Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

İns ve Cin Terkibi Ne Demektir?

Kur’an’da 10’dan fazla ayette geçen “ins ve cin” terkibi, meallerde genellikle “insanlar ve cinler” şeklinde çevrilmektedir ki bu çeviri doğru değildir. “İns ve cin” terkibinin geçtiği ayetleri anlamaya çalıştığımızda, daha geniş anlamlar ihtiva ettiğini rahatlıkla görebiliriz.

Şimdi konuyu vuzuha kavuşturmak için “ins ve cin” terkibinin geçtiği birkaç ayet üzerinde durmaya çalışalım.

1.“De ki eğer ins ve cin bu Kur’an’ın benzerini getirmek için bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini ortaya koyamazlar.” (17/88)

Bu ayetteki “ins ve cin” terkibinin, “bilinen-bilinmeyen, tanınan-tanınmayan, görünen-görünmeyen, yerli-yabancı, yani kim varsa (herkes) anlamında kullanıldığı açıktır. Bu ayette Rabbimiz demek istiyor ki “kainatta kim varsa, tümü bir araya gelseler, bu kitabın bir benzerini ortaya koyamazlar.”

2. “Ben, cinni ve insi bana kulluk etsinler diye yarattım.” (51/56)

Bu ayette, kainatta kim ve ne varsa tümünün, başka varlıklara değil, sadece Allah’a kulluk etmesi istenmektedir. Zaten insanlar dışındaki tüm varlıklar iradesizdir, kendi fıtratları gereği tesbih/secde/kulluk etmektedirler. Yani, Allah’ın yüceliğini kabul ederek fıtrat yasalarına uymaktadırlar. Kulluktan kaçan sadece akıl ve irade sahibi olan insandır. 

“Göklerde, yerde ve içindekilerin tümü O’nu tesbih ederler. Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur; ancak siz onların tesbihlerini kavrayamazsınız.” (17/44)

3. “Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin ötesine geçmeye güç yetirebilirseniz, haydi geçin; ancak buna güç yetiremezsiniz.” (55/33)

Bu ayette verilmek istenen mesaj, tanınan-tanınmayan, bilinen-bilinmeyen, kim olursa olsun, tüm insanların sorumluluktan ve hesap vermekten kaçmalarının imkansız olmasıdır. Yani, denilmek isteniyor ki “ey sorumlu olan insanlar! Allah’ın hesabından kurtulmak istiyorsanız, buyurun kaçın, kurtulun; ancak bunu yapamazsınız; zira böyle bir gücünüz ve imkanınız yoktur. 

4. “hakikat şu ki cinden ve insten birçoğu cehennemliktir; zira kalpleri vardır, onunla kavramazlar. Gözleri vardır, onunla görmezler. Kulakları vardır, onunla işitmezler. Bunlar, hayvanlar gibidirler; hatta daha bilinçsiz ve gafildirler.” (7/179)

Bu ayette, kalpleriyle idrak etmeyen, hakikati görmek ve duymak istemeyen tüm sorumlu insanlar kastedilmektedir. Kur’an, sadece insanın Allah’a karşı sorumlu bir varlık olduğunu belirtir. Şayet, insanın yanı sıra “ontolojik/biyolojik bir varlık/cin” var olmuş olsaydı, Allah onu da açıkça belirtir ve kendilerine elçi göndererek sorumlu tutardı. Kur’an, cinlerin/cincilerin cehenneme gireceklerini beyan ederken (7/38, 11/119), aynı kişilerin cennete gireceği ile ilgili hiçbir ayet gösterilemez. Dolayısıyla bu ayetteki cinlerden kastın, şeytanlaşmış cinciler ve müneccimler olduğu açıktır.

Konuyla ilgili diğer ayetler de verdiğimiz bu dört ayet kapsamında değerlendirilmelidir. Tabi konuyu doğru anlayabilmek için geçmiş/ilkel toplumların “cin” telakkilerine bakmak gerekir. İşin arka planı görülmeden mevzuyu anlamak kolay olmayacaktır.

Esasen insanın, gayb konusundaki bilgisizliği ve merakı, onu yanlış telakkilere götürdüğü açıktır. Cin varlığı gaybi bir mevzu olduğu için, istismar kaynağı olmuştur. Baktığımızda, önce “cin” kavramı etrafında mitolojik korkular oluşturulmuş, sonra bu mitolojik korkulara birçok unsur eklenerek kulaktan kulağa gittikçe büyümüş ve çoğu insanları esir almıştır. Kur’an’da geçen cin kavramıyla ilgili yorumların neredeyse tamamına yakını, mitolojik anlatımlar etkisinde yapıldığı rahatlıkla görülür. 

Geçmiş tüm toplumların kültürleri incelendiğinde, görünmeyen varlıklara cin adı verildiği ve sebebi açıklanamayan olayların gizli failleri olarak görüldüğü gözden kaçmayacaktır. Doğu ve Batı geleneklerindeki görünmez ruhlar, cinler, periler, şeytanlar ve benzer varlıkların tamamı bu kapsamda değerlendirilmelidir. Yunan mitolojisinde cinler, tanrıların altında, insanların üstünde bir yere yerleştirilirdi. Arap cahiliyesi, cinleri bir yandan Allah’ın yanı sıra tapınacak varlıklar olarak görürken, diğer yandan, cinler ile Allah arasında nesep ilişkisi kurmaktaydılar.

Bazı kahinler ve müneccimlerin, kendilerinin özel cinleri ve şeytanları olduğunu, bunların semadan kendilerine haberler getirdiğini söyleyerek insanları aldatmaya çalışırlardı; ancak gaypdan cinler aracılığıyla haber aldığını söyleyerek insanları kendine bağlayanların ve onlara tahakküm edenlerin bu iddiaları, Kur’an tarafından yalanlanmaktadır. 

Mesela, “Biz semada burçlar yaptık ve bakanlar için onu donattık. Onu her türlü lanetlenmiş şeytani güçlerden koruduk. Kulak hırsızlığı yapan olursa, onu şihap (parlak bir ışık) kovalar” (15/16-18) ayetleri, “mecazi” bir ifadedir ve elçiye gelen vahyi bilginin korunduğunu, hiçbir şekilde başkalarının ele geçiremeyeceğini belirtilmektedir.

Kur’an, -gayb olarak- sadece elçilerin Allah ile iletişimde olduklarını, bu elçiler dışında ne Allah’tan ne de başka yerlerden haber/bilgi almanın mümkün olmadığını açıkça belirtmektedir. Kur’an ayetleri, bir “şihab/parlak bir ışık” gibi onları yakmaktadır (yalanlamaktadır). Bununla birlikte, Muhammed as’a vahyi cin ve şeytanların getirdiği iddiaları da ret edilmektedir.

Kur’an’da Adem ve eşi’in yaratılışı sonrası adı geçen iblis/şeytan, esasen kötülüğü temsil eden resimsiz bir figürdür. Binaenaleyh, insana sürekli vesvese vererek kötülüğe sevk eden, yine insanın kendisinden başkası değildir. Cinlerden denmesinin nedeni, ontolojik/biyolojik bir varlık olarak ortada olmamasından (gizli/nefsten) kaynaklanmış olmasıdır. Zaten Kur’an,  “iyiliklerin Allah’tan, kötülüklerin ise insanın kendinden” kaynaklandığını açıkça beyan etmektedir. (4/79)

Yine Kur’an, “Münafıklar, inanmış olanlara rastladıkları zaman, inandık derler; lakin şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman, biz sizinle beraberiz, onlarla sadece alay ediyorduk” (2/14) ayetindeki şeytanların kendi arkadaşları olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hülasa, geçmiş ilkel toplumların cin tasavvuru bilinmeden Kur’an’daki ins ve cin terimleri ile cin-şeytan kavramları doğru anlaşılamaz. Tabi, bu mevzunun uzunca konuşulması gerekir.

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir