Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Irak’ta Yıkılma Sancısı…

Irak’ta son günlerde önemli olaylar yaşanıyor. Ülkede bir türlü huzuru ve istikrarı yakalayamayan Irak’ta, dün ülkenin siyasi liderleri krize çözüm için toplandı.

Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin çağrısı üzerine hükümet sarayında toplanan siyasi parti liderleri erken seçime gidilmesi konusunda anlaştı. Toplantıya, Sadr Grubu katılmazken, Birleşmiş Milletler (BM) Irak Misyon Temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert ile Cumhurbaşkanı Berhem Salih katıldı. Irak Başbakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, toplantıya katılan tüm tarafların ülkenin çıkarını ön planda tutarak huzur ve istikrarın sağlanması konusunda hemfikir oldukları vurgulandı. Tarafların erken seçime gidilmesinin olağanüstü bir durum olmadığı ve siyasi kriz çıkmaza girdiğinde seçime gidilmesinin iyi bir çözüm olduğuna katıldığı aktarılan açıklamada, tarafların, siyasi krizi aşmak için toplantıya katılmayan Sadr Grubu’na ulusal diyalog çağrısında bulunduğu ifade edildi. Sadr Grubu ve Koordinasyon Grubu’nun karşılıklı protestolarıysa 27 Temmuz’dan beri sürüyor.

Irak ile ilgili son gelişmeleri verdikten sonra bu işin alt metnini okumakta fayda var. Hal böyleyken ‘Irak kıyametin eşiğinde’ diyebiliriz.

Irak Devleti yıkılma sancıları çekiyor. Irak’ta son yapılan seçimlerin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen hala hükümet kurulamadı. Bu Saddam devrildiğinden beri en uzun süre. Seçimlerde en yüksek oyu alan Mukteda es Sadr yanlıları protesto eylemlerine devam ediyor. En son Irak’ın en güvenli bölgesi yeşil bölgeye de protestocular girdi ve yabancı ülke elçiliklerinin önünde de eylem yaptılar, buna karşılık İran destekli Şii koalisyonunun da sokağa çıkma çağrısı oldu ancak sonra iptal ettiler.

Zaten Irak batı tarafından verilen narkozla müddeti uzatılmış bir devlet idi, fişinin çekilmesiyle bugün yıkıma doğru hızla gidiyor. Irak, Suriye, Ürdün… Bu ülkeler zaten Bahreyn kadar da devlet değillerdi. Birinci dünya savaşında İngilizler, Şerif Hüseyin’e Osmanlı aleyhinde isyan başlatması karşılığında Hicaz hükümdarlığını vaat etti ancak savaş bitince birleşik bir Arap devletinin kurulmaması için bu vaaadlerinden geri adım attılar. Yine de hem Arap dünyasını bölmek hem de Şerif Hüseyin’e mükafatını vermek için bu temelsiz devletleri (Irak, Suriye, Ürdün) oluşturdular ve Şerif Hüseyin’in çocuklarına altın tepsilerde ikram ettiler.  Hatta o kadar ki Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal önce Suriye Kralı ilan edildi; bu sırada Irak’ı İngilizler kendileri yönetmeye çalıştılar hem Suriye’de Faysal’a karşı isyan hem de Irak’ta İngilizlere karşı isyan olunca Faysal’ı Suriye’den alıp Irak’a Kral tayin ettiler. 1958 yılına kadar da Faysal ve oğulları İngilizlerin desteği ile tahtta kaldılar.  Şerif Hüseyin’in diğer oğlu Abdullah da Osmanlıya ihanetinin mükafatını Ürdün Kralı olarak tayin edilmesiyle almıştı. Günümüzde halen Ürdün krallığı I. Abdullah’ın hanedanlığında süregelmektedir.  Soğuk savaş dönemi bu zorlama krallar, İran Şahı ile birlikte Sovyet tehdidine karşı ABD ile uyumlu çalıştıkları için de Batı tarafından desteklenip koltuklarında kaldılar.  

Bu arada ülkemizde çok bilinmeyen ilginç bir bilgiyi paylaşalım; Irak, 1935’te bağımsızlığının ilan ettiğinde oluşturulan ilk anayasası meclislerinde Türkçe ve Arapça olarak kabul edildi. Anayasalarına göre Türkçe resmi dil olarak kabul ediliyordu. Aslında Türk ve Araplardan oluşan melez bir devletti.

Ancak soğuk savaş devam ederken SSCB, o dönem komünist partinin yöneticiliği kadrosunda bulunan ve sonra 1964 yılında devlet başkanı koltuğuna oturacak olan Leonid Brejnev’in fikir babası olduğu ilerde ‘’Brejnev Doktrini’’  adıyla anılacak olan yeni bir doktrine geçti. Brejnev doktrini SSCB’nin genişlemesini öngörüyordu Gorbaçov’a kadar SSCB devlet başkanlarının uygulamaya devam edeceği bu doktrin Mısır, Türkiye Irak, İran ve Suriye’de komünist veya komünizmle yakın çalışacak hükümetleri iktidara taşımayı hedefliyordu.  Kruschev döneminde yumuşak güç kullanarak daha sonra Brejnev döneminde sert bir şekilde komünizmin yayılmasını amaçlıyordu. Sovyet genişleme politikasına karşılık ABD’de 5 Ocak 1957 tarihinde ‘Eisenhover Doktrini’ni açıkladı. Eisenhover Doktrini,  Ortadoğu ülkelerine askeri ve ekonomik yardımlar yaparak komünizmin yayılmasını engelleme planıydı. Brejnev Doktrinin surda açtığı ilk gedik Mısır’da SSCB kredisiyle inşa edilen Avsan Barajı oldu. Batı’nın kuklası sözde krallar nasıl bir tepki vereceklerini bilemediler.  Türkiye’nin sanayileşme tarihinde dönüm noktası olan Seydişehir alüminyum fabrikası aynı dönemde SSCB desteğiyle açılmıştır. Geçtiğimiz aylarda vefat eden Rus politikacı Jirinovski’nın bu konuda ‘müttefik olduğunuz Batı, sizin kola kutusunu yapmanıza bile izin vermezken biz Seydişehir Aliminyum tesislerini yaptık’ diye sitem etmişliği de vardır.

Konumuza dönecek olursak o tarihte henüz adı konmamış olan Brejnev Doktrini, Irak’ta 14 Temmuz 1958’de bir darbeye sebep oldu.  Kral II. Faysal, prens Abdullah ve Başbakan Nuri es- Said, darbeciler tarafından idam edildi. Cesetleri günlerce sokaklarda gezdirildi. İdam edilen dönemin Irak Başbakanı Nuri es Said yani Nuri Said Paşa Türk kökenli eski bir Osmanlı subayı idi.  Türkiye ile yakın ilişkiler kurmaktan yanaydı.  Darbenin başındaki isim olan Tuğgeneral Abdulkerim Kasım,  ilk iş olarak Ürdün ile 6 ay önce imzalanmış olan Haşimi Arap Federasyonuna son verdi. Ardından da Sovyet genişlemesine karşı cephe konumunda olan ve Türkiye’nin de imzacısı olduğu Bağdat Pakt’ından çekildi. Darbeden sonra dönemin CIA direktörü Allen Dulles Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye’de zincirleme bir reaksiyonla hükümetlerin düşeceği endişelerini Dışişleri Bakanı Eisenhover’a iletmişti.  14 Temmuz darbesinden sonra Irak SSCB ile yakın ilişkiler kurmaya başladı.  Bölgenin bir diğer yapay devleti Suriye’de de1963 yılında ‘8 Mart Devrimi’ olarak adlandırılan bir darbe oldu. (1960 yılında Türkiye de darbe oldu ve 1979 yılında da İran devrimi oldu.) Her iki ülkede de bu darbelerden sonra zamanla azınlık yönetimleri iş başına geldi. Böylece millet olma bilinci de yok edildi.  Nüfusu çoğunlukla Şii olan Irak’ta Sünni Saddam Hüseyin, nüfusu çoğunlukla Sünni olan Suriye’de ise Nusayri Hafız Esad devlet başkanlığı koltuklarına oturdular. Mevcut durum hayatın olağan akışıyla o kadar uyumsuzdu ki Saddam Hüseyin kendini Babil Kralı olarak lanse ediyor. Babil Krallığının mirasına sahip çıkmaya çalışıyordu. Ancak ortada ne yaşayan bir Babilli vardı ne de mevcut halkın Babil ile bir ilgisi. Sırf bu sebeple kabinesinde Babil’i hatırlatacak tek Süryani isim olan Taha Yasin Ramazana Dışişleri Bakanlığı görevi veriyordu. İlginç bir bilgi daha II. Körfez Savaşı sonrası Saddam Hüseyin, bakanları ve Baas partisinin tüm yöneticileri yargılandı ve idam dahil çeşitli cezalara çarptırıldı sadece Taha Yasin Ramazan Papa’nın ricası ile ceza almadı.

Soğuk savaş sonrası Rusya için II. Brejnev dönemi de Putin dönemidir. Ancak ilkinden farklı olarak bu dönemde hem kutuplar hem de ilişkiler eskisi kadar açık ve net değil. Çok kutuplu bu dönemde Putin Suriye ve Irak’a el attı. Dünya düzeninden dışlanmış Batı tarafından misyonu tamamlanmış Saddam Hüseyin’e sahip çıktı. Hatta Saddam sonrası bile İran destekli Şii gruplarla ırak’ta söz sahibi oldu. Koltuğu çok sağlam olmayan Esad hanedanlığı da Suriye iç savaşına kadar dengeli bir politika takip etmeye çalışıyordu ancak 2011’den sonra Putin’in atanmış bir valisi konumunda.  Günümüzdeki meselelerin çözümsüz kalmasının başka bir sebebi de çok kutuplu bu bölgede çıkarların aidiyetinizle çakışmasıdır. Batı ile ittifak halinde olan NATO üyesi Türkiye, Suriye ve ırakta Batı tarafından engellenirken Batının muhalifi olan İran, Suriye ve Irak politikalarında Batı ile uyumludur. Daha doğrusu uyumlu idi. Bu güne kadar uyum içerisinde narkoz ile hayatta tuttukları Irak Devleti üzerinde artık anlaşamıyorlar. Bu güne kadarki uyumu şöyle örnekleyelim; IŞID, Bağdat üzerine yürürken birçok paramiliter yapı inşa edildi. İran tarafından kurulan ve desteklenen Kasım Süleymani’ye bağlı olan Haşdi Şabi, IŞID ile mücadelede takdir edilip meşruiyet kazanırken (ki şu anda Irak’ı yönetiyor) Iraklı Türkmenler tarafından kurulan ve IŞID ile mücadele eden Haşdi vatani, Irak Devleti ve Batı tarafından düşman veya terörist ilan ediliyor. ABD operasyon yapıp Saddam’ı indiriyor. Ama sonra yönetimi İran’a bırakıp çekiliyor. 2003’ten beri Irak’ı fiili olarak İran tarafından atanan kukla yöneticiler idare ediyordu. Ancak bugün Sadr grubunun çağrısıyla başlayan eylemler gösteriyor ki denge değişti.

Seçimlerde en yüksek oyu alan Mukteda es Sadr 329 sandalyeli mecliste 73 milletvekili çıkarttı. Buna karşılık İran yanlılarının oluşturduğu, başını eski Başbakan Nuri el Maliki’nin çektiği koalisyon grubu 17 milletvekili çıkartabildi. İran yanlısı koalisyon grubunun seçimlere yaptığı itiraz da kabul edilmeyince Sadr grubunu, Kürt ve Sünni Arap muhaliflerle birlikte İran’ı dışlayacak bir hükümet kuracakları iddiasıyla engellemeye çalıştılar. İnanması güç ama bunu açıkça deklare ettiler. Bağımsız bir ülkenin eski başbakanı başka bir bağımsız ülkenin çıkarları için kendi halkını veya yıllarca başbakanlığını yaptığı ülkesini suçladı.  İran destekli Şii koalisyonu Irak’ta hükümetin kurulması için ilk adım olan Kuzey Irak Federal Kürt Bölgesi Başkanının seçilmesini engelledi.  Mukteda es Sadr da tepki olarak kendi milletvekillerine meclisi terk etmesi çağrısında bulundu. Sadr grubunun hükümet kurması engellenince onlar da tüm siyasi, bürokratik sistemi felç ettiler. Bu durumda İran’dan kurtulma devriminin kalan son ayağı sokak eylemleri de Sadr’ın bizzat çağrısıyla başladı. Sadr yanlıları barışçıl bir şekilde oturma eylemlerine başladılar. Eş zamanlı olarak ta Irak’lı Türkmenler anadilde eğitimin engellenmesi sebebiyle sokaklara çıktılar. Silahlı gücü ve halk desteği olan Mukteda es Sadr yıllardır Irak devletinin ensesine yapışmış olan İran’ı söküp atıyor.  Sadr grubu ve başını eski başbakan Nuri el Maliki’nin çektiği İran destekli Şii koalisyonu arasındaki yeni değil. Eski Başbakan Maliki, Sadr grubunun Mehdi Ordusu adındaki birliklerini silahsızlandırmaya çalışmıştı ama o dönem ülkenin üçte biri IŞID tarafından işgal edilince Sadr, Barış Tugayları isimli yeni birliklerini kurdu ve güçlendirdi. Sadr, zaman zaman Batı ile uyumlu olarak Irak’ı İran’ın uydu devletine çevren Şii koalisyon grubuna karşı da sesini yükseltti.   Bu süreçte Irak’ın mevcut yönetimi Türkiye’yi oyun dışı bırakmak için Zaho (kürt bölgesi) ya düzenlenen ve 2’si çocuk 9 kişinin öldüğü saldırıyı Türkiye üzerine yıkmaya çalıştı. Türkiye hemen reddetti ve adres olarak PKK’yı gösterdi.  Saldırı sonrası Irak’ta bir günlük yas ilan edildi, beyaz saraydan Almanya’ya kadar ilgili ilgisiz herkes Türkiye’yi suçlayan açıklamalar yaptı. Irak, Ankara’daki maslahatgüzarını geri çağırdı. Bağdat Türk Büyükelçiliği önünde protesto gösterileri düzenlendi ve tüm dünyaya canlı yayınlandı. Yurtiçinde de hemen HDP açıklama yaptı ve ‘bu olay 2. Roboskidir’ dedi. Buna karşın Dışişleri Bakanımız sakin bir üslupla suçlamaları reddetti ve gelin birlikte araştıralım dedi.

Tüm bu gelişmelerden anladığımız üzere Irak’ta batı İran ittifakı artık sona ermiştir. Rusya, Ukrayna bataklığında boğulurken, İran Batı çıkar ortaklığı yıkılmışken bölge Türkiye’nin iradesiyle yeniden şekillenecektir. Bugünkü gaz sıkışmasının arkasında bu yeni yapılanma öncesi Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu azaltma telaşı ve muhtemel bir askeri operasyonu engelleme çabası vardır ancak Türkiye doğru adımları kararlı bir şekilde atmaktadır. Çünkü herkes çok iyi biliyor ki Türk ordusu girdiği bölgeden çıkarken arkasında devlet bırakır. (örnek KKTC)  Türk ordusu revizyonisttir, kurucu ordudur. Bugün syces-picot mantığıyla kurulmuş olan ve çoktan miadını doldurmuş bu yapay devletler üzerinde tarihi kültürel bağları ve akrabalık ilişkileri sebebiyle en çok söz sahibi olan ülke Türkiye’dir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir