Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 30, 2024

İki Gündem İki Yorum

  1. Mehmet Görmez’in depremzedeler için söylediği “naz makamında Allah’a karşı kalpleri kırık, devlete karşı öfkeli olabilirler” sözü.
  2. Camide depremzedeleri rehabilitasyon için palyaçolar eşliğinde çalgı çalınıp dans edilmesi ve şarkılar söylenmesi.

Verilen tepkiler:

Birincisine: Şirk içeriklidir, vatana ihanettir, isyana teşviktir…
İkincisine: Camiler ne hale getirildi, olacak şey değil, Diyanet neyi bekliyor…

Biliyorum, Müslümanlar olarak maalesef kutuplaştık. Zihnimizde kültürel yüklerimiz var. Bazı kesimlere karşı bilenmişliklerimiz söz konusu. Birbirimizi anlamak istemiyoruz. Belki de korumak istediğimiz değerler bazen birbirimizi anlamamızı da zorlaştırıyor.

Bence daha soğukkanlı değerlendirmeler yapmalıyız. Ben burada yukarıda söylenenlerin lehinde ya da aleyhinde Kur’an ve sünnetten deliller getirecek değilim. Mesele birbirimizi anlamak.

Geçmişte yanlış anlaşılmaya müsait sözler için ne güzel bir formül bulunmuş: Naz makamı. Bu formüller basit bulunmuyor. Yüksek bir edebiyat kültürünün bulunduğu yerlerde belki ancak neşvü nema bulabilir bu formüller. Eğer biz bugün bir takım sözleri çok edebi bir dille hem tatlı bir şekilde eleştirip hem de tatlı bir yere konumlandırılmasını beceremiyorsak bu bizim sorunumuz. Bugün böyle sözlere hemen ilk aklımıza şirk küfür nifak geliyorsa bizim dilimizde bir sorun var demektir. Edebi bir dil geliştiremedik demektir. Hele bunları 50 yılını tasavvufta geçirmiş biri söylüyorsa o zaman acınacaklık bir halimiz var demektir. Tarikat maalesef kendini selefi diyebileceğimiz ötekileştirici bir dile mahkum etmiş durumda.

Camilerde söz konusu olan eyleme gelince elbette camilerde bu haliyle arzu endam edilmesi hiç de hoş değildir. Ancak içinden geçtiğimiz bir süreç var. Dolayısıyla zaruret diye bir şey söz konusu. O zaman burada da öyle bir dil geliştirmeliyiz ki, hem bunun zaruretten kaynaklanması sebebiyle camilerde böyle şeylerin yapılabileceğini hem de bu şeylerin camilerin asli fonksiyonuna uygun olmadığını ve bunun alışkanlık haline getirilmemesi gerektiğini vurgulamış olalım. Bu esnek dil için, hem mevcut durumu tolere edebilmek hem de bu durumu tatlı bir şekilde eleştirebilmek için edebiyat kültürü gerekli. Ve maalesef bugün için söylersek edebiyat ve eleştiri alanında tam bir adam kıtlığını yaşıyoruz.

Son olarak Mehmet Görmez olayında meselenin bir adamı savunmak değil anlamak olduğunu belirtmem gerekir. Bir adamın bir sözünü anlamaya çalıştığınızda sanki onun bütün görüşlerini savunuyormuşsunuz gibi bir algı oluşturuluyor. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Biz Müslümanlara en güzel yakışan yaklaşım insaflı olmaktır. Bunu söyleyince birilerinin aklına “herkese” mi diye bir soru gelecektir. Elbette herkese değil. Ya da şöyle diyeyim: Örneğin Mustafa İslamoğlu gibilere insaflı olmak istiyorsak onu tenkitle iyi bir sarsmamız gerekiyor. Ki, zaten bu tipleri şu anda muhatap almaya bile gerek yoktur. Bu son cümleleri kurmama neden olan da maalesef söylediklerimi yanlış algılabilecek birilerinin olması. Yoksa hiç gerek duymazdım.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir