Ukrayna Ortodoks kilisesine bağımsızlık verilmesi, Kiev’in son yıllarda Rusya üzerinde kazandığı tek zafer ve Poroşenko bu zaferin kazanılması için son bir yılda ciddi mesai harcadı.
Ukrayna, yıllardır arzuladığı kilise bağımsızlığını elde etti. Fener Rum Partiği Bartholomeos, 5 Ocak’ta Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne “otosefali” kazandıran kararnameyi -“tomos”u- imzalayarak, yeni birleşik kilisenin lideri Metropolit Epifaniy’e teslim etti. İstanbul’daki törene katılan Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, “tomos”un ülkesi için yeni bir bağımsızlık kararnamesi niteliğinde olduğunu söyledi.
Böylelikle, Ukrayna, birleşik milli kilise kurma mücadelesinde önemli bir basamağı geride bırakırken, Batı ile Rusya arasındaki güç savaşında yeni bir sayfa da resmen açılmış oldu. Zira Ukrayna uzun yıllardır bağımsız kilise talebinde bulunuyordu fakat Fener Rum Patrikhanesi (dolayısıyla Batı) zaman zaman umut verici açıklamalarda bulunmasına rağmen, Moskova’yı açık açık karşısına almayı tercih etmiyordu. Bu nedenle geçtiğimiz yılın ortalarında Fener’den sıcak mesajlar geldiğinde, hatta Ukrayna aralık ayında birleşik kilise kurduğunu duyurduğunda bile çoğu uzman “tomos”un verileceğinden pek umutlu değildi.
Ancak Fener Rum Partikhanesi, bu kez Kiev’i oyalama yerine Rusya’nın tepkisini çekmeyi göze aldı. Yani geniş pencereden baktığımızda, Batı, Rusya’ya kilise eliyle sağlam bir siyasi gol attı, aynı zamanda Moskova ile Ukrayna üzerinde bir anlaşmanın en azından yakın dönem için imkansız olduğunun işaretini verdi.
Moskova’nın hamlesi ne olacak?
Şimdi merak edilen Moskova’nın bu hamleye nasıl karşılık vereceği. Bütün öngörülemezlikleriyle birlikte bugüne kadar sergilediği güç savaşı stratejisine bakılırsa, Kremlin, kilise mücadelesindeki kaybın intikamını yine Ukrayna’dan almaya çalışacak. Geçen ay Azak denizinde yaşanan kriz, bunun sinyallerinden biriydi. Kremlin’in Ukrayna’da Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı kişi ve kurumların tehdit altında olduğuna ilişkin propagandası da bir başka sinyal olarak değerlendirilebilir.
Kiev, geçen günlerde kabul ettiği bir yasayla Moskova Patrikhanesi’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin adının değiştirilmesi için üç ay süre tanıdı. Eğer bu süre içerisinde Moskova Patrikhanesi’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi adını “Ukrayna’daki Rus Ortodoks Kilisesi” diye değiştirmez yani Ukrayna’da bir yabancı kilisenin şubesi olduğunu kabul etmezse, lisansı iptal edilebilir. Dolayısıyla üç ay sonra Moskova Patrikhanesi’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi, Kiev’de yasadışı konuma düşebilir. Hiç kuşkusuz Kremlin, Ukrayna’da ciddi miktarda gayrimenkulü, gelirleri bulunan ve önemli istihabarat ağına sahip olan Rus Kilisesi’nin bu konuma düşmesini sessizce kabullenmeyecek. Kırım ve Donbass’ta “Rus nüfusu koruma” adı altında gerçekleştirilen işgal bu kez “Rus Ortodoksları koruma” gerekçesiyle Kiev’in karşısına çıkabilir. Hem Kiev’in, hem de kilise krizinde Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda sergilemediği kararlılığı gösteren Batı’nın bu ihtimale hazırlıklı olması gerekiyor.
Ukrayna siyasetinde kilise hareketliliği
Konuya Ukrayna penceresinden baktığımızda ise bağımsızlık için “tomos” verilmesi Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun zaferi olarak değerlendiriliyor. Bunda gerçeklik payı az değil.
Bağımsız kilise, geçen yüzyılın başlarında Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından beri Ukraynalıların en büyük hayallerinden birisi. Ukrayna, Sovyetler dağıldığında devlet olarak bağımsızlığını ilan etti, ancak kilise bağımsızlığını sağlayamadı, dini açıdan Rusya’nın bir eyaleti olarak kalmayı sürdürdü. Rusya’nın Kırım’ı işgali ve Donbass’ı işgal girişimi ile birlikte ilişkilerin düşmanlık düzeyine ulaştığı son yıllarda ise kilise bağımsızlığı Ukrayna için namus meselesine dönüştü, çünkü Rus Ortodoks Kilisesi Kremlin’in Ukrayna’daki en önemli nüfuz araçlarından biriydi.
Bu açıdan bakıldığında Ukrayna Ortodoks kilisesine bağımsızlık verilmesi, Kiev’in son yıllarda Rusya üzerinde kazandığı tek zafer ve Poroşenko bu zaferin kazanılması için son bir yılda ciddi mesai harcadı.
17 Nisan 2018’de parlamento grup başkanvekillerini cumhurbaşkanlığına davet ederek “tomos” vaadinde bulunduğunda kimse bunu inandırıcı bulmadı. Çünkü Poroşenko, kilise bağımsızlığı için çaba gösteren ilk cumhurbaşkanı değildi. Daha önce bu yönde girişimlerde bulunan halefleri Rus Ortodoks Kilisesi’nin gücünü aşmayı başaramadıkları gibi, Ukrayna Ortodoks kiliselerini bir araya getirme hedefine bile ulaşamamışlardı. Ama Poroşenko, tüm umutsuz ve olumsuz yorumlara rağmen, ülkesinin tarihine bağımsız kilise kurulmasını sağlayan lider olarak geçti. Dahası “tomos”a adını bile yazdırmayı başardı. Ve tabii ki başlayan seçim kampanyasında bunun avantajlarından yararlanmaya çalışacak.
Ukrayna’da cumhurbaşkanlığı seçimi 31 Mart’ta yapılacak. Cumhurbaşkanı Poroşenko henüz adaylığını açıklamış değil, ancak ikinci dönem için Ukrayna’yı yönetmek isteyeceğine kesin gözle bakılıyor. Fakat 2013 senesinde yaşanan Maydan olaylarının ardından sürpriz biçimde halk desteğini artırarak tek turda zaferi göğüsleyen Poroşenko’nun durumu, bu kez o kadar parlak görünmüyor. Bunun en önemli nedeni ise ekonominin bir türlü toparlanamaması. Donbass’ta devam eden ilan olunmamış savaş, Rusya’nın bitmeyen baskıları ve Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasının henüz katkı değil geçiş aşamasında bulunması sebebiyle Ukrayna ekonomisi kötü seyrini sürdürüyor. Maaşlar düşük, gelirler az, kamu ödemeleri giderek artıyor, işsizlik had safhada. Uluslararası Para Fonu’ndan gelecek yeni kredi bile çözüm olarak görülmüyor, çünkü Kiev’in daha önce aldığı krediler için bu sene 1 milyar 325 milyon dolar ödemesi gerekiyor. Son 4 buçuk sene içerisinde Ukrayna’nın IMF’ye olan borcu 13 milyar dolara ulaşmış durumda. Önümüzdeki 2 sene içerisinde ödenmesi gereken dış borç miktarı ise 12 milyar dolar.
“Rusyacıların” sesi yeniden yükseliyor
Bu ortamda Poroşenko’nun daha ilk turda rakiplerinin çok gerisinde kalabileceği yorumları dahi yapılıyor. Ukrayna gibi dinamik topluma sahip ve siyaseten öngörülmesi zor olan ülkede bu yorumlar fazla “cesur” görünse dahi seçimin Poroşenko’yu zorlayacağı çok açık.
Bu noktada çok önemli bir nüansı da gözden kaçırmamak gerekiyor: Kırım’ın işgali ve Donbass’ta savaşın başlamasının ardından ülkede oluşan Rusya’ya karşı kenetlenme bilinci aynı seyirde devam etmiyor. Rusya’nın müdahalesinin ilk döneminde “yer altına” çekilen Ukrayna’daki “Rusyacılar”ın zaman geçtikçe yeniden ortaya çıktıklarını, seslerini yükseltmeye başladıklarını görmek çok zor değil. Moskova bir taraftan Ukrayna için önemli olan Donbass ekonomisini felç ederek, boğazlarda, limanlarda, sınırlarda engeller oluşturarak Kiev’i ekonomik darboğazda tutma çabalarını sürdürürken diğer taraftan da Ukrayna’daki Moskova yanlısı muhaliflerin konsolidasyonunu sağlamaya çalışıyor. Eğer eski parlamento Başkan Yardımcısı Viktor Medvedçuk’un başını çektiği bu plan tutar ve Maydan karşıtı muhalefet tek aday çıkarırsa, Poroşenko’nun zorlanacağı hesapları yapılıyor.
Cumhurbaşkanı adayı olacağını daha önceden duyuran, yüzde 12-13 kemik oya sahip olan eski Başbakan Yuliya Timoşenko da seçimin ilk turda tamamlanmasının önündeki önemli engellerden biri olarak görülüyor. Bu ortamda Poroşenko’nun diğer adaylardan farklı olarak somut ve önemli kazanımlara, daha geniş ölçekli sorunları çözme becerisini sergilemeye ihtiyacı var. İşte “tomos” o mühim kazanımlardan, o geniş ölçekli konulardan birisi.
Bu açıdan bakıldığında kilise bağımsızlığı Batı’nın Poroşenko’ya seçim hediyesi olarak da değerlendirilebilir. Zira görünüşe bakılırsa, Batı şimdilik Ukrayna siyasetindeki statükonun sürdürülmesinden yana ve Poroşenko, Rusya ile barışmaz çizgisini sürdürdüğü müddetçe kendileri için sorun teşkil etmiyor.
Aslında ekonomik sıkıntıların artmasına, savaşın sürmesine, hayal kırıklıklarının derinleşmesine rağmen, Ukrayna halkı da henüz yeni bir radikal değişimden yana değil. Bu nedenle Poroşenko’nun çok zorlansa dahi, bir dönem daha ipi göğüsleme olasılığı yüksek.
Gönül Şamilkızı/AA