Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Çağdaş İnanç İlmihali(m)

1. “Yetiş ey gavs, medet ey gavs!” gibi ifadelerle yakarışta bulunmak hiç hoş değildir. Sahabe döneminde böyle ifadeler görülmemiştir. Ancak “Allah’ım falanın hürmetine senden isterim” demek caizdir. (Zorunlu değil) yapacaksak dilimizi buna alıştırmalıyız. Bunun hadisten delilleri vardır.

2. Şefaat haktır. Allah’ın izniyle, izin verdikleri yoluyla gerçekleşecektir. Melekler ve Hz. Peygamber bu izin verilenler içindedir. Hadislerde genel olarak başka izin verilecek olanlar da vurgulanmaktadır. Ama bunlar içerisinde falan şeyh, falan mürşit, falan alim diyebileceğimiz hiç kimse yoktur. Bunları ahirette belirleyecek olan Allah’tır.

3. Rabıta şirk değildir, ancak ibadet de değildir. Rabıtayı ibadet olarak telakki etmek bid’attır. Rabıtayı nefis terbiye metodu olarak uygulamak ise güzel bir şeydir. Daha genel olarak söylersek tasavvuf şirk değildir. Tasavvuf en genel anlamıyla Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak olduğundan çok güzel bir şeydir. Tarih içerisinde suistimaller, yanlış yorumlar, yanlış anlayışlar ortaya çıkabilmiştir. Bunlar da zaten her zaman tartışma konusu olmuştur.

4. Bir mürşit, müridinin kalbinden geçenleri bilmez, ancak sezebilir. Mürşitler altın sarrafları gibi insan sarrafıdırlar. Dolayısıyla sezmek başka bilmek başkadır. Bununla birlikte keramet kabilinden nadir bilme olayları da gerçekleşebilir. Ancak sistematik bir itikat olarak mürşit her zaman müridinin kalbinden geçenleri bilir demek mümkün değildir.

5. Kabir ziyareti güzeldir. Kabirde Kur’an okunabileceği gibi evde de Kur’an okunup ölülerin ruhuna hediye etmek caizdir. Ölülerin ruhuna Kur’an okuyup onun sevabını hediye etmek dua etmek gibidir. Nasıl ki dua ederiz ama onun kabulü kesin olmayıp Allah’a aitse, ölülerin ruhuna Kur’an okumak da böyle bir şeydir. Biz bu sevabı ölülerin ruhlarına ulaştırmasını Allah’tan dileriz, ama buna kesin itikat etmeyiz, sonucu Allah’a havale ederiz.

6. Keramet haktır. Ancak kulaktan kulağa uydurulan pek çok keramette vardır. Hiç kimse bunlara inanmak zorunda değildir, ama kerametin varlığı bir gerçektir. “Keramet göstermek” tabiri yanlıştır. Peygamber mucize gösterir, ama mürşit keramet göstermez. Çoğu kere o farkında olmadan keramet onda zuhur eder. Şöyle diyebiliriz: Mucize izhar edilir; keramet ise zuhur eder.

7. İlham bir gerçekliktir. Allah Hz. Musa’nın annesine Hz. Meryem’e, Hz İsa’nın havarilerine ilham etmiştir. İlham insani bir gerçekliktir. Ancak takdir edilir ki, onunla nesnel diyebileceğimiz bir ilim vaki olmaz. Kişiler için önemli olabilir, ama başkalarını bağlayıcı değildir.

8. Mezhepler, önemli bir ihtiyaçtır ve zenginliktir. Mezhepler din değil, ama dinidir. Zira mezhep demek bir usul ile Kur’an ve sünnete dayanmak demektir. Bu durumda mezhep dinin kendisi değil, dine dayanan içtihatlardır. İçtihatların, dolayısıyla mezheplerin bu anlamda dini bir değeri vardır.

9. Taklit, haram değildir; hatta avam için vaciptir de denilebilir.  Avam, ölmüş insanların mezhebine de tabi olabilir, yaşadığı çağın alimlerine sorarak da dinini yaşayabilir.

10. Her sonradan ortaya çıkan şey bid’at değildir. Bid’at, dinde olmadığı halde sanki Hz. Peygamber koymuşçasına ibadet ve sevap kastıyla bir şey yapmaktır. Böyle bir kasıt olmaksızın yapılan şeyler bid’at olmaz. Mesela mevlit kandili. Mevlit kandili Kur’an okumak sohbet dua ve şiirden müteşekkildir. Mevlit kandilini sünnet telakki etmeksizin uygulamak bid’at değil, dahası güzel bir şeydir. Zira içinde şer’i naslarda karşılığı olan hususlar icra edilmektedir. Bir de her güzel şeyin sünnette olması gerekmemektedir. Allah Resulünün ifadesiyle ümmet güzel sünnetler de, yani uygulamalar da ortaya koyabilir.

11. Bir uygulamanın kaynağı zayıf hadis ise buna bid’at demek mümkün olmaz. Şayet çok zayıf ya da uydurma ise öyle bir uygulamaya bid’at denilebilir.

12. Sahabenin hepsi saygı ve hürmete layıktır. Ancak bu onların masum olduğu anlamına gelmez. Yanlış yaptıkları da olmuştur. Siyasetlerinde eleştirilecek noktalar da elbette bulunabilir. Ancak bu durumu onların adil olmadıkları, dini bozabilecekleri noktasına taşımamak gerekir.

13. Ehli sünnet, Peygamber ve sahabenin yolunu en güzel şekilde temsil etmektir. Mümkün olabildiği kadar tekfirden kaçınarak kuşatıcı olmaya çalışmaktır. Ehli sünnet dinin bizatihi kendisi değil, dini en güzel temsil etmek demektir. Onun için bir kimse ehl-i sünnet değilse kafir olur anlamına gelmez. Ehli sünnetin zıttı ehli küfür değil ehli bidattır.

14. Sıfatlar konusuna gelince sıfatları te’vil etmek de keyfiyet belirtmeksizin tevil etmemek de mümkündür.  Ancak başka kültürlerle karşılaşıldığında, akli bir takım tartışmalara girildiğinde tevil yöntemini tercih etmek daha isabetli olabilir. Te’vil dilsel bir imkana dayanmaktadır. Yeri geldiğinde bunu kullanmak güzeldir.

Şimdilik bunlar. İhtiyaç olursa başka hususları da ekleyebiliriz.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir