Artık bizim de bir Bilim-Kurgu dizimiz var. Bir dijital platformda geçtiğimiz hafta yayına giren ‘Sıcak Kafa’ dizisi, Türklerin de bir bilim kurgu dizisi yapabileceğini gösterdi.
Distopik bir dünyada geçen hikâye, bir salgını konu alıyor. Dünya insanları olarak yaşadığımız Covid pandemisinden sonra kulağa sıradan hatta klişe gibi gelebilir ama tuhaf olan, dizinin uyarlandığı aynı isimli kitabın 2016 yılında yazılmış olması. ‘Kitap 2016’da yazıldı ama bunun bir diziye uyarlanma fikri pandemi sonrasında olmuştur’ diye düşünüyorsanız o da değil, dizi ise 2018’de projelendirilerek çalışılmaya başlanmış. Bütün bunları anlatırken bir komplo teorisi arayışında değilim. Zaten öyle bir durum da söz konusu değil. Ancak şu işi bir pandemiden ayıralım istedim.
Gelelim diziye, dizi dediğim gibi distopik bir dünyada geçen, bir salgın dönemi ve o salgınla mücadelenin iki farklı tarafı ele alınıyor. Salgının bir felsefi alt yapısı, mücadelenin ise iki yüzü anlatılıyor. Salgınla Mücadele Kurumu, halkı salgından koruyan ve salgınla mücadele eden bir kurum gibi görünerek gerçek yüzünü perdelerken, bu kurumu protesto eden eylemci bir grup ise halkı gerçeklere karşı uyarma görevini üstlenirken aslında protesto ettiği kurumla benzer kodlara sahip olduğunu da göstermiş oluyor.
Diziyi izlerken sanki Amerikan yapımı bir zombi dizisi izlemiş gibi hissettiğimiz de oluyor tabi. Ancak burada zombiler yerine ‘Abuklar’ var. İşte dizide farklı, özgün taraf bence burası. Abuklar, Abuklamak, Abuklanmak.
Salgına kapılan insan abuklanıyor ve diğer insanları abuklamaya başlıyor. Kelimenin tam anlamıyla ve bildiğimiz anlamda abuklamak. Abuk abuk konuşuyor. Öyle birilerini dişleriyle parçalama, saldırma, kan görüntüsü filan da yok. Akıllı uslu zarar vermeyen abuk abuk konuşan insanlar. Abuklanan bir insana kısa süre maruz kalmak ise abuklanmaya sebep oluyor ve insanlar bundan korunabilmek adına kulaklık takıyor.
Hani pandemide sokaklarda insanların kollarında gördüğünüz maskeler, bu dizide kollara takılmış kulaklıklara dönüşmüş durumda. Ama dizide insanlar kulaklık takmayı çok daha ciddiye alıyorlar tek fark bu.
Dizide sürreal ögeler de göze batmadan ve abartılmadan yerli yerine konulmuş. Görsel efektler, sahneler oldukça profesyonel bir şekilde hazırlanmış. Yüzlerce görsel efekt uzmanı çalışmış. Dark dizisinin coloristi bize o distopik dünyanın kapılarını aralamaya yarayan renk seçimini kazandırmış. Bütün bunlar son derece başarılı. Dizinin teknik boyutuna tam not vererek içeriğine geçelim.
Dizinin başkarakteri bir bilim insanı. Zamanında bu salgınla mücadele için bilimsel çalışmalar yürütmüş sonrasında ise kendi hayatına çekilmiş ancak yine bir arayış içerisinde olan jurnalist. Bu araştırma daha çok kendine dönmüş. Çünkü başkarakterimiz önceki dönem çalışmaların bir neticesi olarak abuklanmıyor. Abuklamaya maruz kaldığında kafası ısınıyor, bir nevi ateşi çıkıyor sıcak kafa oluyor ama asla abuklanmıyor. Salgınla mücadele kurumu ve protestocu grup ise farklı amaçlar için bu adamın peşinde.
Tabi dizide eleştirilecek kısımlar da var. Mesela bazı oyunculuklar oldukça abartılı, doğallıktan ve gerçeklikten uzak, göze batan ve bağırmayı oyunculuk sanan tarzda karakterler. Mesela başkarakterin arkadaşı olan bilim insanı. Sonra bir türlü anlam veremediğim küfür etme durumu. Hani biraz da dijital platformun şehveti diyelim ama böyle olur olmadık yerde edilen küfürler. Hani yeri gelir edersin ama o da yok. Sanki küfür etmek için o replik yazılmış. Sürekli bir insanı irite eden küfür etmeler. Artık bu Türk yapımı dizi ve filmlerdeki ağız dolusu küfür etmeler mide bulandırmaya başladı.
Bütün bunlar diziyle ilgili olanlar. Şimdi dizinin alt metinlerine bakalım. Dizinin ana teması olan abuklanmak, saçma sapan konuşan insanların hastalığı kulaktan kulağa yayarak bir delirme haline gelmeleri.
İşte en önemli kısmı burası: kulaktan kulağa delirmek. Bir virüs yok. Kelimeler var. Kelimenin, sözün gücünü görebiliyoruz. Kulaktan kulağa yayılıyor delilik. Dizinin bu felsefesi çağlar üstü bir bakıştır bence. Kelimeye, söze verdikleri değeri de gösteriyor. Abuk subuk konuşmanın, saçma sapan konuşmanın bir nevi delilik olduğunu da gösteriyor. Delilik kulaktan kulağa yayılıyor. Bir kelime ile karşındaki adamı delirtebilirsin. Dizinin mekanı İstanbul ama zamanı belli değil. Ama kulaktan kulağa delilik günümüzde ve sonraki gelecekte kurgulanmamış bir gerçeklik gibi geliyor bana.
Günümüz sosyal medyasını düşündüğümüzde biz de aslında bir kulaktan kulağa delilik yaşayarak abuklanmaya maruz kalıyoruz. Hem de korunmak için kulaklık takma gereği duymadan. Hatta bazen kulaklıklar aracılığıyla oluyor bu. Bile isteye abuklanmaya maruz kalıyoruz.
Dizi de dikkatimi çeken bir husus şu oldu. Abuklanmaya maruz olup olmadıklarını anlamak için bir kabinde bir yapay zeka tarafından sorulan sorulara cevaplar isteniyor. Cevaplar saçma ve abuk ise abuklandığı ortaya çıkıyor. Akıllı ve mantıklı ise testi geçiyor.
İşte size bir zekice alt metin daha… Eğer kelimelerin dizilimini mantık çerçevesinde yaparsanız abuk değilsiniz. Saçma sapan konuşursanız abuksunuz.
Günümüz sosyal medyasını düşünüyorum da sanırım testi geçmek pek mümkün olmazdı. Bunca abuk subuk konuşan, Türkçenin arı duru yapısını katleden, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, heceye ayrı, kelimeye ayrı, cümleye ayrı, anlam ve mana bütünlüğüne ayrı kılıç çeken sosyal medya diline baktığımızda hepsinin abuklandığını ve bir toplumun dilini, kültürünü abuk abuk konuşarak nasıl bozduklarını gayet açık görebiliyoruz.
Televizyon dizileri, sosyal medya, kafeler, meclis kürsüsü bütün bunlara bakıyorum da hepsi tarafından sürekli bir şekilde abuklanmaya maruz kalıyoruz. Sıcak Kafa eksikleriyle de olsa ‘haza’ bir bilim-kurgu dizisidir.
Emeği geçenlerin emeklerine sağlık.