Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

İnsan Hakları ve Kul Hakları Arasında Bir Karşılaştırma

Bir kere burada “insan hakları” kavramına eleştirel yaklaşacağımı belirtmek isterim. Aslında batıdan ithal ettiğimiz tüm kavramlara eleştirel yaklaşmak lazım. Tabii bu toptan red anlamına gelmiyor, onlardan yararlanmayacağımız anlamına da gelmiyor. Eleştirel yaklaşmak bir anlamda süzgeçten geçirmek zararlıyı bırakıp faydalıyı almak taklidi bırakıp sentez yapmak demektir. Hemen belirtmek gerekir ki, insan hakları kavramını eleştirip kul hakları kavramının daha evrensel bir mana çağrıştırdığını ifade edecek olsam da Müslümanlar açısından kul haklarını malesef ne ferdin ne toplumun ne de dünyanın gündemine taşıyacak bir durumumuz söz konusu değildir.

Bu tespitten sonra insan hakları ve kul hakları kavramlarının mukayesesi sadedinde şunları söyleyebilirim:

1. İnsan hakları sekülerdir; kul hakları ise dinidir, manevidir. İnsan hakları dendiğinde çağrışım itibariyle bir kutsallık, bir manevilik söz konusu değildir. Ancak kul hakları dendiğinde insan tir tir titrer, içinde bir ürperti hisseder, haklara Allah için yaklaşmayı arzu eder. Olgu-değer ilişkisi açısından bakıldığında insan hakları olguyu, kul hakları değeri ifade eder. “Göç-hicret, göçmen-muhacir” ilişkisi çerçevesinde bunu anlayabiliriz. Tek başına göç, hicret değildir. Ama hicret göçü de içine alan manevi, kutsal bir etkinliktir. Göç, devletler için teknik bir sorundur. Hicret ise içinde değerleri barındıran bir insanlık halidir. Kanaatim odur ki, tek başına insan hakları kul haklarının çağrıştırdığı manayı ifade etmez, ama kul hakları insan haklarının ima ettiği anlamları da içine alır.

2. İnsan hakları hümanistir, insan merkezlidir; kul hakları ise teosantriktir, Allah merkezlidir. Yukarıda ifade ettiğimiz hususu burada insan merkezcilik olarak söylemiş oluyoruz. Dolayısıyla insan hakları kavramı insan ile başlar, insan ile biter. Kul hakları ise Allah ile başlar, insan ile biter. İçinde Allah hassasiyeti olmayan kul haklarından bahsedilemez.

3. İnsan hakları tarihseldir; kul hakları ise evrenseldir. İnsan hakları tarihseldir, çünkü tamamen batının tarihsel şartlarında sınıf çatışmalarının sonucu ortaya çıkmıştır.  Bazıları insan hakları evrensel bir değerdir, der. Bazılarının demokrasi evrensel bir değerdir, demesi gibi. Demokrasinin evrensellikle hiçbir alakası yoktur; şayet değerse olsa olsa tarihsel bir değerdir. Ki bir asır öncesine kadar demokrasiyi savunan yoktur, hatta Aristo dahi demokrasiyi eleştirmiştir. Bu durumda insan hakları söylemi olsa olsa tarihsel ve siyasal bir söylemdir, denilebilir. En önemli insan hakları bildirgesi 1948’de kabul edilmiştir. Bu sürece gelen olaylara baktığımızda kilise, derebeyler, feodalite ve kralları görüyoruz. Bu güçler karşısında bireyin haklarının öne çıktığı, diğer sınıfların güçlerini sınırladığı anlaşılmaktadır. İşçi-patron çatışmasından işçi haklarının; kadın-erkek çatışmasından kadın haklarının ortaya çıkması da böyle bir şeydir. Birey-devlet çatışmasından da insan hakları ortaya çıkmıştır. Hal böyleyse insan hakları tarihsel çatışmaların ürünü demektir. Kul hakları söz konusu olduğunda böyle bir çatışmadan bahsetmek mümkün değildir. Bu hakları Allah kullarına bahşetmiştir. Bu haklar değere dayalı hatlardır ve fıtratta vardırlar. İlla bir çatışmanın olması gerekmez. Onun için bunlar evrensel değerlerdir.

4. İnsan hakları “ben”cildir; kul hakları ise “sen”cildir. Bencilden kasıt Ben merkezli olmasıdır, yani bireyi ön plana çıkarmasıdır. İnsan hakları söz konusu olduğunda birey hep benim hakkım, benim hakkım, benim hakkım, der. Oysa kul haklarında hep senin hakkın hassasiyeti vardır. Kul hakkı dünya görüşünde hep senin hakkın, senin hakkın, senin hakkın diye titreme söz konusudur. Demek ki, insan haklarında benim hakkım, kul haklarında senin hakkın önceliklidir.

5. İnsan hakları dardır; kul hakları ise geniştir. Burada insan haklarının dar olmasından kasıt insan hakları taleplerinin muhatabının sadece devlet olmasıdır. Bir anlamda bir hak ihlalinde devletin kusuru varsa insan hakları devreye girmektedir. Örneğin bir trafik kazasında oluşan can-mal kaybı insan hakları ihlali değildir, ama trafik işaretlerini koymaktaki ihmalden kaynaklanıyorsa o zaman insan haklarından olan yaşam hakkının ihlali olarak değerlendirilir. Kul hakları anlayışına gelince haklar sadece bununla sınırlı olmayıp daha geniştir. Mesela gıybet etmek insan hakkı ihlali değil ama bir kul hakkı ihlalidir. İnsanın onurunu rencide etmek hakaret davası gerektirse de insan hakkı ihlali değildir. Ancak kul hakkı ihlalidir. Yine trafikte trafiğin akışını yavaşlatmak veya bir başka arabanın çıkamayacağı şekilde park etmek insan hakları ihlali değil, ancak tam bir kul hakkı ihlalidir. Bu açılardan bakıldığında kul hakları daha geniş bir alanı kapsamaktadır.

6. İnsan hakları teoriktir; kul hakları ise pratiktir. Teorikten kasıt lafının çok yapılıp uygulamanın gerçekleştirilememesidir. Zaten bugün dünyada belki de en çok lafı edilen insan haklarıdır, ancak en çok ihmal edilen de maalesef insan haklarıdır. Teorik olmayı çifte standart şeklinde anlamak da mümkündür. Devletler bir yerde insan hakları savunuculuğu yaparken, başka bir yerde insan hakları ihlali karşısında susmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla insan hakları devletlerin siyasi çatışmasının da bir yansıması olabilmektedir. Kul hakları söz konusu olduğunda böyle bir çağrışımdan, böyle bir laf cambazlığından bahsetmek mümkün değildir.

7. İnsan hakları bizce günah sayılan hususlarda günaha teşvik eder; kul hakları ise günaha teşvik edemez. Bugün çıplak olmak, zina etmek, eşcinselliği tercih etmek artık insan haklarından sayılıyor. Bu anlamda insan haklarının çerçevesi muhatap yine sadece devlet olmakla birlikte genişlemiş de oluyor. Ancak kul hakları söz konusu olduğunda günahın hak kapsamına sokulması diye bir durum söz konusu olamaz.

8. İnsan haklarının teminatı devletlerdir; kul haklarının teminatı ise Allah’tır. Bunun anlamı şudur: Devletler işine geldiğinde farklı davranabilir, insan hakları ihlaline seyirci kalabilir. Sonuçta hak ihlali ortada kalmış bulunabilir. Ancak kul hakları ihlali söz konusu olduğunda buna dünyada seyirci kalmak mümkün olmadığı gibi kazara ihlal gerçekleştiğinde bunun muhakkak ahirette bir cezası olacaktır.

Benim görebildiğim, tespit ettiklerim bunlar. Kul haklarını hem ferdin hem toplumun hem de dünyanın gündemine; hem bir kavram olarak hem bir dünya görüşü hem de bir ahlak olarak taşımak dileğiyle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir