Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Pazartesi, Nisan 29, 2024

Elleriyle Yazıp Allah’a İftira Atanlar

أعوذ بالله…
فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْدٖيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ

“Kendi elleriyle yazıp da “işte bu Allah’ın katındandır” diyenlere yazıklar olsun!”
(el-Bakara 2/79).

Kimden bahsediyoruz? Tabi ki Yahudilerden. Kendilerini Firavunun zulmünden kurtaran Hz. Musa’ya olmadık zorluklar çıkaranlar, deyim yerindeyse onun burnundan getirenler. Bir ve yegâne rableri olan Allah’ı bırakıp henüz denizi yeni geçmişken Hz. Musa’dan puttan tanrı isteyenler. Hz. Musa’nın Allah ile görüşmeye gitmesini fırsat bilip Samiri’nin ziynet eşyalarını eriterek yaptığı buzağı heykelinden puta tapanlar. İnatta ve inkârda sınır tanımayanlar, Hz. Musa’nın yüzüne karşı “Allah’ı açıkça görmeden sana inanmayız” deme edepsizliğini gösterenler.

Çarpıttıkları Tevrat ve elleriyle yazıp ekledikleri diğer metinler adeta onların günah galerisi gibidir.

En önemlisi de çocuk katili Firavunun çağdaş versiyonu Netenyahu’nun ifşaatıyla herkesin malumu olan İşaya’nın kehaneti.

İşaya’nın kehaneti Tevrat’ta Yeşu kitabı içinde geçmektedir. Kenan topraklarının İsrailliler tarafından ele geçirilmesinin anlatısıdır. Zalimce ve kanlı biçimde Amalika’lıların katledilişinin hikayesidir. Buyurun birlikte okuyalım:

“Yeşu halka, “Bağırın! Rab kenti size verdi” dedi. “Kent içindeki her şeyle birlikte Rabbe koşulsuz adanmıştır…” Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece kenti ele geçirdiler. Kadın, erkek, genç, yaşlı, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlardan eşeklere dek kentte ne kadar canlı varsa hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler… Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı Rabbin tapınağının hazinesine koydular… (Tevrat, Yeşu, 6/16-24).

Bugün Gazze’de yapılanlara bakın, burada anlatılanlara ne kadar benziyor, değil mi? Demek ki İsrail zihniyeti bin yıllar boyu hiç değişmemiş. Ellerine düşmeye görsün bir kent, bütün nefes alan canlıları yok ederler, sadece çok sevdikleri altın, gümüş ve değerli madenleri bırakırlar. Demek ki Gazze’deki bütün canlıları yok edebilseler, son safhada oradaki değerli madenlere el koyacaklar. En önemli maden de Gazze sahilindeki petrol ve doğalgaz yatakları.

Bir düşünün! Böyle zihniyete sahip zalim ve gaddar insanlarla aynı dünyada, aynı zamanda yaşamak nasıl bir duygudur? Gazzelilerin yerine kendinizi koyunuz. Bu gaddarların sizin ülkenize musallat olduklarını düşününüz. Evinizi elinizden aldıklarını, sizi sürdüklerini ve yakınlarınızı katlettiklerini…

Peki, Rab dedikleri Hz. Musa’yı peygamber olarak gönderen Yüce Allah böylesi bir zulmü emreder ve buna rıza gösterir mi? Asla! Bu onların uydurdukları ve elleriyle yazdıklarıdır. Zaten Tevrat’ın tahrifine başkaca delil aramaya gerek yoktur. Yukarıdaki alıntı fazlasıyla yeterlidir.

Yüce Allah asla zalim olmaz ve zulme rıza göstermez. Tam aksine zalime hak ettiği cezayı verir. Hikmeti ve koyduğu kanunlar gereği belki bu dünyada biraz mühlet tanır ama eceli geldiğinde, dünya süresi dolduğunda o zalimin alnının çatından yakalar, perçeminden tutar, cehenneme sürükler ve o kibir simgesi yüzünü yerlerde sürter, anasından doğduğuna pişman eder, yaptıklarını fitil fitil burnundan getirir. Çünkü o zalimler bütün bu cezayı fazlasıyla hak etmişlerdir. Kadın, çocuk, yaşlı demeden bütün masumları öldürmüşler, yetmemiş iki kişiyi aynı anda öldürme canavar hissini tatmin için hamile kadınları hedef seçmişler. Hamile kadınları öldürünce bir taşla iki kuş vurmuş olacaklarmış. Nasıl bir cinnet hali ve canavarlık…

“Gerçek şu ki Yüce Allah insanlara zerrece zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus 10/44). O zalimler, bu dünyanın kendilerine ebedi kalacağını zannederler. Hâlbuki onlar da ölecekler ve ilahî mahkemeye çıkacaklar. Günahlarının her zerresi için hesap verecekler. Bu dünyada ölen veya öldürülen bir kere ölür. Ama o zalimler kendi elleriyle hazırladıkları cehennem çukurlarında ebedî kalacaklar, ölüp ölüp dirilecekler, ölümlerden ölüm beğenecekler. Toprak olmak isteyecekler de, toprak bile onları kabul etmeyecek. Çünkü bunlar yaratılmışların en dibe vurmuşları ve en şerlileridir. Onlara verilecek ceza suçlarının tam karşılığı olacaktır.

Demek ki, neymiş? Yüce Allah hak edene, hak ettiği cezayı, hak ettiği kadar verirmiş. Ne bir fazla ne bir eksik.

Peki, iyiler. Onların yeri başka. Yüce Allah iman edip iyilik yapana, insanlara faydası dokunana ve hayır peşinde koşana kat kat mükâfat verecektir.

ÖLÇÜ: ZULÜM VE KÖTÜLÜKTEN UZAK DURMAK, İYİLİK VE GÜZELLİKTEN YANA OLMAKTIR.

أعوذ بالله…

فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْدٖيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِهٖ ثَمَناً قَلٖيلاًؕ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْدٖيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ

“Az bir kazanç ve çıkar elde etmek için kendi elleriyle yazıp da “işte bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun!
Yine yazıklar olsun iftira edip elleriyle yazanlara!
Bir kez daha yazıklar olsun geçici az bir kazancın peşinde koşanlara!”
(el-Bakara 2/79).

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir