فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقٖينَ
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّٖي سَيَهْدٖينِ
Nihayet Firavun ve askerleri onlara yaklaştılar. Her iki topluluk birbirini gördüğünde Mûsâ’nın yanındaki mazlumlar, “eyvah bize yetiştiler!” diye çaresizce feryat ettiler.
Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
(Şuara 26/60-62)
ZALİM FİRAVUN, MAZLUM YAHUDİLER VE MUSA
Firavun yıllarca baskı kurduğu Yahudilerin, yetmiyormuş gibi, erkeklerini katletmiş, kadınlarını köle edinmişti. Daha da yetmemiş gibi yeni doğan çocuklarını katletmeye başlamıştı. İşte Musa bu katliamdan kurtulan yegâne çocuktu. Annenin kalbine indirilen ilahî ilham ile çocuk bir beşik içinde nehre bırakılmış, Firavunun sarayına ulaşmıştı.
Firavun böylece iktidarını bitirecek, zulmüne son verecek ve mazlum Yahudileri elinden kurtaracak Musa’yı kucağında ve sarayında beslemiş ve büyütmüştü.
Musa büyüdü, aklı erdi, gücü yerine geldi, zulmü fark etti, haksızlığa başkaldırdı, Firavun tarafından takip edildi, oradan uzaklaştı, gurbette pişti, evlendi ve aile kurdu… Hâsılı insan olmanın bütün aşamalarını gördü ve yaşadı. Bir gün Rabbin’den emir geldi: “Git, Firavuna emrimi bildir, zulmettiği kullarımı bıraksın!” Emir büyük yerdendi. Kardeşini yanına aldı ve gitti.
Firavun onun nazikçe ikazlarını dinlemek yerine, baskılarını daha da artırdı. Kibri gurunu besledi ve haykırdı: “En büyük rab benim!”
Azgın Firavunun zulmünün, eziyetinin ve işkencesinin sınırı aştığı gün Yüce Allah’ın mazlum kullarını bu zalimin elinden kurtarması emri geldi. Hep birlikte yola koyuldular.
Firavun durur mu? Derhal askerlerini topladı, peşlerine düştü ve denizin kenarında onları kıstırdı.
Yahudiler korktular, feryad u figanı ettiler. Nasıl etmesinler ki, önlerinde engin deniz, arkalarında azgın ve zalim Firavun ve ordusu. Ya kılıç darbesi ya da denizde boğulma.
Hz. Musa sakin, sabırlı ama kararlı. Çünkü kendisine vaatte bulunanın rahmet, kudret ve adalet sahibi Yüce Allah olduğu bilgisi ve bilincinde. “Hayır!” diye haykırdı. “Rabbim benimledir ve o bize bir çıkış yolu gösterecektir.”
Öyle de oldu. Yüce Allah’ın izni ve emriyle deniz açıldı, Hz. Musa ve mazlumlar geçti, ardından deniz kapandı, azgın Firavun ve askerleri boğuldular, helak olup gittiler. Aslında onların insanlıkları içlerinde biriktirdikleri kin ve nefret denizinde zaten boğulmuştu. Şimdi ise her sabah ve akşam hak ettikleri ve kendi elleriyle hazırladıkları çetin azaba uğrayıp duracaklardı.
ZALİM NETANYAHU, YANINDA YAHUDİLER, ARKALARINDA EMPERYALİŞTLER VE DENİZİN KIYISINDA KISTIRILMIŞ YALNIZ VE MAZLUM GAZZELİLER
Şimdilerde Gazze, denizin kenarında. İki buçuk milyon mazlum onun bağrında. Önlerinde engin deniz, arkalarında zalim ve azgın Netenyahu, Yahudiler ve destekçileri…
Ne kadar garip değil mi? Şimdi söyleyin, Firavun kim ve Yahudiler nereye düştü?
Bu çağdaş Firavun ve askerleri çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden deniz kenarında kıstırdıkları mazlumların üzerlerine ateş yağdırıyorlar, öldürmeye adeta ant içmişler, gözlerini kan bürümüş, insanlıklarını yitirmişler, vahşilikte dibe vurmuşlar…
Gazze ise adeta ashâbü’l-uhdûd kuyusu. Bu sefer ateş altlarında değil, üzerlerine yağdırılıyor.
Ne diyor baş zalim çağdaş Firavun: “Yeşeya’nın kehanetini gerçekleştireceğim!”
Firavun ne demişti: “En büyük rab benim!”
Birisi kendisini zalim rab ilan etmiş, öteki rabbini zalim ilan ediyor.
Bu sahnede bir tek Musa eksik?
Musa da o topraklardan çıkacak belki. Çağdaş Firavunun öldüremediği çocuklardan biri ya da hepsi olarak.
Kim bilir?
Belki de çıktı.