Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Mitoloji ile Kuşatılmış Din, Allah’ın Dini Olabilir Mi?

“Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, onlar: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız” derler. Peki, ya ataları aklının kullanmayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise… (ne olacak halleri?) (2/170)

Mit; insanlık tarihinden itibaren kuşaktan kuşağa yayılan, ancak gerçekte doğru olmayan tanrılar, kahramanlıklar, masallar, öyküler, efsaneler ve kültürel değerlerin adıdır. Mitler üzerinde yapılan çalışmalara da mitoloji denir. Kutsallaştırılıp dinleştirilen her bir mit, aynı zamanda doğaüstü gücü ve etkisi olduğuna inanılan fetiştir, birer puttur.

Erken çağlardan itibaren her toplumun kendine özgü kültürleri, yaşam tarzı ve mitleri vardır. 610 yılında başlayan İslami hareket, zamanla pek çok toplumun dikkatini çekti ve Müslüman olmalarını sağladı. Müslüman olan toplumlar, genellikle kültürlerini, yaşam tarzlarını ve mitlerini de İslama taşıdılar. Böylece kısa zamanda İslam dini, yabancı/batıl mitolojinin etkisine girdi ve zamanla özünü ve saflığını kaybederek karma bir din haline getirildi.

Müslüman olmuş toplulukların, bütünüyle kendi kültürlerini terk etmeleri elbette beklenemez; ancak İslamın akidesine, ahlak ve ibadet yapısına aykırı olan her türlü mitolojinin terk edilmesi zorunludur. İslama aykırı olan mitolojinin İslamın boyasıyla boyanıp dinleştirilmesi asla kabul edilemez.

Bu makalede akideye taalluk eden mitoloji üzerinde duracağız. İbadet ve diğer konulardaki mitolojiyi başka bir yazıda ele alacağız.

Mitoloji örneklerine geçmeden önce belirtmek isterim ki Kur’an’ın indiği toplum, atalarından devraldıkları mitolojiye sahipti. Dolayısıyla Kur’an, muhataplarının anladığı bir dille inmiş ve o çağın aklına hitap etmiştir. Binaaenaleyh her çağın Müslümanı, Kur’an’ı kendi diliyle ve aklıyla okumakla mükelleftir. Kur’an’ı 21. Asrın dili, aklı ve bilimi ile okumadığımız takdirde, ne cin ve şeytan tasavvurunu, ne dabbe ve yecüc-mecüc efsanesini, ne kölelik-cariyelik statüsünü, ne kıssa ve mesel hikayelerini, ne de ayetleri/mucizeleri doğru anlayamayız.

Şimdi, İslama mal edilmiş ve İslamın akidesini bozmuş olan o mitolojiden ve fetişten örnekler vererek konuya açıklık getirelim.

1. Kur’an’ı maksadı dışında okumak:

Tarih boyunca, farklı kültürlerin ve mitolojilerin etkisinde kalanlar, Kur’an’ı maksadı ve gereği gibi okumayarak falcılık, büyücülük, nazarcılık, muskacılık malzemesi olarak kullandılar. Sadece onunla yetinmeyip ölülere meze yapıp, ruhlara hediye olarak gönderdiler ve sonuçta Kur’an’ı yarı mitolojik bir kitaba dönüştürdüler.

2. Muhammed as’ı beşer olmaktan çıkartmak:

Kur’an, Muhammed as’ı beşer olarak tanıtmasına rağmen, mitolojinin etkisinde kalanlar, uydurma rivayetlerle onu yarı ilah derecesine çıkardılar.

Dediler ki o ilk ruhtur ve kainat onun hürmetine yaratıldı. Adem henüz toprak ile çamur arasında iken o peygamberdi. Adem tövbe ederken, başını göğe kaldırdığında Allah ile beraber Muhammed ismini gördü ve Muhammed ismini aracı yaparak ancak bağışlandı. Parmağıyla ayı yardı; göklere çıktı. Ölmüş olsa bile aramızda dolaşmakta, aileleriyle görüşmekte ve tasarruflarına devam etmektedir.(!)

3. Şefaat inancı:

Kur’an, şefaat inancının müşriklere ait olduğunu bildirmesine rağmen, zamanla “hadis” adı altında bir takım rivayetlerle İslam inancına dönüştürüldü ve pek çok kimseye şefaat etme yetkisi verildi. Oysa temel ilke olarak, “şefaat sadece Allah’ın hakkıdır ve O’nun yetkileri ve tasarrufu asla kimseyle paylaşılamaz.” (39/44)

4. Mesih-Mehdi inancı:

Kur’an, her insanın ölümlü olduğunu, öldükten sonra son saatin/kıyametin kopmasına kadar geri gelemeyeceğini bildirmesine rağmen, geçmiş toplumların inançlarında zuhuru/gelmesi beklenen Mesih/İsa ve Mehdi inancı, çeşitli rivayet ve efsanelerle İslama taşınarak akideleştirildi. O günden beri halen mesih/isa ve Mehdi beklenmektedir. 

5. Evliya inancı:

Kur’an, iman eden samimi tüm Müslümanların Allah’ın velileri olduğunu bildirmesine rağmen, geçmiş toplumların mitolojilerinden hareketle özel bir “evliya statüsü” çıkartıldı ve bu statüde olanlar, tasarruf sahibi kılındı ve Allah’ın pek çok yetkilerine de kavuşturulmuş oldular.

Bu inancı taşıyanlara göre, evliya istedikleri zaman istedikleri yere uçabilir, gezebilir, başkalarına yardım edebilir, müritlerini uzaktan kontrol edebilir, savaşlara müdahil olabilir, ölmüş olsalar bile mezarlarından çıkıp ailelerini ziyaret edebilir vs.(!)

6. Kabirde azap:

Kur’an, hesap gününü dirilişten sonra, yani “ahiret günü” denilen zaman ve yerde ilan etmesine rağmen, uydurma rivayetlerle Münker ve Nekir adında melekler (!) icat edilerek, “kabirdeki ölü cesetlere hesap sorulur ve azap edilir” inancını getirdiler. Bu yetmezmiş gibi bir de ardından “telkin” denilen kopya muamelesi icat ettiler. Kopya veren hoca ölü cesede, “Rabbim Allah’tır, dinim İslam’dır, nebim Muhammed’dir, kitabım Kur’an’dır” demesini isteyerek, telkinde bulunur. Oysaki Allah, “sen kabirdekilere işittiremezsin” buyurmuştu.

7. Kader inancı:

Kur’an, kaderi Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle kainata verilen düzen/yasa olduğunu bildirmesine rağmen, uydurma rivayetlerle insanın sorumluluğunu ortadan kaldıran ve elini kolunu bağlayan bir günah keçisine dönüştürüldü. Böylece Nebimizin biricik torunu Hüseyin ve beraberindeki 72 kişiyi katledenlerin bir suçu olmayacak; zira “bu katliam, Allah’ın onlar için yazmış olduğu bir kaderdir” denilecekti. (!) Zaten yanlış kader inancında fatura her zaman Allah’a çıkartılır.

8. Miraç inancı:

Kur’an, yanlış ve sahte inanç peşinde olanlardan “getirin delilinizi” diyerek kanıt istemektedir. Miraç inancını Yahudilik ve Zerdüştlükten alarak sahiplenenler, her konuda olduğu gibi, bu konuda da uydurma rivayetlere sığındılar. Halbuki Allah’a hiçbir şekilde mekan ve zaman isnat edilemez. Miraç “manevi yükseliştir” diyenler de bilmelidir ki Resulullah, zaten her vahiy alanda -manevi olarak- Allah’la görüşmekteydi, bir yerlere gitmesine gerek yoktu.

9. Masumiyet ve Sorgulanmazlık inancı:

Kur’an, hiç kimsenin masum olamayacağını, her insanın günah işleyeceğini ve ahirette sorgulanacağını bildirmesine rağmen, kimi insanlar masum ve sorgulamadan kurtulacaklarını öne sürmüşlerdir.

Kur’an, “elçilerden bile hesap sorulacağını” bildirdiği halde, kimi insanlar, uydurma rivayetler üzerinden sorgulanmadan cennetlik ilan edilmiştir. Kimi, “ateş, beni görene ve beni göreni görene dokunmayacaktır” rivayetine itibar ederken, kimileri de falan tarikattan olursanız, sorgusuz cennete girersiniz” demektedirler.

10. Nazar ve cincilik inancı:

Nazar da diğer inançlar gibi mitoloji üzerinden üretilen bir efsanedir. Çoğu insanların inandığı “adamı mezara, deveyi kazana” sokan bir nazar efsanesi doğru değildir. Şayet böyle bir durum olsaydı, yani adamı bir bakışta devirmiş olsaydı, katil hükmünde olurdu.

Yusuf suresinde, Yakup as’ın çocuklarına “ayrı kapılardan girin” tavsiyesi, “nazar değer” endişesi değil, güvenlik için söylenmiştir. Dolayısıyla nazarı engellemek için kullanılan cinler, muskalar, nazar boncuğu, kuru kafa, üfürük ve tükürük gibi malzemeler mitoloji kaynaklıdır.

Cincilik inancı da hakeza mitoloji üzerinden üretilmiştir. İlkel putperest toplumlarda ilk bilim adamları büyücülerdi. O zamanlar kimya yerine simya, astronomi yerine astroloji vardı. Münecimler, cinciler, büyücüler simya ve astroloji gibi asılsız kaynaklardan yararlanarak insanları aldatırlardı. Halen -İslam inancı olarak- cincilerin, büyücülerin, kahinlerin, arrafların, müneccimlerin, cin ve şeytanlarla irtibat halinde oldukları iddia edilerek, hem geçmişe, hem de geleceğe ait bilgiler verildiğine inanılmaktadır.

Daha onlarca örnek vermek mümkündür. Bilinmelidir ki atalarından gördüklerini, Kur’an ve akıl süzgecinden geçirmeden akideleştirip dinleştirmek, dine vurulan en büyük darbedir. İslam dini aklı önceleyen ilkeli bir dindir. Uğur, kumar, şans, talih, kader, nazar, sihir, büyü, muska, tılsım, miraç, şeffat, ruhçuluk, cincilik, mesih, mehdi gibi mitolojik inançları reddederek yerine “kişinin çabasını” ilkeleştirir. (53/39)

Bu ve benzer inançların, geçmiş toplumların mitolojilerinden İslama taşınmış hurafeler olduğu açıktır. Bu mitolojik hurafeler, genellikle “hadis” adı altında –rivayetlerle- dine sokulmuştur. Bu hurafeler, maalesef İslam akidesini öylesine çepeçevre kuşatmış ki temizleyip atmak oldukça zorlaşmıştır. Dolayısıyla tüm inançlarımızı yeniden Kur’an akidesiyle formatlamamız zorunlu hale gelmiştir.

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir