Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

“İnanıyorsanız En Üstün Sizsiniz” Ayetini Nasıl Anlamalıyız?

Önce bir anekdot:

Bir öğretmen arkadaşıma şunu sordum: “İnanıyorsanız en üstün sizsiniz” ayetini bugün nasıl anlıyorsun? Şöyle cevap verdi: Mesela, dedi, bugün Batı, teknolojide üstün. Müslümanlar ise değil. Şayet müslümanlar imanlarında üstün olsalardı teknolojide de üstün olurlardı; teknolojide üstün değillerse imanlarında bir zafiyet var demektir.

Bilmiyorum, genel anlayış da bu şekilde midir? Bu şekilde ise burada bana göre ciddi bir sıkıntı var. Bu sıkıntı, üstünlüğü maddi ilerlemeye veya teknolojiye dayandırma sıkıntısıdır. İmanımız sağlamsa teknolojide muhakkak üstün olmalıyız! Yani iman ile teknoloji arasında doğrudan bir ilişki kurulmuş! 

O zaman soralım: Gerçekten iman ile teknolojik üstünlük arasında doğrudan bir ilişki var mıdır? İman, teknolojik üstünlüğü sonuç vermek zorunda mıdır? Teknolojide üstün değilsek imanda da üstünlüğü kaybetmiş mi oluruz?

Bunlara genel olarak verebileceğim cevap, hayır, olacaktır. İman ile teknolojik üstünlük arasında bir ilişki yoktur. Yani iman etmek, teknolojide ilerlemeyi, diğer milletleri geride bırakmayı zorunlu olarak sonuç vermez.

Üstünlük bir değerdir. Değer ise maddi ilerleme ile ölçülemez. Teknolojiyi üstünlük ölçüsü kabul etmek, değer ile ölçülemeyene değer biçmektir. Teknoloji ölçülebilir bir şeydir. Onun için o üstünlük ile değil, başka bir şeyle ölçülmelidir. Bu ölçü de maddi olmalı. Bu ölçü ancak “ilerleme” kavramı ile izah edilebilir. Teknolojide üstünlük olmaz, teknolojide ilerleme olur. İleride olan üstün olmak zorunda değil. Teknolojide ilerlemeyen sadece geride kalır, üstünlüğü kaybetmiş sayılmaz. Üstünlük bir değer olduğu için üstünlüğün kaybedilmesi ancak değerlerin kaybedilmesiyle söz konusu olabilir.

Ne ilginçtir ki, Türk dil kurumu sözlükleri de üstünlüğün zıttı olarak gerilemeyi verir. Yani bu, geri isen üstün değilsin, demektir. Bu anlayışa göre inananların asla üstün olmamaları gerekir. Ama Rabbimiz inanıyorsanız siz üstünsünüz buyuruyor.

Bence üstünlük ile ilerlemeyi ayırt etmemiz gerekir. İlerleme adı üstünde ileriye geçmedir. Bir hedefiniz vardır. 10 adım, 20 adım atarsanız ilerlersiniz ve hedefinize bir o kadar yaklaşmış olursunuz. Adım atmak ölçülebilir bir şeydir, maddidir.  Bu adımları atmayanlar sizin gerinizde kalır. Siz onlardan ileridesiniz, ama onlardan üstün olmak zorunda değilsiniz. Mesela siz iyi bir üretim yaptınız, 100.000 tane şunu bunu ürettiniz diyelim. Ancak bu üretim sadece sizin, böyle üretim yapmayanlara göre ilerlemenizi, ayrıca kâr etmenizi ve para kazanmanızı sağlamıştır. Sizin ahlakınıza, manevi yaşam kalitenize hiçbir katkısı olmadı. Şimdi soralım: Üretimde veya teknolojide sağlanan bu ilerleme kişiye bir üstünlük vasfı kazandırmış mıdır? Hayır. O zaman her ilerleme bir üstünlük vesilesi değildir. Üstünlüğün olabilmesi için bir değerin üretilmesi gerekiyor. Zira üstünlüğün kendisi bir değerdir.

Çok dürüst ahlaklı bir insan düşünelim. Bunun yanında bir de ahlaki zafiyet olan bir mühendis düşünelim. Ahlaklı olan bu insanın mühendislikle hiçbir ilişkisi yoktur. Anlamaz da.  Mühendisin mesleğinde ilerlemiş olması, çok özel tekniklerle inşaat yapması üstün olduğu anlamına gelir mi? Asla gelmez. Mühendis mesleğinde ilerlemiştir, doğru. Ama mesleğinde üstün bir pozisyon kazanmamıştır. Mühendisin ayrıca üstün olabilmesi için mesleğine ahlak aşısı yapması gerekmektedir. Mesleğini ahlakın yönlendirmesi gerekmektedir. Eğer mühendis mesleğini hem ahlaki ilkelerle yönlendirir hem de yeni tekniklerle onu icra ederse, işte o zaman bu mühendis hem üstün  hem de ilerlemiş bir insan demektir.

Şimdi ayete gelelim. Sebeb-i nuzulüne baktığımızda Uhud’da zafer kazanılamaması üzerine nazil olduğunu görürüz. Dikkat ederseniz -tam olmasa da- ortada bir yenilgi vardır. Ancak buna rağmen Rabbimiz üzülmeyin, gevşemeyin, inanıyorsanız en üstün sizsiniz, buyuruyor. Demek ki yenilmek, sadece maddi bir kayıptır, üstünlüğün elden gitmesi değil. Toprak veya savaş kaybedilir, kazanılır, hiç sorun değil. Ama iman kaybedilirse asıl sorun başlamış demektir. Bir müslümanı üstün kılan, zafer kazanması veya toprak elde etmesi değildir; onu üstün kılan imanıdır, takvasıdır, zikridir, Allah’ı sürekli hatırda tutuşudur, Allah’a karşı hassasiyetidir, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olmasıdır, Allah’ın istediği bir hayatı yaşamasıdır. Eğer bu iman ve hassasiyet onda galip geldiyse en üstün odur. Hatırlayalım, nice az topluluk, sayısal olarak çok olan topluluğa galip gelmiştir. Demek ki sayısal üstünlük her zaman galip gelmenin şartı değildir. Peygamberimiz dünya işlerini benden daha iyi bilirsin istemiştir. Peygamberimiz Dünya işlerini bilmese dahi dünya işlerinin iman ve ahlakla yönlendirilmesi gereken işler olduğunu gayet iyi bilmektedir. Önemli olan da budur. Müslümanı üstün kılan dünya işlerine çok iyi bilmesi değil, Dünya işlerini iman ve ahlakla yönlendirmesidir.

Bir Müslüman düşmana galip gelebilir ve bir savaşı kazanabilir. Burada salt görünürde olan savaşı kazanma müslümanı üstün kılan husus değildir. Çünkü Müslüman bu zaferi kendi nefsinden bildiği anda üstünlüğü kaybetmiş demektir. Yenilmesi de üstünlüğü kaybettiği anlamına gelmez. Yenildiğinde zafiyet gösterirse asıl üstünlüğü o zaman kaybetmiş demektir. Aynı şey teknolojik ilerleme için de geçerlidir. Teknolojik ilerleme ile farz edelim ki batıya galip gelirsin. Sırf bu bir üstünlük sebebi değildir. Zira teknolojik ilerleme insanlığa bir tahakküm aracı olabilir, teknoloji tahakküm için kullanılabilir. O zaman sırf teknoloji üstünlük sağlamaz. Burada bir müslümanı üstün kılacak olan teknolojiyi kendi değerleri ile yönetebilmesidir. Başarabilirse işte o zaman üstün demektir.

Tabii bu dediklerimiz bir Müslümanın maddi alanda ilerlemeye katkıda bulunması gerekmediği anlamında değildir. Elbette maddi alanda da teknolojik sahada da çok doğal olarak Müslüman elinden geleni yapacaktır. Kur’an’ın ifadesi ile kuvvet hazırlayacaktır. Bu zaten dünyada yaşamanın da bir gereğidir. Dünyada kazanmanın da bir şartıdır. Bundan kaçınmak mümkün mü? Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus üstünlüğün bu maddi alanda ilerlemekle ölçülmediğidir. İlerleme yataydır. Üstünlük ise dikey olmalıdır. O da ancak iman ve ahlak ile sağlanabilir. Bütün mesele bu iman ve ahlakın içini doldurmaktır. İman ve ahlakın içi boşaldığında zaten üstünlük de elden gitmiş demektir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir