Bir dönemin ünlü ve etkili dergisi Mavera’nın kurucularından şair ve yazar Cahit Zarifoğlu (Abdurrahman Cahit Zarifoğlu), yakalandığı kanser hastalığı sonucu 7 Haziran 1987’de İstanbul’da 47 yaşında vefat etmişti. Geriye yıllarca okunan ve uzun yıllar daha okunacak olan biribirinden kıymetli eserler bıraktı. Şiirlerinin yanında hikâye, roman ve oyunu, günlüğü, denemeleri, söyleşleri, mektupları ve çocuk kitapları ile bir dönemin yetişmesinde son derece etkili oldu. O kısa ömründe bunca kitabı nasıl yazdı? Mekânı cennet olsun!
Cahit Zarifoğlu, modern Türk şiirinde 1960 sonrasının önde gelen temsilcilerinden biridir. İşaret Çocukları(1967), Yedi Güzel Adam(1973), Menziller(1977) ve Korku ve Yakarış(1985) adlı kitaplarıyla modern şiir geleneğinde kendine özgü ve izlenen bir çizgisi vardır.
“Zarifoğlu’nun şiirlerini yayımlamaya başladığı 1960’ın ilk yıllarında İkinci Yeni şiiri gün gibi ortada durmaktadır. Bütün değerleriyle konuşulmakta olan şiirdir İkinci Yeni şiiri. Bu şiir için yapılan ‘kaçış şiiri’ nitelemesi doğruya alınırsa Zarifoğlu’nun şiirinin, İkinci Yeninin sonuçlarından biri olduğu ortaya çıkar. Zarifoğlu daha yolun başında ‘kendi şiirini’ yazmıştır ki bu oldukça ender görülen bir durumdur. Özellikle sesinde. Hemen her şairde görülen kendi sesini arama devresi, Zarifoğlu’nda yok gibidir. Başlangıçta sesinin içinde bulmuştur kendisini. Bu da İkinci Yeni şiirinin etkisinde değil, sonucunda doğmuş bir sestir.” (Ebubekir Eroğlu, Yönelişler, S. 6,Eylül 1981)
Behçet Necatigil, “Geniş boyutlarla, özellikle madde ve ruh çatışması, batı diktasına karşı doğu protestosu gibi temaları işleyen” bir şair olarak değerlendirir onu. (Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, 1989) Cemal Süreya ise “Onun ‘gizemci’ olduğu çok kesin biçimde söylenir. Bence o kadar değil ya da Zarifoğlu’nun ayırıcı özelliği orada değil. İşaret onda aynı zamanda sorudur. (…) Şiirinde çok şey serüven duygusundan doğmuştur. Serüvenin kahramanı kendisidir.” şeklinde söz eder ondan. (Cemal Süreya, Gösteri, S. 80,Temmuz 1987)
Cahit Zarifoğlu’nun şiirini açık okumaya tâbi tutarken hakkında yazılanlardan çok kendi yazdıkları işe yarar niteliktedir. Meselâ Maveradergisinin “Okuyucularla” bölümünde genç şairlerin şiirlerine ilişkin yazdığı değerlendirme notları, onun, kendi şiirinin bir açınımı gibidir. Bu yazılarda, şiirinin esrar perdesini aralayacak çeşitli ipuçları bulmak mümkündür. İşlevi ve içeriği yönünden genç şairlere yazılmış bir mektup özelliğindeki bu yazılar; Nurullah Ataç’la başlayan, okuyucuyu yetiştirmeyi ve genç yetenekleri teşvik etmeyi amaçlayan bir türün son örneği gibidir. Ayrıca döneminin şiir anlayışını yansıtması bakımından da tarihî bir değere sahiptir.
Cahit Zarifoğlu’nun İşaret Çocukları’ndan başlayıp Korku ve Yakarış’a doğru zirveye ulaşan şiir serüveni, giderek durulan bir eğilim gösterir. Şiirinin tematik yönden çocuk, aşk ve savaş olmak üzere üç ayağı bulunmaktadır. Her bir tema, aynı zamanda semboller piramidinin tepe noktasıdır. Çocuk, ‘ben’i ve onun çeşitli açılımlarını; aşk, bir çeşit arayışı, varılması gereken menzili ve ‘ben’in kurtuluşunu; savaş ise hayat mücadelesi, yaşama arzusu ve inanç dünyasını sembolize eder. Bu temalardan biri öne çıktığı zaman, diğerleri geri plânda izleyen durumuna geçer. Ayrıca şiir serüveni içinde bunlar, döngüsel olarak yer değiştirir fakat belirgin biçimde çocuk, aşk ve savaş çizgisine doğru bir eğilim ağırlığını hissettirir. İlk şiirlerinde düşünsel kaygılar yok denecek kadar azdır ve bu şiirleri, döneminin en güçlü ve özgün örnekleridir. Sonraki şiirlerinde giderek “şiddet” unsuru hâkim olmaya başlamış, bu da şiirinin dokusunu zayıflatmıştır. Kendisi sorunun farkındadır. Meselâ Mavera’da yayımlanan bir şiir değerlendirmesinde, “… kendi şiirim de dâhil, şiirin ilkin (…) şiddet yerlerinden yıpranacağını yineliyorum. Düşünün ki insan sert maddelerden yaratılsaydı, kalem tutan parmaklar bile erirdi.” (Cahit Zarifoğlu, Mavera, S. 22,Eylül 1978) demektedir.
Onun şiiri, Cemal Süreya’nın vurguladığı gibi baştan sona bir “serüven duygusu”ndan doğmuş ve bu duygu atmosferinde gelişip çoğalmıştır. Hangi kaynaklardan beslendiği meçhuldür. O, batı şiirinden sadece haberdardır. Türk şiirini doğru dürüst okuyup incelememiştir. İlginç olan husus, bunları açıkça ifade etmiş olmasıdır. Kültür damarı güçlü olan bir şair değildir. İlhamını hayattan, inançlarından ve gönül dünyasından devşiren âdeta bir çocuk, bir derviş ve bir savaşçıdır. Geleneğe veya çağına teslim olmayan ama onlardan da büsbütün ayrı düşünmeyen ve bu yönüyle eskimeyecek olan bir şairdir.
Cahit Zarifoğlu’nun şiiri, yalnız akan bir ırmak gibidir. Sürekli akan, aktıkça yalnızlaşan ve durulan bir ırmak!
CAHİT ZARİFOĞLU
İŞARET ÇOCUKLARI
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş
Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkândaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına
Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelâle saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı
Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline
Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları
Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere
Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim
Mehmet Erdoğan