Eskiden “Anadolu Lisesi” statüsünde olup “merkezi yerleştirme” ile kayıt yapıyor iken sınav sisteminin değişmesi sonucu “yerel yerleştirme” ile kayıt yapan ve talebin çok olması sebebiyle “ikili eğitim”e geçmek zorunda bırakılan okulların müdürleri, “bir dokun, bin ah işit” derecesinde feryat ve figan ediyorlar. İdari kadroların fiili fonksiyon değişikliklerine dikkati çekerek “Artık Okul Müdürlüğü değil, Asayiş Amirliği yapıyoruz” diyorlar.
Anlatılanlardan anlaşılan o ki “ikili eğitim” uygulaması, iki temel soruna yol açıyor. Bir yandan, “okul güvenliği”ni sağlamak daha zor bir iş haline geliyor; öte yandan, kadroların ve kurumların ana görevi olan eğitim-öğretim-yönetim faaliyetlerinin tadı kaçıyor.
Sebep-sonuç ilişkileri içinde, “okul güvenliği” ile “ikili eğitim” ve “eğitimde kalite” konuları birlikte değerlendirilmelidir. Okul güvenliğini olumsuz yönde etkileyen ve eğitimin kalitesini düşüren sebepler arasında, ikili eğitimin getirdiği sorunlara da yer verilmelidir.
OKUL GÜVENLİĞİ SORUNU
Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu tabloya göre, okullarda yaşanan güvenlik sorunları, birkaç başlık altında toplanıyor. Genel olarak “akran zorbalığı, siber zorbalık ve zararlı madde satışı” şeklinde sıralanıyor.
Akran zorbalığının içinde tehdit, şiddet, yaralama, yasaklama, parasına yahut eşyasına el koyma gibi olaylar var. Okul içinde ve dışında oluşan çeteler, muhtelif sebeplerle akranlarını baskı altına alıp taciz ediyorlar.
Siber zorbalıklar, daha çok sosyal medya üzerinden organize ediliyor. İzinsiz fotoğraf ya da video yayınlama, hakaret ve iftira kampanyası başlatarak muhatabını yıpratma gibi metotlarla gerçekleştiriliyor.
Zararlı madde satışının başında bağımlılık oluşturan maddeler var. Dışarıdan okula girenler ile içeriden onlara yardım ve yataklık edenler, okulları ve öğrencileri cazip pazarlar gibi görüyorlar.
Uzman kişiler ve kurumlar tarafından yapılan araştırmalara göre, okullardaki şiddet olaylarının sebepleri arasında, birinci sırada “ailede yaşanan sorunlar” yer alıyor. İkinci sırada ise, okulların sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortamları geliyor.
Öğretmenler, okulların % 62’sinde; öğrenciler, % 74’ünde güvenlik sorunlarının olduğunu düşünüyorlar. Öğrencilerin % 22’si okullarda, % 25’i servislerde kendilerini güvende hissetmiyorlar.
Okul güvenliğinin, okulların % 59’unda öğretmenler, % 15’inde özel güvenlik görevlileri, % 6’sında hizmetliler tarafından sağlandığı görülüyor. Toplam % 20’sinde ise, herhangi bir güvenlik tedbirinin bulunmadığı veya tedbir alma ihtiyacının duyulmadığı kanaatine varılıyor.
İKİLİ EĞİTİM SARMALI
Aslında son yıllarda, “tekli eğitim”e geçiş yolunda ciddi adımlar atıldı. Hem fiziki altyapı oluşturma, hem de kadro kapasitesini geliştirme konusunda büyük yatırımlar yapıldı.
2002-2003 öğretim yılı, ikili eğitim oranı ilköğretimde % 57,13; ortaöğretimde % 36,88 iken 2017-2018 öğretim yılı, ilköğretimde % 43,04’e; ortaöğretimde % 7,36’ya kadar geriletildi. Aynı tarihlerde, ortalama sınıf mevcutları, ilköğretimde 36’dan 24’e; ortaöğretimde 30’dan 23’e indirildi.
Çünkü Türkiye genelinde, okul sayısı da derslik kapasitesi de muazzam denebilecek düzeyde artırıldı. Derslik sayıları, okul öncesinde 6.886’dan 46.944’e; ilköğretimde 280.257’den 425.406’ya; ortaöğretimde 80.002’den 189.751’e; toplamda ise 367.145’ten 662.101’e çıkarıldı.
Bu azim ve gayret içinde, dönemin Başbakanı da Milli Eğitim Bakanı da kamuoyu önünde söz verdiler. O günkü planlamaya göre, 2019 sonunda tamamen tekli eğitime geçileceğini söylediler.
Ancak, şu anda, ikili eğitimin tamamen sona erdirilebilmesi ve tekli eğitime geçilebilmesi için Türkiye genelinde, 60.000 civarında ilave dersliğe ihtiyaç var. Bir yandan nüfus artışı, öte yandan yerel yerleştirme ile öğrenci kitlesinin önemli bir bölümünün belirli okullara kayışı, özellikle büyük yerleşim yerlerinde, ikili eğitimi zorunlu hale getiriyorlar.
Mevcut mevzuata ve müfredata göre, lise düzeyindeki öğrenciler, günde 8 saat derse giriyor. Bir okulda ikili eğitim yapılması, öğretmen ve idareci kadrosunun, günde 16 saat koşturması anlamına geliyor.
Üstelik eğitim-öğretim-yönetim faaliyeti, öğrencinin okula gelmesiyle başlayıp gitmesiyle biten bir süreç değildir. Maksat doldur-boşalt yapmak değil de çocukları ve gençleri hem bir üst kademeye, hem de hayata hazırlamaksa bu şartlar altında, kim ve ne kadar başarılı olabilir?
Türkiye’nin, ikili eğitim sarmalından kurtulabilmesi için:
1. Zorunlu eğitim, okul öncesiyle birlikte 1+4+4=9 yıla indirilip lise düzeyine devam etmeyen gençler, yamaklık-çıraklık-kalfalık-ustalık-başustalık sistemi ile iş hayatına yönlendirilmelidir.
2. Mesleki eğitimin alanı genişletilmeli, oranı yükseltilmeli; belirli okullara yönelmenin ve yığılmanın önü kesilmelidir.
3. Özel öğretim kurumları teşvik edilmeli, desteklenmeli; sağlık sektöründe olduğu gibi, belirli şartlarla hizmet satın alma yoluna gidilmelidir.
Bazı ülkelerin toplam nüfusundan daha fazla olan öğrenci kitlesi, devletin sırtında ağır bir yük oluşturuyor. İnsan kaynakları ile toplumsal hedefler ve ihtiyaçlar arasında doğru denge kurabilenler iyi bir planlamayla nüfusu üretim gücüne dönüştürüyor.
Biz biliyoruz ki yuvarlanan bilye yumuş tutar. Hayatın içinde hayata hazırlanan çocuklar ve gençler, yaşadıkları ülkeye ve topluma, dünyaya ve insanlık âlemine değer katar.
Zekeriya Erdim