اعوذ بالله…
اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
“Şimdi sen öleceksin de, onlar ebedî mi kalacaklar?”
(Enbiya 21/34)
Evet, çocuk! Şehit yüzlü yavrucak! Şimdi sen öleceksin de o zalimler kalacak mı?
O insanlıktan çıkmış katiller ettiklerinin karşılığını bulmayacaklar mı?
İlahî adalet işledikleri menfur katliamı onların burunlarından fitil fitil getirmeyecek mi?
Ey şehit yüzlü çocuk! Bombalar tepene düştü, sen mışıl mışıl uyurken. Öyle varlıklı bir hayatın da olmadı. Anneciğinin bulduğu bir bez parçasıydı senin kundağın. Ne gözünü açmana ne de elini kıpırdatmana fırsat tanıdı zalimler. İyi ki açmadın gözünü be çocuk! Bu zalimin dünyasını görmedin, elinle dokunmadın, üzerinde yürümedin, daha hayatın başlangıcında hayata veda ettin.
Sen gideceksin de, o zalimler kalacaklar mı?
Senin minnacık burnundan akan tertemiz şehit kanına karşılık ilahî adalet tokmağı suratlarına inerekburunlarını kırıp yerin dibine gömmeyecek mi onları? Onlar seni, anneni, babanı yok ettiklerinde, bütün bir milleti kökünden kazıdıklarında ebedî kalacaklarını ve dünyanın tek hâkimi olacaklarını zannediyorlar ya, işte o gün anlayacaklar yanıldıklarını. İş işten geçtiği gün. Firavunun boğulurken aklının başına geldiği gün. Pişmanlıktan böğürerek kahroldukları gün. Ebedî azabın bütün bedenlerini ve benliklerini kuşattığı gün.
Yani sen öleceksin, onlar ebedi kalacak, öyle mi?
Hayır hayır. Onlar senden hemen sonra gelecekler. Ama senin kılına dokunamayacaklar, gölgene bile yaklaşamayacaklar. Onlar orada yalvaracaklar, dilenecekler, senden bir yudum su isteyecekler de, bu dünyada kan döken pislik elleriyle ördükleri cehennem duvarları onların yüzlerine kapanacak, gerisin geriye dönecek yüzüstü kapaklanacaklar. O cehennem duvarını nasıl ördüklerini orada hatırlayacaklar ve kurtulmak için yerin dibine geçmek isteyecekler. Son bir çare bir zamanlar kibirle üzerine bastıkları toprak olmak isteyecekler de toprak kabul etmeyecek. Çünkü bu onlara ödül olur, toprağa da haksızlık. Bu fırsat asla verilmeyecek onlara. Ölüp ölüp dirilecekler, ebediyen sürünecekler…
Yaralı demeden, yaşlı demeden, çocuk, kadın, sivil demeden insanları dönüp dönüp bombaladıkları için; kötülüğü kişilikleri ve kimlikleri haline getirdikleri için; bunlara ebedî hayat verilse aynı barbarlıkları işlemekten asla geri durmayacakları için…
Sen öl, onlar kalsın ha! Yok, öyle yağma!
Yağmaladıkları topraklar onların azap meydanı olacak, gasp ettikleri evler, çaldıkları her nesne altlarına odun olup yanacak, engel oldukları her damla su kaynayıp başlarından akacak.
Sen öleceksin de yavrucak onlara mı kalacak dünyada?
Sen hele bir uyu çocuk. Öyle küçücük de kalmayacaksın. Kabir hayatı senin cennetin olacak. Mahrum edildiğin bütün nimetleri elinin altında, ayaklarının dibinde bulacaksın. Şehit annenin kucağında, şehit babanın dizinin dibinde büyüyeceksin. Bir de kalbimizin en mutena yerinde. İsmini bilmeyeceğiz, cismini hatırlamayacağız ama seni asla unutmayacağız.
Seni ebedî güzellikler bekliyor şehit yüzlü çocuk! Yüzün ak, alnın açık hayatının baharında, kişiliğinin en olgun çağında dünyalar güzeli genç bir kız ya da dünyanın en yakışıklı genç erkeği olarak gireceksin ebedî cennet yurduna.
O zalimler, o kâfirler sana tek tek gösterilecek de kin ve nefretle bakmayacaksın onlara. Çünkü Allah cennete giren kullarının içinden kin ve nefret duygularını alacak. Ama onların düştüğü aşağılık duruma düşmediğin ve yerlerinde olmadığın için yaratan Rabbine şükredeceksin.
Rabbin senden razı, sen O’dan razı olarak ebedî cennet yurdunda ebedî hayata yelken açacaksın…
Ya bizler, şehit yüzlü çocuk? Gazze’yi bir ateş çukuruna döndüren katillerin sizi acımasızca katlettiklerini sadece seyreden bizler! Seni bir ölüm kurtardı bu zalimlerin dünyasından. Acaba bizi kaç ölüm kurtarır dersin? Kaç kere ölsek senin hakkını ödeyebiliriz, dersin?
Biz de kalmayacağız bu dünyada be çocuk! Geleceğiz bir gün. Başka yol, başka çare, başka çıkış yok zaten. Varış oraya. Geleceğiz de senin yüzüne nasıl bakacağız? Bir damla gözyaşını silemediğimizi, alçak zalimin kapkara bombalarıyla kirlettiği nur yüzünü temizleyemediğimizi, başını okşayıp bağrımıza basamadığımızı nasıl anlatacağız, be çocuk?
İlahi huzurda boynumuz bükük beklerden hiç değilse şefaatine layık olabilecek miyiz?
Ne dersin, şehit yüzlü çocuk?
أعوذ بالله…
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَؕ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ.
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِؕ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًؕ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
“Senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik.
Şimdi sen öleceksin de, onlar ebedî mi kalacaklar?
Herkes ölümü tadacak.
Denemek için sizi şerle de hayırla da imtihan ederiz.
Sonunda hesap vermek üzere huzurumuza geleceksiniz.” (Enbiya 21/34-35)