terör örgütü PKK’nın kuruluş safhasından şimdiye kadar geçen süreçte anlatılmayan ama anlatılmasında ve bilinmesinde fayda gördüğümüz taraflarına bakalım.

PKK’nın 120 kişilik kadrosunun hemen hemen %40’ı Alisiz Alevi kökenlidir.

Ve şu an örgütü yöneten kadroya baktığımızda da, Kandil’deki komuta konseyinin içinde kısaca Kandil baronları içinde, % 90’ının de Alisiz Alevi olduklarına tanık oluruz..

Öcalan, Alisiz Aleviler üzerinden Türk soluyla kuracağı birliktelikte devleti hem içeri de, hem de dışarıya karşı zor durumda bırakacağını düşünmekteydi.

Bunun içinde seçimlerde başta Diyarbekir olmak üzere İstanbul gibi batı metropollerinde Türk solundan tanınmış pragmatist kişileri Kürd halkına milletvekili seçtiriyordu.

Akın Birdal, Ertuğrul Kürkçü, Ufuk Uras bunlar içinde isimleri en fazla duyulmuş tanınmış olanlardı.

Bunun içinde oldukça büyük gayret sarf etmişti.

Bütün çabasına rağmen Alisiz Alevileri yanına çekmede başarılı olamamıştı.

Zira Öcalan’ı dinlemeyişlerinin tek nedeni, terör örgütü PKK’nin, tabanının genelde Sünni ve Şafi mezhebine mensup oluşları Kürdlere karşı mesafeli duruşlarına neden oluyordu.

PKK’nin siyasal kanadında Kürdlük eksenli siyaset icra eden, HEP, DEP ve nihayet HADEP’in yasal olarak kapatılmış olmalarıyla birlikte, Öcalan Kürdler de siyasetten çoğunluğu sağlayamayacağını anlar.

Seküler Kürd siyasalı arenasında birer ara istasyonu görevini icra eden DEHAP, DTP, BDP’den sonra artık kendisine hedef gösterilen Kürdleri sadece taşeron olarak kullanması ve bundan böyle yeni ideolojilerinin müteahhitleri ile sözleşme yapması zamanı gelir.

İhale edilen bu projede, Kürdlük ve Kürd Milliyetçiliği hayaliyle yıllarca hayatlarını bir hiç uğruna kaybeden, Kürd gençlerinin yerine sıra artık, HDK (Halkların Demokratik Kongresi) üzerinden laikçi Türk soluna ve Alisiz Alevilere işin teslimi yapılır.

Bu vesileyle de HDK başkanlığına bir Alisiz Alevi olan Sabahat Tuncel’i genel başkan olarak seçtirir. 2

HDP söylem olarak tüm ezilen kesimleri kapsayan bir sosyalist çatı partisi gibi sunuyor kendisini ama asıl hedeflediği toplumsal taban Kızılbaşların üzerinden bir siyaset dili üretmeyi hedefliyor. 

21.Mart 2013 tarihinde Diyarbekir Newroz Meydanında Öcalan’ın gönderdiği mektupta takıyye de yapmış olsa İslam kardeşliğinden söz etmiş olması, Alisiz Alevilerin oldukça kızmalarına neden olur.

Bu nedenle de söz konusu kızgınlığı yatıştırmak için laikçi Türk solcularının oldukça mesai sarf ettiklerine tanık olunur.  

Zira PKK’nın Gezicilerden Baasçı sosyalistlere, romantik solculardan eşcinsellere kadar farklı kesimleri bir çatı altında toplamayı hedeflediği, HDP ile Alevi kesimi kuşatmaya çalıştığı bizzat Abdullah Öcalan’ın ifadelerinden anlaşılıyor.

O tarihlerde ‘Öcalan, PKK’daki Alevi Ağırlığını İtiraf Ediyor başlıklı makalesinde, HDP’den Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan ile görüşmesi esnasında aktardığı Öcalan’ın mesajlarına Taraf gazetesi yazarı ve günümüzün FETÖ üyesi firari Emre Uslu dikkat çeker.

Sırrı Süreyya Önder’in anlattıklarına bakılırsa PKK içindeki Alevi ağırlığının bizzat Öcalan’ın ağzından itiraf edildiği görülüyor.

Mesela Sırrı Süreyya Önder şunları anlatır;”Alevilerin duyarlılığına ilişkin yakınmalarını Öcalan’a ilettik. Ama o bizi anlamadı. Öcalan meselenin yanlış anlaşılmasına şaşırdı. Öcalan ‘benim söylediğim bir İslam eleştirisi’ dedi. ‘şimdi siz kalkmış hepimiz Müslüman’ız diyorsunuz. İslam hukukunda fetih yoktur’ dedi. Onun yaklaşımında İslam kardeşliği vurgusu bir eleştiriydi.”

Sırrı Süreyya Önder devam ediyor;”İkinci gidişimizde (Alevi hassasiyeti konusunu) kendisi gündeme getirdi. ‘Bu kadar tartışma yürüdüğünü bilmiyordum. Gidin alevi temsilcilerine söyleyin. Şırnak’ta bir tane alevi yok ki yok ki, alevi vekil var. Mardin’de 500 Süryani ya çıkar ya çıkmaz. Mardin’in Şafi halkı 56 bin oyunu bir Süryani’ye verdi. Biz Muş’ta Sünni bölgesinde Demir Çelik’i aday gösterdik. alevilerin bölgesinde de Sırrı Sakık’ı aday gösterdik. Sünniler Demir Çelik’i firesiz gönderdi. Sırrı alevilerin bölgesinde neredeyse CHP’ye kaybediyordu. Daha ileri gitmesinler KCK tüm elinde. Orada bir tane adam araya giremiyor bu aleviler yüzünden’ diye gülerek söyledi. ‘Biz alevicilik yapmayacağız, tartışırız ama tartışmamız alevlerle olur’ dedi.

Aleviler HDK’yı, DTK’yı görmüyorlar mı? Diyordu. 3

Aslında Alisiz ‘Alevi Açılımı’nı, Öcalan sadece Türkiye’deki siyasal kanat üzerinde değil, aynı açılımı Kandil Baronları içinde yapar. 

KCK sözleşmesine göre; Yürütme Konseyi Başkanı ancak Öcalan’ın görevlendirmesi ile değişebiliyordu.

Ayrıca, “KCK Genel Başkanlık Konseyi” adıyla yeni bir yapılanmaya gidilmişti.

Zira terör örgütü, 2013 yılında yeni getirdiği eş başkanlık sistemde, KCK içinde ilk kongresini yapıyordu.

9 Ocak 2013 günü Paris’te Gare du Nord tren istasyonu yakınlarında bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosunda susturucu silahla başlarından vurularak öldürülen üç Alevi kökenli örgüt elemanının ölümü gölgesinde yapılan bir kongre yapılmış oluyordu.

Bu kongrede Kandil Baronu Murat Karayılan’ı başkanlıktan düşürülmüş, onun yerine Cemil Bayık ve Alisiz Alevi Besi Hozat seçilmişti.

Kongrede tek adam Öcalan oybirliği ile yeniden başkan seçilirken, kongrede bariz bir şekilde göze çarpan Alevi konusunun özel olarak ele alındığı görülür.

Sadece Besi Hozat KCK’nin Eş Başkanlığına getirilmez. Ayrıca yine onun gibi Dersimi bir Alevi olan Bawer Dersim kod adlı Süleyman Şahin’de silahlı kanat olan HPG içinde daha etkin göreve getirilir. 4

DEVAM EDECEK

KAYNAKÇA:

1.Selim Çürükkaya / Sırlar Çözülürken-Doz Basım-Yayın, İstanbul, 2007     

2. https://www.demokrathaber.org/tarih/yazi-dizisi-7-kurtlerin-secim-seruveni-ve-devletle-imtihani-1990-2018-h102009.html 20 Mayıs 2018 Eyüp Demir yazı dizisi

3. https://www.haksozhaber.net/hdp-ocalanin-alevi-partisi-olacak-41774h.htm    

4. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/52533.aspx

11 Temmuz 2013 Türkiye Gazetesi

https://cdn.yeniakit.com.tr/images/detail/1433781570.jpg
(Fotoğraf: DHA)

MİT’in PKK Lideri Öcalan Üzerinden Suriye Açılımı!

II. Abdülhamid dönemi hariciyesinin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri’ne en büyük mirası; Uluslararası ilişkilerde denge politikası ve ihtiyat.

“Siyasi İslamcılar”, Cumhuriyeti kuran kadroları her ne kadar İttihatçılıkla itham etseler de Cumhuriyet hariciyesi, büyük ölçüde II. Abdülhamid dönemi dış politika ilkelerine bağlı kaldı.

Bu bağlılık ideolojik değil reel politik gerekçelerle sürdürüldü.

Etme bulursun” dünyası…

İttihatçılar, Alman Genelkurmay Başkanlığının planladığı yol haritasıyla nasıl çuvalladıysa, AK Partili Dışişleri Bakanı ve Başbakan Davutoğlu da büyük petrol şirketlerinin siparişiyle Pentagon’da pişirilen   ve Ankara’ya ihale edilen Suriye projesinde aynı trajediyi yaşamadı mı?

Oslo önce inkâr edildi, sonra takdir,,,

Şubat 2011 şimdiki MİT Başkanı Hakan Fidan’ın, hem PKK Lideri Abdullah Öcalan‘la hem de PKK temsilcileriyle, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın talimatıyla ve “Özel Temsilci” sıfatıyla görüştüğü ileri sürülmüştü.

Ancak iktidar kanadı bu görüşmeleri yalanladı…

Ses kaydının ortaya çıkmasıyla, Oslo görüşmeleri kamuoyunca bilinir hale gelmiş, ardından Fidan‘ın KCK soruşturmasında ifadeye çağrılmasıyla “MİT krizi” çıkmış,Başbakan Erdoğan, görüşmelerin kendi talimatıyla yapıldığını kabul etmişti.

Oslo görüşmeleri” çözüm süreciyle  devam etti. Bu süreçten çıka çıka “Hendek Savaşları” çıktı, yüzlerce güvenlik görevlisi asker ve polis şehit düştü.

Ama Davutoğlu; “Biji Serok Ahmet” demenizden mutlu oluyorum sözleriyle tarihe geçti.

Yeni çözüm süreci Türkiye ve Suriye’yi kapsıyor…

Bölgedeki kaotik ortam güç dengelerini değiştirebildiğinden bölgesel aktörler farklı yöntemleri kullanılıyor.

Eski Türkçü, İslamcı PKK lideri Abdullah Öcalan‘ın, Türkiye elindeki güçlü bir kart olduğu yorumlarına rağmen Türkiye’nin bu kartı çokta işlevsel değerlendirdiği konusunda kamuoyunda ciddi tereddütler mevcut.

İmralı’da Unutulan Öcalan’ın Suriye Çıkışı…

Uzun süredir İmralı Cezaevinde tecritte tutulduğu söylenen PKK lideri Abdullah Öcalan‘ın avukatlarıyla görüşmesi düğün değil bayram değil dedirti.

PKK lideri Abdullah Öcalan, Suriye‘deki gelişmelerle ilgili ”Çatışmadan uzak durulmalı, Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olunmalıdır” açıklamasıyla yeniden gündem olmayı başardı.

Öcalan’ın avukatları aracılığıyla kamuoyuna gönderdiği mesajında “İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların, çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. 

Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır.” değerlendirmesine yer verildi.

PKK lideri güçlüyse Suriye ve Kandil Türkiye’ye karşı değil ABD veya Rusya ile çatışır…

Suriye Demokratik Güçleri’nin ana unsuru YPG birliklerinden oluşuyor. YPG Suriye Kürtlerinin çatı örgütü PYD’nin silahlı kolu.

PYD’nin kurucusu ise Suriye’de yaşadığı yıllarda  Suriye Kürtlerine kancayı takan Abdullah Öcalan’dı.

Öcalan’ın PKK/PYD/YPG/SDG’ye yönelik mesajında geçen ”Çatışmadan uzak durulmalı, Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olunmalıdır”  talimatı ne anlama geliyor?

Öcalan diyor ki;

“Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’de SDG denetimindeki yerleşim birimlerine gerçekleştireceği operasyonlarda -bizim çocuklar yani YPG militanları- direnmesin.

Eğer ABD ve Rus yetkililer Türklerle çatışmayı dayatırsa bu tür taleplere veya talimatlara boyun eğilmesin.

Türkiye’nin hassasiyeti yani çıkarları gözetilsin.”

Öcalan’ın açıklaması MİT Başkanı Hakan Fidanın ziyaretinden önce mı sonra mı?..

06.05.2019’da  medyaya  servis edilen AA kaynaklı haber, epey konuşuldu.

Ancak bu haberden dört beş gün sonra MİT Başkanı Fidan’ın İmralı’da Öcalan’la görüştüğü iddia edildi ve yalanlanmadı.

Ancak istihbarat  uzmanları bu görüşmenin Öcalan’ın kamuoyuna yaptığı açıklama öncesinde gerçekleştiğinde ısrarlı.

Hatta bu görüşmeyi paylaşan gazeteci Ali Tarakçı’nın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin  “Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüşsün” açıklamasıyla irtibatlandırması ve  MHP lideri Bahçeli’nin  tepki vermemesi, bu konuda AKPARTİ ile MHP arasında görüş birliği olduğunu göstermez mi?

Yeni çözüm süreci önce Rojava sonra Kandil…

Bu görüşmelerin yeni bir çözüm sürecinden çok daha farklı olacağı ve buna Suriye üzerinden bakmak gerekeceği anlaşılıyor.

Türkiye’nin Suriye Kürtleri ile Öcalan aracılığıyla görüşme girişimi aynı zamanda örgütün Kandilde’ki Şahin kanadıyla uzlaşma çabası görülebilir.

ABD Suriye’de politika değiştiriyor Türkiye ayar yapıyor…

Zaman zaman ABD ile Rusya‘nın Suriye konusunda anlaştığı söylense de birbirine rakip iki küresel aktörün çıkarlarının çatışmaması mümkün değil.

Türkiye‘nin Suriye politikası bu güç çatışmasından besleniyor.

Ancak Türk diplomasisinin ve istihbaratının kulağı oldukça delik.

Ankara’nın duydukları Washington ile Şam arasında yakın zamanda diplomatik bir açılımının yaşanacağı şeklinde.

Bu yakınlaşmanın Rusya‘ya rağmen gerçekleşmesi söz konusu değil.

Tahran‘ın sıcak bakmadığı yeni gelişmeler Türkiye‘de nasıl karşılanıyor dersiniz?

Beşar Esad Türkiye’ye Zeytin dalı uzatıyor…

Aydınlık Gazetesi’nden Mehmet Yuva’nın da katıldığı Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad‘ın, 8 Mayıs Çarşamba günü, Halk Sarayında ülkenin resmi ve özel medya temsilcileri, gazeteciler ve yazarlarla “özel ve basına kapalı”  yaptığı  toplantıda; “Türk ve Suriyeli subayların birçok noktada buluştuğunu ve görüştüğünü, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Suriyeli isimlerle Tahran’da bir araya geldiğini” ifade ettiği belirtilmişti.

ABD, Türkiye’yi Doğu Akdeniz, Fırat’ın doğusu, Kıbrıs ve Ege’den sıkıştırırkenSuriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad‘a “Erdoğan’la görüşür müsünüz” sorusu yöneltildi.

Esad soru üzerine “Türkiye önemli bir ülkedir ve Türkiye ile işbirliğine açığız. Suriye çıkarlarına uygunsa ve egemenliğine helal gelmeyecekse Erdoğan ile de görüşülebilir. Türkiye tarafı ile sadece Rusya ve İran üzerinden görüşmüyoruz. Türk ve Suriye subayları, birçok noktada buluştu ve görüştü. Bu görüşmelerin en önemlisi Kesab’da (Hatay Yayladağı Hudut Kapısı-Lazkiye Kesab Hudut Kapısı) gerçekleşti. Suriye heyeti MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Tahran’da görüştü” demişti.

.

Ömür Çelikdönmez