Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Aralık 6, 2024

Bizans’ın Gerçek Mirasçısı Türkiye’dir

Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılmasıyla Yunanistan, onun mirasçısıymış gibi ortaya çıkıp bu olayı uygarlık karşıtlığıymış gibi göstermeye çalıştı. Gerçi kendi ülkesinde bile tutturamadı. Ama Türkiye’deki kraldan fazla kralcılar bu işi bil hakkın yerine getirmek için ellerinden geleni yaptılar. Yunanistan’ın Bizans’la ilişkisi, İstanbul fethedilince oradaki kılıç artıklarının kaçıp Mora despotluğuna sığınmış olmasıdır. Daha sonraları bu despotluk da Osmanlı egemenliği altına girmiştir.

Bizde, ülkemiz ve toplumumuz tarihine batılılardan daha çok öfke duyanlar, İstanbul’un fethini, ilkel bir aşiretin gelişmiş bir medeniyeti yıkması olarak göstermek istemektedirler. Halbuki o medeniyeti yıkanlar, 4. haçlı seferi ile bizzat batılılar ve Papalık olmuştur. Şehir yağma ve talan edilmiş, yakılıp yıkılmış, insanlar katledilmiş, pek çok tarihi eser tahrip edilmiştir. İmparator şehirden kaçarak İznik’e (Nikea) sığınmıştır. İstanbul’un Müslüman Türkler tarafından fethi sonrası böyle bir şey olmamıştır. Bu nedenle Bizans ahalisinin çoğu ‘Müslüman sarığını Latin külahına tercih etmiştir’. Sadece fethin ve egemenlik hakkının simgesi olarak şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilmiştir. Bu, fethedilen her yerde uygulanan bir gelenektir.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmekle Doğu Roma uygarlığını yıkmamış, onu devir almıştır. Bu nedenle kendisine Kayzer-i Rum unvanı verilmiş ve Doğu Roma imparatoru sayılmıştır. Osmanlı, Bizans halkının dinine, ibadetine, yaşam biçimine dokunmadığı gibi, kiliselerine ve de tarihsel yapılarına da dokunmamıştır. Tam tersine onları onarmış, imar etmiş, ve kendi medeniyetinin simgelerini ilave etmiştir. Günümüzde İstanbul’da ne kadar Bizans eseri varsa bir o kadar da Osmanlı eseri vardır.

Türkler İstanbul’u fethetmekle Bizans kültüründen de pek çok şeyi kendi kültürlerine katmışlardır. Osmanlı saray müziği olarak da adlandırılan Türk sanat müziğinin esası ve de çalgıları Bizans müziğindendir. Türklerin, İstanbul’u almakla gelişmiş bir uygarlığı yıktığını öne sürme pervasızlığını gösterenler Roma’nın Vandallar ve onlardan yüz yıl kadar sonra Vizigotlar tarafından yakılıp yıkılıp talan edilişinden, bütün tarihsel yapıların tahrip edilmesinden, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakılmayışından söz etmezler.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de Osmanlı’nın mirasçısıdır. Bazı küçük beyinliler inkar etmeyi denese de bu tarihsel bir gerçekliktir. Türkiye yumurtadan çıkmamıştır. Osmanlının mirasçısı olmamız sebebiyle aynı zamanda Bizans’ın da mirasçısıyız. Türkiye sırf bu illiyet bağı nedeniyle Zeus sunağını yeniden ait olduğu topraklara getirmiştir. Ve onun gibi daha nice eseri.

Mesele sadece dinsel ayrılık değildir. Mesele kültürel bir arada yaşam bilincidir. Osmanlı yüzyıllarca değişik dinsel, kültürel ve etnik kökenden insanların özgürce bir arada yaşayabildiği bir toplumu yönetmiştir. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti de aynı anlayışı yeniden hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler, bu toprakların asli unsurlarının yeniden birliktelik kurmasına engel olmak isteyenler bu toprakların geçmişinden bihaber olanlardır. ” O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”

Daha Fazla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir