Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Toplumda Allah’ın Dini Yerine “Karma” Dinler Tercih Edilmektedir. Siz Hangi İslam’ı Seçtiniz?

İnsanlık tarihindeki dinlere baktığımızda birbirinden farklı yüzlerce dinin var olduğunu görürüz; ancak Allah’ın kitabına göre dinler tasnife tabi tutulduğunda, hak ve batıl olmak üzere iki çeşit dinin olduğu görülecektir. (9/33)

Kur’an’a göre dinin adı İslam’dır ve sahibi de sadece Allah’tır. İslam adını bizzat Allah vermektedir: “Allah katında din İslam’dır.” (3/19) “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslamı seçtim.” (5/3)

Allah’ın dini olan İslam, bütünüyle vahye dayanan bir disiplindir. Her ne kadar Hıristiyanlık ve Yahudilik kısmen vahye dayanmakta ise de netice itibariyle muharreftir ve kaynak itibariyle “karma” dinlerdir; çünkü bazı ayetlerin kaynağı ilahi, bazılarının kaynağı da beşeridir. Karma olduğunu, yani tahrif edildiğini bizzat Allah bildirmektedir. (2/75, 79)

Bu makalede Batıl dinler üzerinde duracak değiliz; ancak bilmeliyiz ki insanlık tarihi boyunca, hiçbir topluluk dinsiz olmamıştır. Her insan, fıtratına kodlanan bir ruhla, bir ilah ve bir din seçmek zorundadır. Yani insandaki inanç kodları, onu mutlaka bir inanışa götürecektir.

Kainatın yaratılışı, evrendeki mükemmel sistem ve işleyişi üzerinde tefekkür eden her aklı selim insan, hakikati ve mutlak yaratıcıyı (Allah’ı) idrak edecek ve O’na teslim (Müslüman) olacaktır; ancak bu teolojiye uzak ve yabancı kalan kimse,  hakikati ve mutlak yaratıcıyı (Allah’ı) idrak edemeyecek, dolayısıyla kendisine başka bir tanrı ve başka bir din arayışına gidecektir.

Evet, dinin bir yaşam biçimi, hayat tarzı, (örf-adet, gelenek görenek, yönetme-yönetilme, hukuk vs.) olduğu hakikatinden yola çıkarak diyebiliriz ki her bireyin ve her toplumun kendine özgü bir yaşam biçimi (bir dini) vardır. Zaten Kur’an,  din kelimesini sadece Müslümanların inançları için değil, başkalarının inançları için de kullanmaktadır.  (109/6, 48/28, 43/22)

Günümüzde felsefi olarak ateizm, deizm, agnostisizm, nihilizm gibi inançlara sahip olanlar da esasen bir tanrı ve bir dine sahiptirler. İçlerinde “biz hiçbir tanrıya ve hiçbir dine inanmıyoruz” diyenler çıkmış olsa da bu söylemleri hakikat ile bağdaşmaz; zira üstün görüp taptıkları güç, onların ilahı/tanrısıdır. Bu ilah, kendi nefisleri de olabilir, (nefsini, hevasını ilah edineni görmedin mi? 45/23) Aziz bildikleri başka insanlar da olabilir, canlı-cansız başka varlıklar da olabilir. Büyük tehlikelerle karşılaştıklarında, içlerinde sakladıkları “ilahlar” kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Ateistlerin kullandığı söylenen şu ifade, hiç kimsenin tanrısız yaşayamadığının açık kanıtıdır: “hiçbir tanrıya inanmadığımı bir türlü çevreme anlatamadım; fakat Allah şahittir ki ben hiçbir tanrıya inanmıyorum!”

Evet, insanların sorunu dinsizlik değildir; zira her insanın kendine göre bir dini (hayat tarzı) vardır. Sorun, tevhit dinini parçalara bölmeleri ve gruplara ayrılıp birden fazla (karma) dine sahip olmalarıdır. (6/159). Bırakın bütün insanları, Müslüman olduğunu iddia edenlerin önemli bir kısmı, karma bir dine sahiptir. Onun için şu soru önem kazanıyor: Hangi dini ve/ya hangi İslamı seçtiniz?

Elbette Allah katında İslam tektir; birden fazla İslam yoktur. İslam, değişmez evrensel ilkelere sahiptir; ancak İslam, Kur’an’da belirtildiği şekilde anlaşılmadı. Kendilerini Müslüman kabul edenlerin sahip olduğu bilgiye, çevre ve kültüre göre farklı İslam çeşitleri ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu “islam”ların birçoğu maalesef, Kur’an’nın ön gördüğü İslamından uzak, tıpkı Hıristiyan ve Yahudilerin sahip olduğu karma (muharref) dinler mesabesindedir.

Kur’an’ın öğrettiği dinden uzaklaşanlara baktığımızda, kimileri atalarının içtihatlarını (mezheplerini) din edinirken, kimiler de Batı’dan ithal ettikleri kanunları din edinmektedirler.

Yine, kimileri Müslüman olmadan önceki geleneklerini (şaman ve Arap gelenekleri gibi) İslama taşırken, kimileri de “tasavvuf” adı altında Hindistan’dan devşirdikleri mitolojileri İslama taşımıştır.

Diğer taraftan, kimileri modernizm, kimileri tarihselcilik adına Allah’ın önemli ölçüde hükümlerini pay-pas ederken, kimileri de -1400 yıllık tarihte, “İslamcılık” ve gelenek adına, söylenen ve yapılan her ne varsa onları ayıklamadan İslama eklemişlerdir.

Yine kimileri mezhep ve meşreplerini din edinirken, kimileri de İslamı siyasete (yönetime) meze ederek (dini siyasallaştırarak) tahrif etmişlerdir. Netice itibariyle, 1400 yıllık tarihi süreç içerisinde İslam, çeşitli argümanlarla değişime uğramış, tahrif edilmiş ve sonuç itibariyle pek çok “İslam çeşitleri” ortaya çıkmıştır.

Yeryüzüne baktığımızda Arap İslamı, İran İslamı, Afgan İslamı, Hint İslamı, Afrika İslamı, Anadolu İslamı, Doğu İslamı, Batı İslamı gibi bölgelere göre İslam çeşitleri görürüz.

Müslümanların aralarındaki siyasal çatışmalar nedeniyle de Sünni İslam, Emevi İslamı, Şia İslamı, Alevi İslamı, haricilik İslamı, İşit İslamı, Deaş  İslamı, radikal İslam,  saray İslamı,  Rabıtatül İslamiyye (Suud Vahhabiliği) gibi çeşitli akımlar doğmuştur.

Yine, modern İslam, geleneksel İslam, Maturidi İslamı, Eşari İslamı, Hanbeli İslamı, Hadisçi İslam, selefi İslam, resmi-diyanet İslamı, akademik İslam, medrese İslamı, tasavvuf-tekke İslamı, halk İslamı, elit-kent İslamı, kırsal-köy İslamı gibi aşırı yorum ve adrese dayalı İslam çeşitleri bulunmaktadır. Ayrıca her bir cemaatin kendine özgü İslam anlayışları vardır.

Bilindiği gibi, Kur’an’a göre birden fazla İslam yoktur. Sadece Kur’an İslamı vardır. Tabi ki Kur’an İslamını anlamaya çalışırken pek çok farklı yorum ortaya çıkacaktır. Bu yorumlar, Kur’an’ın temel ilkeleri olan tevhit, hak ve adalet, dürüstlük ve sadakat, liyakat ve ehliyet, vicdan ve merhamet, dua ve ibadet, salihat ve hasenat gibi temel ilkeler çerçevesinde yapıldığı sürece sorun olmayacaktır; hatta zenginlik olarak kabul edilecektir.

Diğer taraftan, her toplumun ve her coğrafyanın kendine özgü örf adetleri, gelenek ve görenekleri (kültürü) vardır ve olmalıdır; ancak o kültür, bütünüyle İslami ilkelerle (kurallarla) şekillenmelidir. Aksi takdirde yeni bir dine evrilmiş olur.

Hülasa, mademki Müslümanlar için tek hakem (6/114) ve şeref ve itibar kaynağı Kur’an’dır ve mademki Kur’an’ın ilkeleri çerçevesinde sorguya çekileceğiz (43/44), o zaman Kur’an’ı doğru anlamak ve yaşamaktan başka kurtuluş yolumuz yoktur.

Öyle ise, kalbimize ve beynimize yeni bir format atıp, geçmişteki –varsa- düşünsel yanlışlarımızı, şucu bucu olmayı ve karma dinleri hayatımızdan temizleyerek, Kur’an İslamı’na göre bir hayat tarzı ortaya koymak zorundayız.

Bizim kaynağımız Kur’an, rehberimiz Resulullah, dinimiz İslam ve adımız da sadece Müslüman olmalıdır. İlla bir iltisak (mensubiyet) olacaksa, biz sadece ehl-i İslamız. Başka mensubiyet kabul edemeyiz; zira Müslümanlar kardeştirler ve bu isim altında birleşmekten başka seçenekleri yoktur.

“Hanif/tevhit (fıtrat) dinini terk edip, parça parça gruplara ayrılıp, her biri sahip olduklarıyla sevinen kimselerden olmamak” dileklerimle… (30/30, 31, 32)

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir