Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Mart 19, 2024

“Dindar Ahlaksız; Dinsiz Ahlaklı Olabiliyor” Söylemi

Bu mesele günümüzün can alıcı meselelerinden bir tanesi. Neden diye sorulursa, buna cevap olarak belki gerçek belki algıdır, bilemiyorum dindarım diyenlerde ahlaksızlaşmanın artması gösterilmekte… Hatta o kadar ki bu durum ateist olmaya veya deistleşmeye malzeme kılınmakta…

Burada ciddi karıştırmaların yapıldığı kanaatindeyim. Sırasıyla gitmek gerekirse şunları diyebilirim:

1. Değerler ile ahlak karıştırılıyor. Ahlakın kaynağı nedir diye sorulursa “değerlerdir” diye cevap verilebilir. Peki değerlerin kaynağı nedir? Düğüm noktası soru budur. Aşağıda buna değineceğim. Devam edelim: Değerler ahlakın kendisi değil kaynağıdır. Zira değerler insanın olduğu yerde hazır olarak vardır. İnsan bunları sosyal veya kültürel olarak icat etmemiştir, edemez de… Nerede bir insan gerçekliği varsa değerler otomatik olarak oraya iner. Siz bunu değerlerin fıtri olduğu şeklinde ifade edebilirsiniz. Ahlaka gelince, o bir tercih meselesidir. Bir yerde tercih varsa ahlak tezahür eder demektir. Değerler ise bir tercih meselesi değildir. Onlar özümüze, yaratılışımıza, fıtratımıza kodlanmıştır. Ahlak değerlerin tercih ile amele dönüşmesidir. Ahlak ile amel iç içedir. Amele, davranışa dönüşmeyen ahlak, ahlak değildir. Ve ahlakın ortaya çıkabilmesi için muhakkak kişilerin ve olayların olması gerekmektedir. Ama değerlerin varlığı için bir olayın yaşanması gerekmez. (Tabii imtihan sırrı gereği bu değerler boşuna değil. Murad-ı ilahi gereği bir şekilde muhakkak varlıkta zuhur ederler) Örnek verelim:

Doğruluk

Adalet

Merhamet

Bunlar değerlerdir. Bu değerler soyuttur, manevidir, metafiziktir. Bir kişiye de bağlı değildir. Bir topluma da bağlı değillerdir. Evrenseldirler. Bu değerler tercih ile amele dönüştüğünde ahlak adına alırlar:

Doğru dürüst (kişi)

Adil (kişi)

Merhametli (kişi)

Kısaca doğruluk değer; doğru olmak ise ahlaktır. Adalet değer adil olmak ise ahlaktır. Merhamet değer merhametli olmak ise ahlaktır.

Bunun sonucu şudur: Değerler ancak “din” ile kaim olur. “Din” varsa değerler var olabilir. “Din”siz, değerler var olamaz. “Din”siz, değerlerin bir izahını yapmak da mümkün değildir. Burada “din”den kasıt detayları olan şeriat değil, varlığa esma-ı hüsna’sı ile tecelli eden Allah’ın kendisidir. Esma-ı hüsna değerlerin varlığının ta kendisidir. Demek ki değerlerin kaynağı Allah’tır; başkası da düşünülemez. Öyleyse şunu demek durumundayız:

“Din”siz ahlak -zor olsa da- mümkündür, olabilir (ki aşağıda bunu da ayrıca inceleyeceğiz) ama “din”siz değerler asla var olamaz. Zira dindar güzel değerleri tercih etmeyerek ahlaksız davranabilir; dinsiz ise güzel değerleri tercih ederek ahlaklı olabilir. Burada dinsizin düşünmesi gereken şey ahlaklı davrandığında bile neye göre ahlaklı davrandığının farkında olmasıdır. İşte ateistin aslında farkında olmadığı budur. Şu veya bu sebeple güzel değerleri tercih ettiğinde bile bu değerlerin farkında değildir; bu değerlerin kaynağının farkında değildir. Ateistin değerleri yaratması, icat etmesi, sonradan oluşturması mümkün değildir. Sadece var olanları harekete geçirmesi, tercih etmesi ve eyleme dönüştürmesi mümkündür.

2. Ateist ahlaklı olabilir, dedik. Ortada değerler var, bunlardan güzel olanı seçip ahlaklı davranabilir. Burada da karıştırılan ya da ihmal edilen bazı noktalar var. Ahlaklı olmak şekilsel olarak bazı değerleri davranış haline getirmek midir? Örneğin, kişi birine yardım ediyor. Görünüşte bu ahlaki bir davranıştır. Ancak bu yardımı kendini beğenmek veya övülmek ya da bir başka menfaat için yahut kendisi yardıma muhtaç olduğunda kendisine yardım edilsin diye yapıyor. Bunu bilmemiz çoğu kere mümkün değil. Dahası kurumsallaşmış dev ilaç sanayi… Dahası insanlar rahat etsinler diye icat edilen dev teknolojiler… Bunlar görünürde insanlığa fayda temin ediyor. Peki bu yapılanlar ahlaki midir? Biz biliyoruz ki bunun arkasında para kazanmak var, Batı merkezcilik var, sömürmek var, insanlığı kendine muhtaç bırakmak var. Böyle olduğunda kişi veya kurumlar için ahlaki davranıyorlar diyebilir miyiz? Herhalde ahlaki davranmış olmazlar. Bir davranışın ahlaki olabilmesi için evrensel bir ilkeye bağlanması gerekiyor. Bu ilke nedir? Bu ilke para, fayda veya mutluluk olabilir mi? Yahut ateistin iddia ettiği gibi “ben”lik veya “toplumsal kabuller” olabilir mi? Bunlar değişkenlik arz edeceğinden dolayı evrensel olamazlar; evrensel olamadıkları için de ahlâkın bağlanabileceği bir ilke sayılamazlar. Burada ahlakı evrenselleştiren tek ilke Allah’tır, Allah’ın rızasıdır. Bir müslümanın dahi Allah’ın rızasını gözetmeden ortaya koyacağı bir davranış ahlaki olmayacaktır. Demek ki Müslüman dahi bir davranış ortaya koyarken Allah’ın rızasını değil de başka şeyleri kast ederse yaptığı ahlaki değildir. Müslümanın bu yaptığı dahi ahlaki olmadığında ateistin yaptığı ahlaki nasıl kabul edilecektir?! Görünürde ahlaki davranmak ahlaklı olmak değildir.

O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Ateist ahlaklı olabilir diyorsak bu halis ahlaklı olduğu anlamında değildir. Görünürde ahlaklı olabileceği anlamındadır. İşte tam bu noktada Müslümanları üçe ayırırsak mesele netleşir:

Halisane yani sırf Allah için ahlaklı olanlar,

Riya, menfaat, fayda ve benzeri düşüncelerle görünürde ahlaki davrananlar,

Katıksız ahlaksızlık yapanlar.

Burada gerçek anlamıyla ahlaki davrananlar ilk sıradaki insanlardır. Diğerleri ya görünürde ahlaklıdır ya da ahlaksızdır. Sonuçta ikisi de ahlaki davranmamıştır. Ateistin ilk anlamıyla ahlaklı olması mümkün olmadığına göre sonuçta o da ya görünürde ahlaklıdır ya da ahlaksızdır. Böyle olduğunda ise ateist gerçek anlamda ahlaklı davranmış olmaz.

Geriye şöyle bir sorun kalır: Ateist, yine de hiçbir beklenti içine girmeksizin, içinden herhangi bir farklı düşünce geçirmeksizin salt iyilik yapabilir ve ahlaki davranabilir. Şayet böyle bir şey varsa burada dinin etkisi söz konusudur.  Şu veya bu sebeple dinin taklidi söz konusudur. Bunun başka türlü izahı mümkün değildir. Şu örnek üzerinden bunu açıklamam gerekirse: Örneğin Batı kendi değerlerini evrenselleştirmek istemiştir. Aslında bu dini değerlerin taklidinden başka bir şey değildir. Din kendini evrensel olarak sunar. Batı dinin evrenselliği yerine kendi seküler değerlerinin evrenselliğini koymuştur. Bu dini taklit veya dinden rol çalma yahut dinden etkilenmedir. İşte ateist de dediğimiz düşüncelerle hareket ederse muhtemelen kültürel olarak dinin onun üzerinden bir etkisi söz konusudur. Ateist haksız yere adam öldürmeyi kötü görüyorsa, salt vicdanından dolayı değil, asırlardır birike gelen dinin toplumu etkilemesi ve yönlendirmesinin de bir sonucudur. Ateist, tecavüzü kötü görüyorsa salt vicdanından dolayı değil, asırlardır birike gelen dinin toplumu etkilemesi ve yönlendirmesinin de bir sonucudur. İnsanlığın dinden kaynaklı bu birikimi olmasa bugün kötü görülen şeylerin hemen yarın iyi görülmesinin önünde hiçbir engel olmaz.

Selam ve dua ile.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir