Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Kur’an’dan Kaçanlar ve Onu Yakanlar

Tarih boyunca inkârcıların Kur’an karşısında akıl dışı, çoğu kin ve nefretten kaynaklı duygusal yaklaşımları ve davranışları olmuştur. Bunlar Kur’an’dan kaçma, Kur’an’ı yok etme veya yok sayma, Kur’an’ı değiştirme talebi ve son numara Kur’an’ı yakma veya yırtma… Öyle görünüyor ki bu akıl dışılık, hakikate karşı körlük ve sağırlık ile kin ve nefret devam ettiği sürece bu tür olaylarla daha çok karşılaşacağız.

Olanlara bakınca dünkü inkârcılarla bugünküler arasında çok fark olmadığı görülüyor. Hatta çağdaş kindarlar eskilerini aratacak düzeyde bir barbarlık ve vandallık içindeler, ırkçılıklarını Kur’an’ı yakmaya ve yırtmaya kadar vardırmış durumdalar. Çünkü bunların insanlık derdi olmadığı gibi değer ve kutsal algıları da yok olmuş. Kendilerini aşağıların aşağısına çekmişler, dibe vurmuşlar ve yaratılmışların en şerlisi olmayı tercih etmişler. İnsanlıktan tamamen sıyrılmışlar, kin ve nefret sarmalına dönüşmüşler. Bunların kapıldıkları hastalığın tedavisi yok. Çünkü ne hastalığı ne de tedaviyi kabul ediyorlar. “İnkârcıların bazıları öyle duruma gelmiştir ki, onları uyarman veya uyarmaman fark etmez. Onlar asla iman edecek değildirler. Kendilerini getirdikleri durum itibariyle Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine perde çekmiştir.” (Bakara 2/6-7) Çünkü onlar “Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda da tıkaç var; bir de seninle bizim aramızda perde bulunmaktadır. Sen yapacağını yap, biz de yapacağımızı yapacağız, diyorlar.” (Fussilet 41/5)

Kur’an’da bu tiplerin çarpıcı tasvirleri bulunmaktadır. Halleri adeta umutsuz vaka olarak nitelenmektedir. Ancak Yüce Allah rahmeti gereği yaşadıkları sürece yine de tövbe kapısını bunlara açık tutar. Bizim de bunlara küçük de olsa bir açıklık bırakmamız rahîm ve rahmân olan Allah’ın kulu olmamızın bir gereğidir. Onlar ne kadar zulmetseler de Yüce Allah yine de onlara adil muamelede bulunacaktır. “Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus 10/44). Onlar için adalet terazisi ve adaletin gereğinin yerine geleceği yer hazırdır (bk. Bakara 2/24; Âl-i İmrân 3/131).

Bu tiplerden bazıları Kur’an’a karşı akla uygun bir gerekçe ortaya koyamadıkları için kaçmayı tercih ederler. Bunu ya inatlarından ya da kibirlerinden yaparlar. “Böyle birine âyetlerimiz okunduğunda sanki kulaklarında ağırlık varmış da işitemiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir” (Lokman 31/7). Çünkü onların ne Allah’a ne Hz. Peygamber’e ne de Kur’an’a tahammülleri vardır. “Kur’an’da tek olan Rabbini andığın vakit, nefretle arkalarını dönüp savuşurlar” (İsrâ 17/46).

Bu tipler “Allah’ın içlerinden seçtiği bir kuluna vahiyde bulunmasına” şaşırırlar da; taştan, tunçtan, ağaçtan yaptıkları putlara tapınmaya hiç şaşırmazlar. Dürüstlük abidesi Hz. Peygamber’e yönelik iftiraları tutmayınca “büyücü” yakıştırmasına sarılırlar (bk. Yunus 10/2). Onlara Hz. Peygamber’in şöyle cevap vermesi bildirilmiştir: Ey müşrikler! “Allah öyle dileseydi ne ben Kur’an’ı size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz. Hâlbuki ben Kur’an nazil olmadan önce aranızda uzun bir süre yaşamıştım. Siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz?” (Yunus 10/16). Şayet bunlar akıllarını kullansalardı, Hz. Peygamber’in kırk yaşına kadar Kur’an veya benzeri bir şeyden bahsetmediğini yani kendiliğinden uyduracak biri olmadığını anlarlardı. Ama onlar bildikleri halde gerçeği saptırmaktan kaçınmamışlardır. İşte bu gibilerin sonlarını Yüce Allah şöyle beyan eder: “Bizim karşımıza çıkmayacaklarını zannedenler, dünya hayatıyla yetinip rahat ve refah içinde olanlar ve ayetlerimize sırtlarını dönenler var ya, onların yeri hak ettikleri cehennemdir.” (Yunus 10/7-8)

Bu tiplerin bazıları da Kur’an’ı değiştirme talebinde bulunmuşlardır. Dün bunu müşrikler yapıyordu, bugün vehimlerini gerçek zannedenler, kendilerini dev aynasında görenler, her şeye ayar çekme hevesine kapılanlar yapıyor. Nitekim kendini medeni zanneden bir devlet başkanı çıkıp “Kur’an’dan bazı ayetleri çıkarın” teklifinde bulunmuştu. “Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman, huzurumuza gelmeyeceklerini zannedenler “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” derler. Onlara de ki: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahiyle bildirilene uyarım. Eğer Rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.” (Yunus 10/15).

Kendilerini medeni ve çağdaş zanneden vandallar bu dünyanın yegâne olduğunu ve rahatlarının ebedi olacağını zannediyorlar. “Kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bolluk ve rahatlık zevkini tattırdığımız zaman bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında planlar kuruyorlar. Onlara de ki: Allah’ın planı daha sonuç alıcıdır ve kurduğunuz tuzaklarınızı elçilerimiz kaydetmektedirler” (Yunus 10/21). “Ey İnsanlar! Bu azgınlığınız aleyhinizedir. Şimdilik geçici dünyanın zevkini biraz sürün bakalım. Sonra döner bize gelirsiniz. Biz de bütün bu yapıp ettiklerinizi size tek tek haber veririz” (Yunus 10/ 23).

Bunlar “İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacaktır” (Saf 61/8). Bu Vandallar ve “Müşrikler hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur” (Saf 61/9). Öyleyse endişeye mahal yok. Kulağını, gözünü ve gönlünü hakikate açan, aklını kullanan herkese Kur’an’ı okumaya, hak dini anlatmaya, yaşamaya ve yaşatmaya devam.  “Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım. O, her şeyin ve herkesin üstünde büyük gücün sahibidir” (Tevbe 9/129).

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir