Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 23, 2024

İzlanda’ya Dair

Benim için hiçbir bilimsel araştırma ya da  akademik amacın olmadığı, kişisel bir geziydi. Ucuza uçak bileti görünce almış, sonrasında ise İzlanda’ya inene kadar gözümde büyüyen, gerek zamanlama gerekse diğer masraflar için almasam daha iyiymiş dediğim bir seyahatti. Ama iyi ki gaza gelip bilet almışım.

Aslında İzlanda maceram 15-20 öncesine dayanıyor. Üniversite mail sisteminden  İzlanda’dan Erasmus kapsamından partner arayan birinin maili gelmişti. Ben de, volkanlar ve buzullarıyla  tam da İzlanda’yı temsil eden yarısı buz yarısı ateş olan melek minyatürünü göndererek ateş ve buz kültürü  ile ilgili proje önermiştim. Karşı taraf da çok istekli olsa da  sonuçta gerçekleşmemişti.  Kısmet bugüne imiş.

İzlanda toplamda 350.000 civarında nüfusu, yani yaşadığım şehir olan Isparta nüfusu kadar bir ülke. Isparta’ya haftada, sadece İstanbul’a ve  sadece 4  uçak seferi varken, hatta  o bile yeterli talep görmezken, İzlanda’nın başkenti Reykjavik de biri iç hatlar biri dış hatlar olmak üzere,  vızır vızır işleyen birbirinden uzak  iki havaalanı var.  Sadece 350 bin nüfuslu, yani Isparta kadar olan ülkenin diğer  şehirlerinde irili ufaklı 100’e yakın havaalanı varmış.

Şuan Nisan ayı ortaları olmasına rağmen güneş saat 5:30 da doğuyor 9:20 de batıyor. Yani gün bir türlü bitmiyor.

İzlanda’nın  Kuzey tarafları bilmiyorum ama güney kısmından gördüğüm kadarıyla, arada vadiler olsa da genelde dağlardan oluşan, taşlık, ot haricinde başka bir şeyin yetişmediği bir toprağa sahip. Rehber sadece güneyde birkaç yerde tarım yapılabildiğini söyledi. Ben de geçerken sadece  birkaç köyde ekili tarlalar görmüştüm. Birkaç küçük bölgede  ağaçlandırma nedeniyle ağaç gördüm. Her yerden su fışkırıyor. Hatta tarım yapılan yerlerde, tarlaların etrafına derin kanallar açıp toprağın suyunu tahliye etmeye çalışıyorlar. Bazı yerlerde toprağı jeotermal su ile ısıtıp seracılık yapılıyormuş. Su  bol olunca vadilerde bol miktarda ot yetişiyor. Buna karşılık hayvancılık da öyle yaygın değil. Nüfus az olunca  araziler bomboş haliyle. En temel geçim kaynağı balıkçılık ve buna bağlı endüstri imiş.

Turizm de en önemli gelirlerinde biri. Turizm içişini çok profesyonel yapıyorlar. Katıldığım bir turda bunu çok güzel tecrübe ettim. En küçük değeri bile turizme kazandırmışlar. Aslında çok fazla Turizm alternatifi yok ama olan kısıtlı güzellikleri mükemmel şekilde değerlendirip bu işten çok ciddi para kazanıyorlar. Kaldığım kapsül otelde kendimi kaptan Spark’ın uzay gemisinde gibi hissettim.

Nerdeyse hiçbir şeyin yetiştirilemediği topraklarda zengin, medeni bir toplum oluşturulmuş. Hayat bize göre burada  çok pahalı. İngiltere ile yarışıyor hatta daha da pahalı diyebilirim. 1 tl 9 izlanda kronu ama, küçücük bir anahtarlık alayım dedim 1000 kron, yaklaşık 110 tl. Bir elma 180 kron, yani 20 tl.

Yollar, sokaklar, caddeler kaldırımlar ve yaya geçitleri çok düzenli ve bakımlı. Araçlarda genelde çivili lastikler kullanıyorlar. Marketlerde, dükkanlarda, alışveriş yerlerinde naylon poşet görmedim, kağıt torbalar kullanıyorlar. O nedenle çevrede hiç poşet görmüyorsunuz.

İnsanları çok nazik. Bir mağazanın kapısından  çıkarken 5-6 yaşlarında çok hızlıca yanımdan geçti. Ben hiç fark etmedim bile. Anlaşılan kolu hafifçe bana dokunmuş. İlerde anne babası hemen uyardı ve çocuk dönüp gelip benden özür diledi. Ben utandım, halbuki farkında bile değilim. Çocuk terbiyesi açısından benim için güzel örnekti.

Başkent Reykjavik de 3 cami varmış. Reykjavik Grand Masjid en büyükleri imiş. Cami kültürü açısından çok güzel örnek. Caminin içinde mutfak yemek yiyecek yer, kütüphane oturulacak mekan, market toplantı yeri, çalışma ofisi vs. Yani sosyal ortam için her şey düşünülmüş. Çocuklar içerde top oynuyor ve kimse bir şey demiyor. Burada hergün iftar ve sahur yemekleri veriliyor. Yani cami sahura kadar açık. Yemekler harika.  Buradaki Müslümanlar genellikle Ortadoğulu ve Afrikalı göçmenlerden oluşuyor. Tabi yıllar önce gelip vatandaşlık almışlar.

Öğrendiğim kadarıyla dünyanın bir uçunda olan İzlanda bile Ukrayna’dan çok sayıda mülteci kabul etmiş. Görüldüğü kadarıyla Ukrayna’nın mülteci yükünü Avrupa paylaşınca hiç kimseye aşırı yük binmemiş.

Vatanı için ölüme gitmek sadece bize has durum değil. Cami cemaatinden Ömer amcanın anlattığına göre, aslen Ukraynalı olup  burada yaşayan, buranın vatandaşı olan Ukraynalı Müslüman bir aile varmış. Savaş çıkınca baba, eşini ve çocuklarını İzlanda’da bırakıp Ukrayna’ya gitmiş. Ailesine biz gözkulak oluyoruz dedi.

Haliyle soğuk ve yağışlı bir yer. Şansımdan iki gündür hava güneşli. Ancak rehber, bu güneş ve sıcaklık sizi aldatmasın, anormal bir durum. Bu havayı biz ancak yazda görürüz, yoksa bu mevsimde böyle bir hava pek olmaz dedi. Yine rehberin anlatımı ve tavrından anladığım kadarıyla, soğuk bir ülke olsa da insanlar iklim sıcaklığının artmasına ve buzulların erimesine çok üzülüyorlar. Yani sıcaklık artsa da domates yetiştirsek demiyorlar.

İzlandaca diye kendi dilleri varmış ve başkası için öğrenmek çok zormuş. 8-10 yıldır burada yaşayan resepsiyon görevlisi ben hala öğrenebilmiş değilim diyor. Genelde herkes İngilizce biliyor.

Dışardan bakıldığında çok cazip doğa harikaları olsa da, bizim gibi çok farklı iklim ve bitki örtüsüne alışkın birinin, mecbur kalmadıkça uzun süre yaşayabileceği bir yer değil. Çarşısında turistik bölge dışında hiçbir hareketlilik yok. Belirli güzellikleri gördükten sonra artık insan sıkılmaya başlıyor. Hele bir de, bitmeyen, uzun süren gündüz saatlerini göz önüne alırsak…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir