Milli Savunma Bakanlığının 20 Kasım gecesi ‘’hesap zamanı’’ etiketiyle başlattığı ‘Pençe-Kılıç Hava Harekatı’ tüm dünya gündeminde yer aldı. Bu harekatın emrini ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya dönüşü uçakta verdi.
17 Mart tarihli “yeni doğalgaz rotası beş benzemezi bir araya getirdi’’ başlıklı yazımda aslında Suriye operasyonuna ilişkin öngörülerimi ifade etmiştim. Öncelikle genel kanının aksine, operasyonun kararının İstiklal Caddesindeki patlamadan sonra alındığını düşünmüyorum. Daha önce de yazdığım gibi Türkiye uzun zamandır bu operasyonu planlıyordu. Şartların tam olarak oluşması, doğru diplomasinin alan açması gibi gereklilikleri tamamlandıktan sonra operasyon başladı. Burada şartlardan kastımız tabi ki ‘İstiklal Caddesindeki bombalı eylem’ değil. Bu eylemin operasyon yapabilmek için devletçe düzenlendiğini düşünmek akıl tutulmasından ziyade ihanetle ancak tanımlanabilir. Türkiye’nin, terör operasyonu yapmak için böyle bir sebebe ihtiyaç duymayacağı aşikar. ‘Zeytindalı’ veya ‘Barış Pınarı’ operasyonları öncesi taksimde bomba mı patladı? Terörle mücadele için ihtiyacımız olan tek şey var o da iradedir. Operasyon zaten planlıydı ancak neden bugün yapıldığı sorusuna verilecek cevabı aramak burada daha doğru olur. Seçilen zamanın taksim patlamasıyla ilgisi olmadığını Suriye’deki diğer taraflar açısından açıklayalım.
Rusya geçtiğimiz haftalarda, işgal ettiği Herson şehrinden çekildi. Gün gelecek Kırım’dan da çekilecek o ayrı bir yazının konusu ama Herson’dan çekilmesini bir işaret olarak düşünmeliyiz. Rusya Herson’dan çekilerek kuvvet tasarrufu, sıklet merkezi prensibine göre hareket edeceğini gösterdi. Bu demek oluyor ki bir merkezde kuvvetini toplayacak ve orası savaşın sıklet merkezi olacak (ki bence burası Kırım). Bunun için de diğer cephelerden kuvvet tasarrufu yapacak. Kuvvet tasarrufu yapabilmek için Suriye’den bir kısım askerini zaten çekmişti, zamanla biraz daha çekilecek. Rusya’nın ardından Suriye’de anafor gibi bir boşluk oluşacak. Bu operasyon o boşluğu Rusya çekilmeden doldurma operasyonudur. Sonuçta Putin için terk edeceği bu alanı Türkiye’ye bırakmak ABD’ye bırakmaktan daha rasyonel bir çözümdür. Bu sayede Ukrayna savaşında Türkiye’nin tarafsızlığını elde etmiş olur. Türkiye’nin operasyonu öncesi hava sahasını açmasının sebebi budur. Ayrıca operasyon yapılan bölgelerin de çoğunlukla Rusya’nın kontrolünde bulunan yerler olması bu tezi güçlendiriyor.
Batı cephesinden de Türkiye’deki terör sevicilerin beklentisini karşılayacak bir tepki gelmedi. ABD sadece ‘Türkiye kendini savunuyor’ minvalinde bir açıklama yaptı. Bunun sebebi de Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto etme hakkını saklı tutuyor olmasıdır. Türkiye, bu ülkelerin teröre verdiği destek yüzünden NATO üyeliklerini engelleme kartını elinde tutuyorken, onlar açısından Türkiye’nin terörle mücadelesine tepki göstermek doğru bir seçim olmazdı. İstiklaldeki patlamadan birkaç gün önce İsveç başbakanı Ankara’daydı ve İsveç parlamentosu da aynı günlerde yeni terörle mücadele yasasını görüşüyordu.
Suriye hükümeti Türkiye’nin daha önceki operasyonlarını işgal, içişlerine müdahale gibi sebeplerle BM ye taşıyordu ancak bu kez bu konuda bir adım atmadı. Bu güne kadar Suriye’nin, BM’deki Türkiye aleyhine bütün tezlerine Rusya ile birlikte batı da destek veriyordu, ancak Ukrayna’daki durum ve NATO’daki veto hakkı sebebiyle ilk defa batının da Rusya ve Suriye hükümeti aleyhinde, Türkiye’nin yanında olması ihtimali belirdi. Böylece BM nezdinde Türkiye’nin yapacağı operasyon bir zemine oturabilirdi.
Diğer yandan sayın cumhurbaşkanının operasyon öncesi iki önemli görüşmesi oldu. Bunlardan biri Mısır devlet başkanı Sisi ile görüşmesiydi. Türkiye medyasında sıkça dile getirilen deniz anlaşmaları tezinin aksine bu görüşmenin Suriye ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Mısır ve Yunanistan zaten münhasır ekonomik bölge anlaşması yaptı. Bu anlaşmadan feragat edip Türkiye ile yeni bir anlaşma yapması imkânsız. Mısır ve Suriye’nin 1958’de birleşerek ‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurduğunu Suriye’nin 1961 yılındaki darbeden sonra mısırdan ayrıldığını hatırlamak bu iki ülkenin birbirine ne kadar yakın olduğu konusunda bize fikir verir. Bu temas, Türkiye’nin Suriye’de daha uzun vadeli planlarının olduğuna dair bir işaret olarak algılanmalı. Bir diğer önemli görüşme ise İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’ın Türkiye ziyaretiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın da kabulüne çıktığı ziyaret sonrası Gantz, Türkiye’yi savunma alanında ve tüm bölgenin istikrarını sağlamada küresel bir aktör olarak gördüğünü söyledi. Bu görüşmenin de Suriye ile ilgili olduğunu düşünüyorum. ziyaret edenin savunma bakanı olması zaten başlı başına bir anlam ifade ediyor. Daha önceki yazılarımda belirttiğim üzere ilerleyen zamanda Şam ile İsrail arasında kalan Dera-Süveda bölgesine de İsrail’in bir operasyon düzenleyeceğini düşünüyorum. O yüzden İsrail savunma bakanının Türkiye’nin muhtemel operasyonu ile ilgili Ankara’ya geldiğini ve ziyaret sonrası yapılan açıklamalardan da bu konuda hemfikir olduğumuzu anlıyorum.
Esad ile görüşme konusu son dönemde çok gündemde olduğu için bu konudaki düşüncemizi de belirtelim. Kurtuluş savaşında İzmir’de Türk ordusu yunanlıları denize döktükten sonra Atatürk’ün emriyle kuzeye doğru bir harekata başlar. Çanakkale önlerine geldiğinde İngilizlerle karşılaşır. Bunun üzerine Mudanya mütarekesi düzenlenir. Mudanya mütarekesine Yunanlılar davet edilmez. Zaten Yunanistan’ı temsilen İngiltere masadadır. Şimdi de Esad ile görüşmenin bir getirisi, katkısı, gereği yoktur. Zira kendisi karar verici konumda bile değildir. Suriye’de muhatabınız Esad’ı temsilen Rusya’dır. Bugün Esad’ı mağdur gösterenler babası Hafız Esad’ın yıllarca PKK ve Abdullah Öcalan’ı beka vadisinde besleyip büyüttüğünü hatırlamıyorlar mı acaba? Rusya’nın çekilirken Esad’a bırakacağı miras Türkiye ile diyalog kapısını açmış olmasıdır. Esad ile görüşme fikrinin temeli de Rusya’nın bu konudaki talebidir. Türkiye’nin uzun vadede Suriye’de muhatabı da Esad olmayacaktır. Tüm bu gelişmelerden anladığımız üzere Türkiye geniş kapsamlı bir harekâtı uzun süredir planlamaktadır. Hava harekâtında seçilen bölgelere bakınca tahminimizden de büyük bir alanı kapsayacak bu harekât sonrasında da bölgede kalıcı olacaktır. Suriye topraklarına barış Türk ordusu eliyle gelecektir.