Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

ABD ile Dostsan Düşmana Gerek Yoktur

Çoğu kişi izlememiştir… Hollywood camiası tarafından sanki ‘Türk tarihine hediye olsun’ diye çekilmiş olan “Osmanlı Subayı” diye bir film var. Van’da bir misyoner hastanesine gelen idealist hemşire Lillie, Ermeni çetelere karargah olduklarını öğrenince şöyle demişti:
“Dünyayı değiştirebileceğime inanıyordum.”

Bu konuya döneceğim…

İnsan bu, belki de sadece kendini değiştirebilir… Veya değişime şahit olur.

Önce araya bir fıkra… Sonra önemli bir konudan bahsedeceğim…

Bir genel müdür, zordaki şirketin hesaplarını incelemek ve çözüm bulmak üzere bir iktisatçı, bir işletmeci ve bir muhasebeciyi sırayla mülakata çağırır… Sorar:
“Bu şirketin kötüye giden durumunu nasıl değiştirilir?”
İktisatçı;
“Efendim her şeyden önce maliyetler gereğinden fazla yüksek; ara girdileri yerli malı seçersek karımız da o oranda artar, iyi yönde bir değişim olur” der.
İşletmeci;
“Efendim bilançoda görünene göre likiditemiz gereğinden az. Bence yapılacak en mantıklı şey ucuz kredi almak olacaktır” der.
Muhasebeci ise soruyu duyunca, hemen perdeleri kapatır ve sessizce sorar:
“Efendim siz, hesapların nasıl olmasını istiyorsanız, söyleyin; ona göre değiştiririz.”

Değişir mi? İyi bilirim, hep değişir.

90’ı yıllarda ABD’li bir NATO generali, kurumsal dergilerindeki makalesinde şunları yazmıştı:
“NATO içindeki Türkiye’nin askeri gücünün artması endişe verici.”

Bunlar çok iyi müttefik iken, yetkili kalemlerden çıkan sözlerdi…
Önceki yıl, özel mavi beyaz CIA uçağı ile Türkiye’yi ziyaret eden ABD heyeti de aynısını söyledi… Tabii ki, Türkiye’de değil, Fransa’da… Bir süredir sesi soluğu çıkmayan Macron ile yapılan görüşmede tekrar söylendi bu sözler.

Şimdilerde ise kaçınılmaz olan gerçekleşti.

Bir devletin ABD gibi bir dostu varsa düşmana gerek yoktur. Çünkü, “ABD’nin çıkarları bütün kanunların ve her türlü insani erdemin üzerindedir” ki, bu çıkarların asıl sahibi, küresel şeytani sermayedir. Ve bu kural, sınır tanımamaktadır.

Siyaseti yakından izleyen hemen herkes iyi bilir ki; Türkiye’de ki darbe ve darbe girişimlerinin, 15 Temmuz da dahil hangisi mevzu olursa olsun, hemen hepsinin iki ortak özelliği vardır:

  1. CHP yönetimi, tabanı değilse de, zihniyet olarak, bütün darbelerin yanında yer almıştır.
  2. ABD derin devleti bütün darbelerin planlayıcısı olmuştur.

İtiraz eden mi var? O zaman dinleyin.

ABD’nin son 50 yılında imzası bulunan Henry Kissinger’a 90’lı yıllarda sorarlar:
“Amerika, nasıl bu kadar güçlü olabildi?”
Kissinger şöyle cevaplar:
“Bizler Amerika olarak içimizdeki vatan hainlerini bulur ve temizleriz. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini de bulur, kahraman yapar, onları ülkelerinde önemli yerlere getiririz.”

Şeytani küresel sermaye ile elde edilen sırlarının temeli işte budur…

Türkiye’de gizli veya açıktan medyaya, eğitim sektörüne ve kültürel yapıya yatırımlar yaparak bu gücü elde ediyorlar… Bazen vakıflar vasıtası ile birilerini besleyerek, bazen suikast, tehdit ve şantajla ve bazen de gönüllü ajanlarla bu işi yapıyorlar…

Ocak 2020 itibari ile Türkiye’de 120 bin dernek ve 5 binden fazla vakıf faaliyet göstermekteydi. Bu derneklerin çoğu dolaylı yollardan küresel şeytani sermaye tarafından destekleniyor olsa da, bazıları da doğrudan yabancı STK’lara aitti…

Mesela… Bunlardan kuruluş amaçları tüzüklerinde açıkça yazanlardan bir kaçı…

  • ABD – German Marshall Fonu; Ermeni Türk diyaloğu için fonlama yapıyor. Ermeni iddialarına yakın söylem ve araştırmalara milyon dolarlar ödedi. Bu ödemeyi alanlardan biri de Orhan Pamuk…
  • Adalet için Lezbiyen Vakfı; LGBTQI fonlaması yapıyor. O sektörün mensupları sadece fuhuş ile para kazanmıyor.
    Avrupa Kültür Vakfı; sanat ve medya dünyasından bazılarını, batı kültürünü öven projelerde destekliyor.
  • Berghof Vakfı; devletten bağımsız silahlı grupların politik aktör olma yolunda geçiş süreçleri araştırmalarına milyon dolarlar ödedi… Tüzüğündeki kuruluş amacı bu… Gizli saklı bilgi değil… Yani KCK türü yapılanmaların beyin takımını besledi.
  • Clinton Vakfı; dini ve mezhepsel uzlaşmazlık alanlarında araştırma yapanlara hala milyon dolarlar ödemeye devam ediyor.
  • Demokrasi için Kazanım Fonu; muhalif demokratik görüşlerle ilgili eğitim sektöründe yatırımları var.
    Gelişen Pazar Vakfı; ABD Çin İngiltere ortak fonlaması ile yeni bilimsel geliştirmeleri inceliyor. Amacı bu… Ya da gerçek yüzü ile yeni icatlara, buluşlara el koymaya çalışan küresel şeytani sermaye kolu…
  • JP Morgan Chase Vakfı; gençlerin bilimsel çalışmaları hakkında araştırmalara sular seller gibi para döküyor.
  • Küresel Finans Fonu; kendilerini kültürel varlıkların etrafındaki toplulukların kalkınmasına adamış bir fon olarak ifade ediyorlar. Yani tarihi eser kaçakçılığı ve arazi mafyasının finansörleri…

Daha demokrasi ve siyaset içerikli onlarca vakıf var ki, “Türkiye nasıl federal yapı ile yönetilebilir?” konulu araştırma yazılarına açıktan para ödüyorlar.

Hatay, Gaziantep ve Diyarbakır… Türkiye’deki yabancı vakıfların hemen hepsinin şubesi bulunan üç şehir… Bunlar 50 yıldan fazladır ülkemizde ve bu şehirlerde faal çalışıyorlar…

Şaşırmadık değil mi? Göz önündeki kürdan ve arkadaki orman meselesi…

İşte bu yapıyı göz ardı etmezsek, hazırlıklı olursak, savunma mekanizmalarımızı bilinçlendirirsek gelecek bizim olur.

Devlet bunları biliyor ama devlet denilen mekanizmanın yönünü halk belirler. Biz ne isek, devlet eninde sonunda o olmak zorunda kalır… Biz hırsız olmadan devlet hırsız olmaz… Devleti uzaydan gelenler yönetmiyor.

Yine fıkra ile bitireyim yazıyı…

Fıkra bu ya… Türk büyüğü Temel, Yahudi ve Kürt Reşo, üç arkadaş… Ölmüşler… Üçü bir gömülüyor. Derken Temel’in tabutu hareket etmiş. Açmışlar, yaşıyor…
“Temel, hayırdır sen ölmedin mi?”
“Öldiiim… Öbür taraftan geleyrum.”
“Eee nasıl kurtuldun?”
“Anlatayım… Orada da düzen burası gibi. Baktım her şey aynen devam ediyor. Kapıdaki bekçiye on bin lira rüşvet verdim, dünyaya döndüm.”
“Öyleyse Yahudi ile bizim Reşo ne oldu?”
“Yahudi üç bin lira rüşvet vermek için pazarlık ediyordu. Bizim Kürt Reşo da, en son, ‘bana ne devlet ödesin’ deyip duruyordu. Onları beklemeden çıktım geldim.”


Benden anlatması, sizden anlaması efendim.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir