Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Eleştirel Düşünce Üzerine

Bazı ilahiyatlarda ve bazı hocalar arasında eleştirel düşünceye vurgu yapıldığı biliniyor.

Tabii bunda sorun yok. Sorun eleştirel düşünce söz konusu olduğunda hep Buhari ve Müslimin veya diğer hadis kitaplarının/hadislerin yahut hanefiler dışındaki alimlerin eleştiriye hedef olmasıdır.

Sormak isterim: Hadisleri veya Buhari ve Müslimi açıkça eleştirmekten yana tavır alıp bugünün bir kısım ilim adamlarını yahut hocalarımızı eleştirmekten geri duruyor muyuz? Kendi hocalarımızı eleştirmeyip sürekli kendi geleneksel değerlerimizi eleştiriyorsak bu, tutarlı bir tavır gibi gelmiyor bana. Mesela Eşari’yi, Maturidiyi eleştiriyor ama Fazlur rahman’a toz kondurmuyorsak, burada bir sıkıntı var demektir. Gazaliyi, Raziyi eleştiriyor ama Hüseyin atay’a toz kondurmuyorsak burada ciddi bir sıkıntı var demektir. Buhari müslimi eleştiriyor ama Sait Hatipoğlu’na gelince sus pus oluyorsak burada hiç de sağlıklı bir yaklaşım yok demektir. Taberiyi, Kurtubiyi eleştiriyor ama sıra Mustafa islamoğlu’na geldiğinde çıtımız çıkmıyorsa burada ciddi bir çifte standart var demektir. Eğer böyle yapılırsa eleştirel düşünceye olan vurgunun amacının gerçek ve sahih bir eleştiri olmadığı, maksadın, sadece tarihimizi, geleneğimizi, hadisimizi, bizim temel İslam ilimlerini eleştirmek olduğu ortaya çıkar. Bu ise ilim değil, ideolojidir.

Yine tarih içerisinden belli alimleri seçip ideolojileştirmek de böyle bir şeydir. Fazlur rahman için İmam Malik ve Şatibi bulunmaz bir nimettir.  Başkaları için Ebu Hanife bir idoldür. Bir başkası için de Gazali dokunulmaz bir kimsedir. Bir başkası için ise İbn Rüşt dehadır, tüm tarihi inşa edendir. Bunları cımbızla seçip almak tarihi gerçek anlamıyla değerlendirmek değil, onları bizim istismar etmemiz ve ideolojikleştirmemiz anlamına gelir.

Eleştirel düşünceyi geliştireceksek bunu herkese aynı ile uygulamak durumundayız. Örneğin sormak isterim: Şafi’yi, Ahmed b. Hanbeli, Gazali eleştirip Ebu Hanife’yi eleştiriden geri duruyor muyuz? Eğer  Ebu Hanife’ye ayrıcalıklı bir yer tanıyıp diğerlerini eleştirmekten zevk alıyorsak burada tutarlı bir yaklaşım sergilemiyoruz demektir. Ebu Hanife ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Meşhur el-Alim ve’l-müteallim adlı eserinde güzel bir yaklaşım ortaya koyar. Biz, der, hadisi Kur’an’a aykırı görürsek onu reddederiz. Reddettiğimiz peygamber değil onu nakleden ravilerin rivayetidir. Bu güzel bir yaklaşım. Ancak verdiği bir örnek var. Şu hadis: “Mümin zina edince başından gömleğinin çıkarıldığı gibi imanı da çıkarılır, sonra Tevbe edince iman kendisine iade edilir.” (Ebu Davud sünne 16; Tirmizi iman 11) Ebu Hanife bu hadisi Kur’an’a aykırı görür. Çünkü Kur’an’da günah işleyen insanlardan iman vasfı kaldırılmamıştır. Peki Ebu Hanife’nin ortaya koyduğu bu ilke ile onu mezkur hadise uygulamasını mutlak olarak kabul etmek zorunda mıyız? Bana göre ilkeyi kabul ederiz, ama böyle bir uygulamayı eleştiririz, eleştirebilmeliyiz. Zira hadisi başka manada anlamak mümkündür. Zira bu tarzda nakledilen pek çok hadis vardır. Bu hadislerin hepsinde geçen imandan maksadın imanın bizzat kendisi değil, kamil manadaki iman olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla hadislerin belaği olarak ifade edildiği, zahiri kastedilmediği ortaya konmuştur. Bunun benzeri bir ifade Kur’an’da da geçer: “Kasten adam öldüren ebedi olarak cehennemdedir.” Ayet söz konusu olunca bunu tabii ki yorumluyoruz. Aynı şeyi hadisten niçin esirgeyelim?

Hulasa demek istediğim, eleştirel düşünce güzel bir şeydir, ancak bunu hocalarımıza, kendi arkadaşlarımıza, ayrıca tarihteki belli kişilere değil, herkese, ilmi kurallara riayet ederek uygulamak durumundayız. Yoksa eleştirel düşünceye vurgu, gerçek bir eleştiri mantığı üzerine değil, kayırmacılık üzerine dayanır. Bu da bugün kendi hocanı, idol haline getirilen bir insanı eleştirmekten kaçınıp eleştiriyi tüm gücünle geleneğe boca etmek anlamına gelir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir