Ukrayna ile Rusya arasında devam etmekte olan savaş gün geçtikçe bana 1939 yılındaki Fin-Rus savaşını anımsatıyor. Dünyada büyük bir kırılmanın kilometre taşı olduğunu düşündüğüm bu savaşın günümüz Ukrayna-Rusya savaşı ile sebepleri, sonuçları ve oluş şekli bakımından birçok benzerlikler taşıdığını düşünüyorum.
Finlandiya, eski adıyla Finlandiya Büyük Prensliği, 1809 yılında İsveç’ten ayrılıp Rusya’ya bağlı özerk bir yönetim olarak yüzyıldan fazla bir süre Rus egemenliği altında yaşadı. 1917 yılında Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesinin akabinde bağımsızlığını ilan ederek Rusya’dan ayrıldı. Bağımsızlığını kazanmasının ardından Finlandiya’da bir de iç savaş patlak verdi. Sovyet devriminden etkilenen ve SSCB ile yakın ilişkide olmak isteyen, Kızıl Ordu ile Nazilerden etkilenen Beyaz Ordu arasında geçen savaşı Beyaz Ordu kazandı ve yönetimi ele aldı. Bu durum Stalin’i oldukça endişelendirdi. Zira Finlandiya sınırıyla o zamanki adıyla Leningrad (St. Petersburg) arasındaki mesafe sadece 32 kilometreydi. Leningrad’ın güvenliği için bu bölgeyi demilitarize edip silahsızlandırmak isteyen Stalin, önce bu bölgeyi Finlilerden kiralamak, sonra da satın almak için girişimlerde bulunsa da bu önerilerin hiçbirisi Fin yönetimi tarafından kabul edilmedi. Finlandiya’nın uzlaşmaz tavrı karşısında Stalin için savaştan başka seçenek kalmamıştı. Daha sonra Finlandiya Devlet Başkanı olacak olan dönemin Genelkurmay Başkanı Carl Gustaf Emil Mannerheim, bu savaşı öngörmüş olacak ki iki ülke arasında saldırmazlık paktı imzalanmasına rağmen bir savunma hattı inşa ettirmişti. ‘Mannerheim Hattı’ olarak bilinen bu hat, II. Dünya Savaşının Majino Hattından sonraki en önemli savunma hattıydı.
Sovyetler Birliği, II. Dünya Savaşı’nın başlamasının ve Almanların Polonya’yı işgalinden iki ay sonra saldırmazlık paktının geçersiz olduğunu deklare edip 30 Kasım 1939’da Finlandiya’ya savaş ilan etmeksizin saldırdı. Literatüre ‘Kış Savaşı’ olarak geçen bu savaşa Kızıl Ordu yaklaşık 750 bin kişilik bir kuvvetle (savaş süresince takviyelerle bu mevcudunun 1 milyona kadar çıktığı düşünülmekte), Finlandiya ise 337 bin kişilik bir kuvvetle (ancak sadece 250 bin tüfekle) katıldı. Savaşın başlangıcında Kızıl Ordu’nun 154 tankına karşı Finlandiya’nın 10 tankı varken savaşın sonunda ise Kızıl ordunun 6541 tank, 1651 zırhlı aracına karşılık Finlandiya’nın İngilizlerden aldığı 32 Vickers tankına silah monte etmesiyle 42 tankı vardı. Bugün Ukrayna’da olduğu gibi Ruslar Finlandiya’ya birden çok cepheden taarruza geçti. Kızıl Ordu’nun ikmal hatlarını keserek Rus birliklerini ikmal olanaklarından yoksun bırakan Finler kısa sürede bu saldırıları durdurdu. 90 bin kadın savaşçıdan oluşan Fin kayakçı birlikleri Kızıl Orduya büyük zayiatlar verdiriyordu. Kızıl Ordu, küçük bir ilçe olan Rautu’yu (bugünkü Sosnovo) ancak savaş ilan ettikten 1 ay sonra 25 Aralık’ta alabildi. İki ülkenin askeri kabiliyetleri arasındaki fark dolayısıyla en fazla 2 haftada biteceğine inanılan savaş 3 ay 1 hafta 5 gün sürdü. Savaşın sonunda Sovyetler Birliği tüm toprak taleplerini karşılamıştı ama yaklaşık 350 bin kişi kayıp vermişlerdi.
Bu savaş sebebiyle Milletler Cemiyetinden atılan SSCB’ye ABD tarafından da havacılık teknolojisi tedarik yasağı getirildi. Bu SSCB’nin havacılık sektörüne büyük darbeydi. Sovyetler Birliği için diğer bir olumsuz sonucu Kızıl Ordu’nun zayıflığının onaylanması oldu. Konvansiyonel bir savaşta Kızıl Ordu’nun lojistik destek sağlamakta başarısız olduğu görüldü. En önemli sonucu ise Almanlarda tüm zafiyetleri ortaya çıkan Kızıl Ordu’ya karşı savaşma fikri oluştu.
Tıpkı Fin-Rus savaşında olduğu gibi Rusya’nın Ukrayna işgali için de tarafların kuvvet farklarına bakarak Ukrayna’nın çok kısa sürede teslim olacağı algısı oluşsa da bugün savaşın başlamasının üzerinden bir aydan fazla süre geçmiş durumda. Yedek askerlerini zorla sözleşme imzalatarak savaşa gönderen Rusya, Karadeniz kıyısındaki küçük bir şehir olan Maripol’ü bile alamadı. Hatta Rusya’nın Donetsk-Luhansk’ta mevzi kaybedip geri çekildiğine dair haberler bile var. Rusya, yaklaşık 10 yıl süren Afganistan işgalindeki toplam asker kaybı kadar Ukrayna’da bir ayda kayıp verdi. Rus ordusunun operasyona katılan birliklerinin yaklaşık 1/6’sı savaş dışı kaldı. Hava unsurlarını neredeyse hiç kullanamadı. Onlarca helikopteri daha havalanmadan pistte imha olurken yüzlerce tank ve zırhlı araç yollarda imha edildi. Lojistik destek sağlayamadığı için yakıtı bitip terk edilen araçlar Ukraynalıların eline geçti. Hatta öyle ki terk edilen Rus tanklarını traktörlerle çekip götüren Ukrayna çiftçileri artık neredeyse bir tank tugayına sahip oldu. Böylelikle Rusların askeri zafiyetleri tekrar ortaya döküldü. Aslında Esed’in davetiyle Suriye’ye müdahale ettiğinde de bir kısmı açığa çıkmıştı. Ukrayna biraz da bunun pratiğe dökülmüş hali oldu.
Rus ekonomisi benzeri görülmemiş yaptırımlar sebebiyle çok zorda. Ayrıca Rusya savaşta ölen asker sayısından çok savaş karşıtı vatandaşını kendi ülkesinde hapse atmak zorunda kaldı. Nihayetinde Ukrayna’da savaş öncesi taleplerini karşılasa bile dünyanın en büyük 2. Ordusu olan Rus ordusu caydırıcılığını yitirmiş oldu.
Bu durum aslında bölgede Rusya ile anlaşmazlıkları, rahatsızlıkları bulunan ülkelerin tamamını kafasını kaldırmaya teşvik etti. Özbekistan Dış İşleri Bakanı geçtiğimiz hafta Donetsk ve Luhansk sözde halk cumhuriyetlerini tanımadığını, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu açıklarken Kazakistan ise Putin’in asker gönderme talebini reddetti. Polonya Cumhurbaşkanı sosyal medyadan ‘Rusya, Suriye’den birliklerini çekiyor, Türkiye için bu bir sinyal’ diye paylaşım yaptı. Bir adım sonrasında da bu devletlerin tamamı kendi hedeflerini realize etme kaygısında olacaktır. Türkiye de aynı şekilde hedeflerini realize etmeye çalışarak, Suriye’de alan açmayı ve Batı ittifakı ile pazarlık yaparak 12 adaları çözmeyi isteyecektir. Nihayetinde Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak isteyecektir.
‘Putin’i kızdırmayalım’ tezi çöktü…
Mevcut duruma dönecek olursak Türkiye II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi tarafsız bir konumda kalmaya gayret ediyor ama II. Dünya savaşından sonra Stalin, tarafsız olan Türkiye’den de toprak talebinde bulundu, boğazlar üzerinde hak talep etti. Aynı şekilde İran II. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını ilan etmesine rağmen savaş devam ederken kuzeyden Sovyetler, güneyden de İngilizler tarafından işgal edildi. Hatta Sovyetler savaş sonrasında da ülkeyi terk etmeyerek ayrılıkçı Kürt hareketlerini destekledi. Bunun sonucunda da 1946 yılında tarafsız İran topraklarında Mahabad Cumhuriyeti adında bir Kürt devleti kuruldu.1947 yılında Sovyetlerin İran’dan çekilmesiyle İran bu devletin varlığını sonlandırdı. (O dönemde Mahabad Cumhuriyeti’nin Savaş Bakanı da Mesud Barzani’nin babası olan Mustafa Barzani idi). Bu sebeple ‘tarafsız kalmalıyız’, ‘en iyisi tarafsızlık’, ‘sakın Putin’i kızdırmayalım’ tezlerinin pratikte karşılığı yoktur. Batı’nın vekaletiyle Ukrayna ile Rusya arasında gerçekleşen bu savaşta kimse tarafsızlığa saygı duymayacaktır. Esasen Rusya Ukrayna arasında diplomatik bir çözümün, taraflardan birinin hedeflerine ulaşmadan mümkün olamayacağını tüm dünya gibi biz de biliyoruz ancak bu arabuluculuk çabamız oldukça önemli ve bizim için bu çabanın bir sebebi var.
Türkiye, Türki Cumhuriyetlerine şemsiye olmalı…
Biz biraz da milliyetçi bir bakış açısıyla bu savaşa ve sonuçlarına Rusya’nın hinterlandındaki ülkelerin bağımsızlıkları olarak okuyoruz. Buradan yaptığımız çıkarımla da Türk dünyası üzerinden Rusya’nın gölgesi kalkacak diyoruz. Ancak Rusya’nın bu kadar hızlı kaybetmesi bu hinterlanda sahip olmak isteyen diğer bir bölgesel güç olan Çin’in de iştahını kabartacaktır. 1939 yılında Fin savaşı başladığında Nazi Almanya’sı ile SSCB arasında saldırmazlık paktı ve ittifak vardı ama 22 Haziran 1941’de Almanya Rusya’ya savaş ilan etti. Bu günkü duruma bakarak Rusya ve Çin arasında sağlam bir ittifak var diye düşünmek bu açıdan hata olur. Ayrıca Çin’in bu bölgedeki nüfuzunu sadece askeri operasyonlarla artırmaya çalışacağını düşünmek de hata olur. Bunu yapabilmesi için elinde birçok enstrüman var. Ekonomik olarak, yüksek oranda Çin’den bu ülkelere göçler sağlayarak, Bu ülkeleri borçlandırarak da bu hedeflerine ulaşabilir. Hatırlatmak isterim ki Çin Ukrayna’da çok büyük araziler kiralamıştı ve tarım yapıyordu. Çin’in Ukrayna’da kiraladığı arazilerin büyüklüğü Belçika’nın yüzölçümünden fazlaydı. Bu istikrarsız durumda daha yakınındaki tarım alanlarında egemen olmak istememesi için bir sebep yoktur. Çok yakın zamanda Moğolistan’dan başlayarak bu güne kadar Rus hegemonyasında olan devletlerin tamamı bir güven bunalımına düşecektir, Bu duruma Batı ve Çin çok hazırlıklı görünüyor, Türkiye ise hazırlık evresi bitene kadar kaosu ertelemek için çaba göstermeli. Türkiye’nin burada yapması gereken Rusya beklenen de hızlı düşerken bölgedeki Türk Cumhuriyetlerine bir şemsiye olabilmek. Rusya sonrası boşluğu akrabalık, kültür, dil, din bağlarını kullanarak doldurmak. Bu hedefe ulaşana kadar Rusya’yı ayakta tutabilmek önemli. Freni patlamış bu araçtan herkes atlamışken en azından direksiyonu iki tur çevirip daha kolay bir rotadan daha yavaş yuvarlanmasını sağlamak.