Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 27, 2024

Büyük İhmaller, Büyük Felaketler, Büyük Acılar

21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında, 2023’te, ülkemiz Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem felaketi yaşadı.(1)  Resmi kayıtlara göre 50 binden fazla insanımız vefat etti. Yüce Allah’ın takdiri ile meydana gelen deprem hadisesinde, gözle görülen ihmaller sonucu can ve mal kayıplarımız felaketin büyüklüğünü etkiledi.

Yüce Allahın takdiri ile o gün o saatte, o bölgelerde o deprem olacaktı. Deprem bölgelerinin meskun mahal olup olmaması, üzerinde yaşayan insanların, diğer canlıların, bitkilerin, su kaynaklarının varlığı veya yokluğu, ne kadarının sonunun ne olacağı hususu, din adamları, yerbilimciler ve siyasetçilerden önce Yüce Allah’ın bilgisi dahilindeydi ve takdir edilen oldu.

Bugün her an dünyanın değişik yerlerinde yüksek şiddette depremler yaşanmakta, ancak insan nüfusunun azlığı veya yokluğu nedeniyle gündemimizde yer almamaktadır. (2) İnsanoğlu kendisine verilen akıl ve bilgi birikimi sayesinde, muhtemel yer kabuğu hareketlerini tanımlayarak, deprem haritalarını çıkarmış ve belirli periyotlarda bunların oluşabileceğini öngörür hale gelmiş iken, gerekli tedbirleri almamış olması kendisinin bir ihmali, bir hatasıdır.

Yüce Allah geçmişte açık uyarılara rağmen, kendisinin bizim dünyada uymamız için koyduğu itikadi, toplumsal, biyolojik ve fiziksel yasalarına uymada gösterilen ihmallerde, bizlere hastalıklar, savaşlar, sel felaketleri, depremler ve yangınlarla yaptığımız hataların sonucunu acı bir şekilde tattırmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de ve diğer ilahi kitaplarda, tarihi kaynaklarda, efsanelerde bu tür büyük felaketlere ve acılara, insanlık tarihi boyunca düçar olduğumuz bildirilmektedir. İnsanoğlu bu tür felaketleri ve acıları yaşamasına rağmen, gerek ferdi olarak mal, şöhret, dünya sevgisi gibi nedenlerle nefislerine, gerekse içtimai olarak idarecilerinin makam sevdası, iktidar hırsı ve adaletsizliklerinin ağır basması sonucu mütemadiyen aynı hataları yapmaya devam etmekte ve aynı sonuçlarla karşılaşmaktadır.

Allah-ü Teâla’nın elçileri bütün bu hatalar konusunda bizleri uyarmış, sonucunun dünya ve ahrette hüsran olacağını bildirmişlerdir. Buna rağmen insanoğlu fert ve cemiyet olarak nefsine uymuş ve cezayı hak etmiştir.

Burada üzerinde duracağımız mesele, tabiatta cereyan eden biyolojik ve fiziki hadiselerin sonucu meydana gelen felaketler ve onlar için alacağımız tedbirlerden çok, manevi ve toplumsal hayatımızda oluşan, devam eden ve onların yıkımlarına neden olacak ihmal ve felaketlerin neden olacağı acılar olacaktır.

  *****

Yukarıda da temas edildiği üzere, kendi tarihimizde meydana gelen toplumsal hadiselerin çoğunu tam olarak tahlil etmemiş/edememiş, görmemiz gerekenleri göz ardı etmiş, bunun sonucu da yapılması gerekenleri ihmal etmiş ve devamında yine büyük acılarla karşılamışız.

Tarihimizde yaşadığımız iki büyük savaşı ele alarak, sonuçlarını yukarıda çizmeye çalıştığımız bakış açısından değerlendirmeye çalışalım.

Birincisi “93 Harbi” (3) olarak bilinen ve yaklaşık bir yıl süren Osmanlı – Rus Savaşı’dır. Bu savaş bütün açıklığı ile anlaşılmadan ve alınacak dersler, ders olarak okutulmadan, sadece başarılı cepheler ve savunmalar öne çıkarılarak, gerçekler göz ardı edilerek, sonuçların tahliline dayalı politikalar üretilmeden ve uygulanmadan geçen her gün, ülkemiz ve ümmet adına kayıptır.

Bu savaşta, liyakatsizlik, ihanet, tedbirsizlik, ağır can ve mal kaybı, askeri ve siyasi başarısızlık, yüz binleri aşan mülteci sorunu, soykırım, savaşa ve siyasete dinlerin ve mezheplerin etkisi, toplumsal kırılmalar, halkta ve siyasi erkanda panik vb. pek çok alınacak dersler vardır.

Özetle 93 Harbi dediğimiz büyük hadise şöyledir:

Osmanlı Devleti’nin devam eden güç kaybından yararlanmak isteyen Rusya ve Batı Avrupa ülkeleri, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Hıristiyanların, insan haklarının çiğnendiği konusunu bahane ederek, Osmanlı’dan toprak talebinde bulunmuşlardı. Bunun reddi üzerine Rusya, Osmanlıya savaş açarak, Balkan cephesinde Romanya’nın kuzey sınırından İstanbul Yeşilköy’e kadar, Kafkas cephesinde ise Erzurum’a kadar ilerleyerek bizi ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Savaşın sonunda Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması imzalanmak zorunda kalınmış, ancak Batı Avrupa ülkelerinin (özellikle İngiltere’nin) bu antlaşmanın şartlarından hoşnut kalmamaları sonucu, bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti yok olmaktan dönmüştür. Bununla beraber savaşın sonunda, çok fazla toprak kaybetmiş, savaş tazminatı ödemek zorunda kalmış ve Balkanlardaki nüfuzunu önemli ölçüde yitirmiştir.

Savaş sonucu Balkanların ve Kafkasya’nın demografik ve dini yapısı değişmiş, pek çok balkan ülkesinin tarihi şekillenmiştir. Balkanlar’da Romanya ve Sırbistan bağımsız, Bosna-Hersek imtiyazlı bir devlet olarak varlıklarını sürdürürken, Kafkasya’da Batum, Kars, Ardahan Ruslara verilmiştir. Daha ilginci, bize vereceği siyasi destek için Kıbrıs’ın yönetimi geçici olarak İngiltere’ye verilmiş ve maalesef İngiltere Kıbrıs’ı daha sonra bize iade etmemiştir.

Şimdi Türk – İslam tarihinde meydana gelen bu elim hadiselerde yurtlarından edilen yüz binlerce Müslümanın, şehit ve sürgün edilmesinde, sorumlular kimlerdir? Bu büyük felaket ve acının sonunda gerekli dersler alınmış mıdır?

Bu sorunun cevabını ikinci savaş olan 1. Dünya Savaşı’ndaki (4) benzer hadiseleri özetledikten sonra verelim.   

1. Dünya Savaşı, 1914-1918 yılları arasında dünyanın çeşitli kıtalarında birçok devletin iki gruba ayrılarak yapılan, Osmanlı Devleti’nin de katılmak zorunda kaldığı savaştır. Bu savaşta Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri grubunda yer aldığı için, savaşın sonunda yenilen taraf olarak yine büyük kayıplar vermiştir. 

1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti,  Çanakkale, Kafkasya, Balkan, Galiçya,  Hicaz – Yemen, Sina – Filistin, Irak cephelerinde savaşmıştır. Savaştan sonra Osmanlı Devleti, Balkanlardan sonra Irak, Hicaz, Filistin ve Suriye topraklarını kaybetmiş, iyice küçülmüştür. Bu savaşta da, dinin etkisi olmasına rağmen, daha çok siyasi ve ekonomik nedenler etkili olmuş, sonuçları da ona göre şekillenmiş, ancak dini bir kurum olan halifelik gücünü yitirmiş, İngilizlerin Müslüman topraklarda dinin gücünü kırması ve yerel halkları milliyetçilik saikiyle kışkırtması sonucu, milliyete dayalı çok sayıda küçük devletçik oluşturulmuştur. Yine göçler, sürgünler, acılar yaşanmış ve tesiri onlarca yıl sürmüştür.

*****

Yukarıdaki sorumuza dönecek olursak, bu büyük felaketlerin ve acıların sorumluları kimlerdir? Hadi 1. Dünya savaşı bir miktar bizim kontrolümüzün dışında iken, 93 Harbi başlayana kadar, ulema ve devlet erkanı ne yapmıştır? Neden bu felaketler tahmin edilememiştir? Tahmin edildi ise neden tedbir alınmamıştır?

Aslında Osmanlı devlet adamları yapmaya çalıştıkları ıslahat, tanzimat ve diğer bütün iyileştirme hareketlerinde, çok farklı yöntemlerle gidişatı düzeltmeye çalışmışlardır. Ancak bu çözüm arayışları, meseleler dallanıp budaklanıp, topluma zarar vermeye başladığında başlamıştır. Hem önceden tedbir alınmamış ve pek çok ihmal söz konusudur, hem de çözüm ya farklı alanlarda, (askeri alan) aranmış, ya da ağır vergiler veya ağır cezalar verilerek çok katı yöntemler uygulanmıştır.

Bu durumda yöneticiler ile halk arasında bağlar kopmuş, bu güvensiz ortamda savaşlar arka arkaya gelmiş ve devlet bir daha kendine gelememiştir. Halk ise yokluk içinde, yüzyıllarca o cepheden bu cepheye sürülmüş, sırf dininin kurtuluşu saikiyle, nerdeyse her aileden birden fazla şehit vererek, devletin ayakta kalması için uğraşmıştır.

Osmanlıya ve halifeliğe bel bağlayan nice uzak beldelerde Müslüman halk, İngilizlerin, Fransızların, Rusların ve daha başka küffarın zulmüne maruz kalmıştır.   Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin “İmparatorluğa Mersiye” (5) şiirinde sorduğu gibi, “biz neyledik o koskoca elleri?”  Önceleri haritamızı kendimiz çizer iken, sonradan bizim topraklarımız cetvelle bölüştürülmüş, İslam’ın tesirini yitirdiği bazı beldelerde, camilerimiz yosun tutmuş, minarelerimiz boynu bükük kalmıştır.

Ayasofya Camii kapalı iken, camiinin açılmasını isteyen Müslümanların fazla telaş ettiğini, “Nasıl olsa Ayasofya’nın bundan sonra kilise olacak hali yok ya!” diye laf edenlere Merhum Necmettin Erbakan, yüzyıllarca varlığını sürdüren Endülüs Emevi Devleti’nin (711- 1090) (6) bugün yerinde yeller estiğini, camilerin yerini kiliselerin aldığını hatırlatmıştır. İstanbul’un ve diğer İslam beldelerinin de her an aynı tehlike ile karşı karşıya olduğuna işaret etmiştir.

*****

Bütün bu hadiseler ışığında günümüze bakacak olursak, Osmanlı’dan yüz yıl sonra Müslümanların durumu kontrollü bir izinle, İmparatorluğun merkezinde nispeten iyi iken İslam coğrafyası, sahipsiz, başıbozuk, birbirinden habersiz, kopuk, her biri yerel ve kendini düşünen küçük emirlikler ve devletçikler halinde, kendi inanç, kültür ve medeniyetinden uzak ve habersiz yaşamaktadır.

Memleketimizde halkımız, son gayretlerle kendi gibi düşündüğü sandığı insanları başa getirmeye çalışmış, fakat mevcut durumda da bir asır önceki gibi büyük ihmaller ve büyük hatalar tekrar edilmektedir. Korkarız ki Yüce Allah’ın toplumsal yasalarına uyulmadığı sürece, yine büyük felaketler ve büyük acılar yaşanacaktır.

Maalesef karar vericilerimiz tarafından ekonomik, siyasi ve kültürel tedbirler alınmamaktadır. Kültürel yozlaşmayı, yoksulluğu, adaletsizliği ve ahlaksızlığı önleyici tedbirleri almada yapılacak her ihmal, bize felaket ve acı olarak geri dönecektir.  

Bir misal olarak, kültür ve milli şuur oluşturma cihetinden uygulamalara bakarsak, yapmamız gerekenler ortadadır. Öncelikle tarihimiz şuurlu bir şekilde gençliğimize öğretilmemektedir. Ne yazık ki, hatırlattığımız tarihi olaylar ve genel olarak tarih öğretiminde, İslam tarihi ve Cumhuriyet öncesi dönemler ve olaylara yeterli önem verilmeyip, gerekli dersler çıkarılmamaktadır. Plevne Savunması, Çanakkale veya Kût’ül-Amârezaferleri kadar, Kafkas cephesinde, Yemen’de, Filistin’de yenildiğimiz; Çanakkale zaferine rağmen, Balkanlar, Hindistan, Mısır gibi nispeten uzak beldeler değil,  İstanbul’un, Adana’nın, İskenderun ve pek çok şu an ülkemiz hududu dahilindeki illerin İngilizlerce işgal edildiği,  o İngilizlerin bugün uluslararası camiada yine bizim tekerimize taş koymaya çalıştığı anlatılmalıdır. 

Öğrencilerimiz sekiz yıl okula devam ettikten sonra, ortaokul sonunda, sadece İnkılap Tarihi’nden sorumlu tutulmaktadır. 14 yaşına kadar temeli oluşmuş kişiliği, sonra nasıl tekrar İslam’dan ve İslam tarihinden haberdar edebiliriz? Biz onları kendi tarihimizden uzak tutarken, gençlerimizi internet ve film platformlarından, putperest tarihleri ballandıra ballandıra anlatan Vikinglerden, Romalılara yabancı kültürlerin bombardımanına terk etmiş oluyoruz.

Bu şuursuzlukla yetişen nesil, yabancı kültürler karşısında ezik, silik ve özgüven mahrumu kişilikler ile dış dünyaya hayran ve emirlerini yapmaya hazır hale geliyor. Devletin yaptığı bu ihmaller yetmiyor, aileler geçim kaygısı omuzlarında, süregelen bilgisizliğin de etkisi ile gençleri kendi haline bırakıyor veya ne yapacağını bilemiyor.

Bu durumda yapılacak şey, bu gidişatın farkında olan, yöneticilerin, eğitimcilerin ve din alimlerinin ortak bir çalışma ile önce şerleri ortadan kaldırmak, sonra yerine hayırlı davranışları ikame etmek suretiyle, yeni bir toplum oluşturmak için harekete geçmeleridir. 

———————————————————————————

  1. https://tr.wikipedia.org/wiki/ 2023_Kahramanmaraş_depremleri
  2. https://earthquake.usgs.gov/earthquakes/map
  3. Miladi: (1877-1878) https://tr.wikipedia.org/wiki/93_Harbi,    
    https://islamansiklopedisi.org.tr/doksanuc-harbi 
  4. https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Dünya_Savaşı  https://islamansiklopedisi.org.tr/birinci-dunya-savasi
  5. https://www.antoloji.com/imparatorluga-mersiye-siiri/
  6. https://islamansiklopedisi.org.tr/endulus
Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir