Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Kızılcık Şerbeti

Show TV’deki bu dizi temsil ettiği iki farklı sosyolojik kesim arasındaki empatiyi arttırarak toplumsal barışa katkı sağlayabilirdi ancak sunduğu senaryo ve takdim ettiği karakterler yüzünden bu şansını kaybetmiş görünüyor, en azından şimdilik.

Dizinin senaryosu zengin muhafazakar dindar bir aile ile seküler bir aile arasında geçen hikayelere dayandırılıyor, bu yüzden aslında toplumun neredeyse tamamına hitap ediyor(du), spektrumu buna müsaitti yani ama oluşturduğu asimetrik kurgular ve gerçeklikten kopuk senaryolar nedeniyle bu temsil kabiliyetini kaybetti.

Kaybetti, çünkü Türkiye’de boğazda yalıda oturacak kadar zengin olan kaç muhafazakar dindar aile var? Diyelim ki 2-3 aile var, bunların hangisi kızını 4 yıl yurtdışında, Amerika’da okutacak ama buna rağmen burada onu sokağa çıkarmayacak kadar bağnaz davranacak?

Evet, dizilerdeki senaryolar gerçek olgularla kurgular arasında zikzak çizer, hatta bazen varolan asimetriler egzejere edilerek (aşırı abartılarak) net bir kontrast oluşturulur ki dikkat çeksin ve mesaj verilebilsin, ama gerçeklikten bağınızı tamamen kopartırsanız, senaryonuz imgesel bir kurguya dönüşür ve etkisini yitirir.

Örneğin dinen domuz etinin haram olması ve toplumumuzda bundan daha da belirleyici olan kültürel İslam nedeniyle domuza karşı muhafazakar dindar camiada varolan hassasiyete bir vurgu yapmak ve bu hassasiyet üzerinden bir çatışma üretmek istiyorsunuz, bunu anladık ama bunu daha gerçekçi bir şekilde sunabilirdiniz, Türkiye’de hangi anne adayı doğacak bebeğinin odasını hazırlarken dört duvarı da tepeden tırnağa kadar domuz resimleriyle donatır?

Dizi her iki tarafın da olumlu yönlerini ön plana çıkararak toplumsal barışa gerçekten katkı sunabilirdi, örneğin kadına yönelik şiddete karşı seküler kesimde daha fazla var olan hassasiyete vurgu yapar ve bunun olumlu yönlerini işlerken (ki bu kısmen yapıldı), muhafazakar dindar kesim için de kermesler üzerinden yapılan yardımlar, infaklar ve hayırseverlik daha fazla ön plana çıkarılabilir ve bunun da olumlu sosyal sonuçları işlenebilirdi. Yani her iki kesimin birbirini daha iyi anlamasına ve empati yapmasına yarayacak senaryolar sunulabilir ve toplumsal barışa katkı yapılabilirdi ama böyle yapılmadı, hatta kasıtlı asimetriler oluşturuldu, örneğin seküler taraftaki Kıvılcım öğretmen daima kurallara riayet eden, hiç kimseye haksızlık yapmayan ve hatta kendisine zarar verecek olsa bile ilkeli davranan bir öğretmen figürü olarak takdim edilirken, muhafazakar kaynana (Pembe), her şeye müdahele eden, kızının da gelinin de huzurunu bozan, tipik baskıcı ve huzur bozucu bir kaynana olarak takdim edildi. Muhafazakar taraftaki kadınlar  tipik ev kadını ve ev kızı rolleri ile takdim edilirken hatta Amerika’da üniversite eğitimi alan Nursema bile tipik ev kızı rolü ile ön plana çıkarılırken, seküler taraftaki Kıvılcım, eğitimli bir kadın ve ilkeli bir öğretmen olarak takdim ediliyor. Hatta  her iki tarafın lise çağındaki aktörlerinde de ön yargılı cinsiyetçi asimetriyi görüyoruz; muhafazakar tarafın liseye giden çocuğu Batuhan(erkek) olurken, seküler tarafın liseye giden çocuğu Çiçek(kız) oluyor. Niye tersi değil mesela?

Yani muhafazakar tarafın aktörlerinde tipik geleneksel cinsiyetçi roller aynen devam ettiriliyor ve pekiştiriliyor. Nursema üniversite eğitimini Amerika’da alan bir kız olduğu yani en az dört yıl yurtdışında ailesinden uzak ve tek başına yaşadığı halde (ki Nursema’nın. üniversite eğitimini aldığını ana senaryoda değil başlangıçta sadece bir cümlede görüyoruz) annesi Pembe hanım onu neredeyse sokağa çıkarmıyor ve hat sergisini engelliyor, böyle bir asimetrik realite olabilir mi?

Dahası Nursema, sosyoseksüel etkinliği düşük bireylerde gördüğümüz bir davranış sergiliyor, ona böyle bir rol biçiliyor; karşısına çıkan ilk karşıt cinse (Umut’a) aşık oluyor! (Sosyoseksüel etkinlik her iki cinsin bir arada bulunduğu ve birlikte sosyal etkinlikler sergilediği, örneğin karma eğitim gibi etkinlikleri niteleyen teknik bir terimdir, sosyoseksüel etkinliği düşük olan kadınlar karşılaştıkları ilk erkekten duygusal olarak etkilenirken, erkekler de kadınlardan gelen sosyal mesajları cinsel mesajlar olarak algılarlar, çünkü düşük sosyoseksüel etkinlikleri nedeniyle cinsel algı eşikleri düşer ve sosyal mesajları hatalı yorumlayarak cinsel mesaj olarak algılarlar).

Dizide her iki tarafın da olumlu yönlerini ele alan tek senaryo seküler taraftaki Korkmaz anne ile muhafazakar taraftaki Mustafa arasında gerçekleşen yardımlaşmadır; ama ne yazıkki bu yardımlaşma bile seküler taraf lehine çarpıtılan bir asimetri ile sunuluyor; yardım/destek Korkmaz anneden geliyor ve Mustafa’nın (mental yapı/IQ açısından) özel bir konumu bulunuyor.

Muhafazakar taraftaki bozguncu gelinin üstlendiği roller, oyunlar, hasetlikler ve o camiada cereyan eden büyüler, entrikalar vs de cabası…

Ama dizinin belki de en tehlikeli tarafı, toplumumuzda zaten var olan cinsiyetçi hatalı kültürel kodlamaları direkt ve dolaylı mesajları ile besliyor olması; ahlakı cinsel ahlaka indirgemesi, cinsel ahlakı ve namusu da kadına özgülemesi. Böylece kadını mülk olarak gören ve kadına yönelik şiddeti besleyen bu hatalı kültürel şemaları desteklemiş olması.

Pembe hanım ve Fatih, hamile olan Doğa’nın dışarıya çıkarken giydiği kıyafetine müdahale ederlerken, aynı akşamın sonunda Fatih başka bir kızla hemen yatağa giriveriyor!

Tabi bu arada Pembe hanım da gelini Doğa’ya yaptığı uyarılarla bu sonucu adeta peşinen hazırlanmış oluyor!

Senaryonun devamı nasıl gelecek bilemiyoruz ama muhtemelen Pembe hanım Doğa’ya “bak gördün mü, senin yüzünden oldu bu, ben söylemiştim sana” diyecek, öyle dedirtilecek!

Evin kızı Nursema’nın sokağa çıkmasına müsaade edilmezken, hat sergisine müdahale edilirken, evin oğlu Fatih’in evlilik öncesinde hamile bıraktığı bir kızla evlenmesine anlayış gösteriliyor!

Aynı durum/mesaj Nursema’nın zorla evlendirildiği muhafazakar psikopat erkeğin yaşamında da bolca görülüyor.

Çünkü nasılsa kültür namusu kadına özgü bir kavram olarak kodlamıştır ve dizi de bu hatalı kültürel şemayı sonuna kadar desteklemektedir.

Ömer’in Kıvılcım’la evlilik öncesinde yatması ve Abdullah beyin dizinin kaçık (ama harbi) kızı Alev’le arasındaki duygusal yakınlaşma için de benzer şeyler söylenebilir. Bu arada modern kesimdeki Alev karakteri üzerinden bile (hasbi, içten ve yardımsever fiilleri nedeniyle) sempatik mesajlar veriliyor.

Aynı mesajlar Doğa’nın Nursema’ya yaptığı yardımlar üzerinden, Nursema’nın daha önce düşman olduğu Doğa ve Alev’e karşı minneti ve hayranlığı üzerinden de veriliyor. Nursema, anne-babasının yaptığı baskılardan, Amerika’da aldığı, ailesinin ona sağladığı bu eğitim sayesinde değil de modern kesimden gelen yardım sayesinde kurtuluyor, Doğa ve Alev’den gelen modern himmet sayesinde özgürleşiyor!

Dizideki tüm çiftler, Abdullah-Pembe, Fatih-Doğa, Ömer-Kıvılcım, Abdullah-Alev ve daha sonra da muhtemelen Batuhan-Çiçek arasındaki olası ilişki… tümü benzer cinsiyetçi mesajları veriyor. Umut’un davranışları nedeniyle şimdilik buna uymayan tek ilişki Nursema ile Umut’un ilişkisi, lakin bunun da nereye evrileceği ve nasıl sonuçlanacağını henüz bilmiyoruz.

Fatih’in hamile olan eşini anında aldatması ve bunun görsel olarak (rahatsız edici sahneler eşliğinde) izleyiciye sunulmas -bana göre- çok ciddi bir etik problem, çünkü seçilen konu ve karakterler nedeniyle muhafazakar dindar izleyici ekrana çekiliyor ve aniden böyle bir sahneye maruz bırakılıyor, bu bir bakıma izleyicinin tuzağa düşürülmesi ve aldatmanın normalleştirilmesidir(normalleştirme çabası). Bu bizim “görsel ve işitsel maruziyet terapisi” dediğimiz bir normalleştirme yöntemini çağrıştırıyor(biz bu yöntemi cinselliği tabu olarak gören ve cinsel sorunlarını kendi aralarında konuşamayan çiftlerde kullanırız mesela; cinsellikle ilgili terimleri kullanamayan, bundan korkan çiftleri karşımıza alır ve bilgilendirme yaparız ve bu terimleri sıklıkla kullanırız, onları bu terimlere maruz bırakırız, bizim bu terimleri rahatlıkla kullandığımızı ve kıyametin de kopmadığını gören çiftler bu sayede bunlara ünsiyet kazanır ve bunu kendi aralarında da konuşmaya başlarlar).

Dizilerdeki bu sahneler de benzer bir işlev görüyor ve izleyici nezdinde bu fiilleri (aldatmayı) zamanla normalleştiriyor.

Kızılcık şerbeti de bunu yapıyor, orijinal senaryoda böyle bir sahne var mıydı yoksa bunu birkaç hafta önce RTÜKten alınan cezaya karşı bir intikam olarak mı koydular (hadi verebiliyorsan buna da ceza ver de görelim der gibi), bilemiyorum ama dizi toplumsal barışa katkı yapma şansını kaybettiği gibi ahlaki olarak zarar vermeye de başlamış görünüyor.

Daha Fazla

1 Yorum

  • Mutlu
    Mutlu

    Allah aşkına ne bekliyordunuz ki bu diziden? İlay-ı Kelimetullah mı yapacaklardı? Elbette ahlaksızlık yapacaklar, elbette topluma zarar verecekler. Doğru dürüst müslümanlar bu işe el atmadığı müddetçe bu devam edecek maalesef…

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir