Dizi veya filmlerimizde bazı kareler var. Ben sadece bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında paylaşacağım kare batılılarda da var. Sanki onları taklit ediyormuşuz gibi geldi bana.
Kişinin sevdiği, bir olayda yaralanmıştır. Yahut sevdiğinden ayrılıyor, zorlu bir görev için bir yere gidiyordur. Sevdiği kişi ondan ayrılmak istemiyor ve ısrarla ona şöyle diyor: “Bana söz ver, iyileşeceksin, hayatta kalacaksın.” “Bana söz ver, geri döneceksin.” Bu kişi de “söz veriyorum, iyileşeceğim, hayatta kalacağım veya geri döneceğim” der.
İşte burada anlamadığım nokta şurası: Kişi, hastalığından kurtulacağına, hayatta kalacağına veya zorlu görevden geri döneceğine dair nasıl söz verecek? Bu sözü yerine getirmenin garantisi var mı? Söz vermek nasıl bir şey? Söz verdiğimizde onu yeni getirmeli değil miyiz? Peki hastalıktan kurtulacağımıza ya da zorlu bir görevden geri döneceğimize nasıl söz verebiliriz?
Tam da bu noktada olayın seküler boyutu ortaya çıkıyor. Yukarıdaki diyalog tamamen seküler bir zihniyet veya hayat tarzını ifade ediyor. Dikkat ederseniz bu diyaloglarda Allah yok, insan var, insanın kendisi var.
Şayet bu diyaloglarda İslami hayat tarzı olsaydı, herhalde şöyle kurgulanmaları gerekirdi: “Bu ameliyattan sağlam çıkacağına dair bana söz ver!” “İnşallah, Allah’ın izniyle, sözüm olsun.” Aslında sözüm olsun demeye bile gerek yok. “Operasyondan sağ salim geri döneceğine bana söz ver!” “İnşallah, Allah’ın izniyle, söz veriyorum.”
Hayatın merkezinden Allah’ı çekip aldığınızda geriye seküler bir zihniyet, seküler bir yaşantı, seküler bir ifade tarzı kalıyor. Yukarıdaki diyaloglar da sekülerizmin yansıdığı onlarca olaydan sadece biri….