Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Muhafazakar (Veya Milli, Yeşil, Beyaz, İslami, İslamcı Gibi Tüm Eski) Sinema Olguları Üzerine Doğru Bilinen Yanlışlar

1- Günümüzde halen hamaset yapar, kendimizi güçlü-cesur-arkası sağlam gösterir, milleti de biraz gaza getirirsek bu işi başarırız,

2- Bizim son derece zeki, çalışkan ve başarılı tek bir insanımız gemiyi alıp yürütmeye yeterlidir. Ekip de sermaye de arkadan gelir ve kervan yolda kendi kendine düzülür. (Eğer başarılmazsa “ama adam en azından çabaladı canım” diye övülür ve saygın bir yalnız kurt olarak yaşamına devam eder)

3- Tebliğ yapabilmek bile tek başına önemli bir çaba olduğu için izleyen her seyirciyi ilk kareden son jeneriğe kadar tıka-basa mesaj doldurulur, hele konu bir de Emine Şenlikoğlu Halit Ertuğrul, Raif Cilasun, NFK gibi birine dayandırılırsa, harcanan her liranın hakkı otomatikman ödenmiş sayılır.

4/a- Aynı camiadan olsa bile, bize yanaşmayan, bizim kanatlarımız altına girmeyi kabul etmeyen kişiler, ağızlarıyla kuş tutsalar ve son derece orijinal bir proje hazırlasalar bile bize yaramaz,

4/b- Milyonlarımızı Allah rızası için akıbeti riskli bir işe yatırıp filmler çekiyor olsak bile bu konuyla ilgili etrafa hava atmamızın, basında kendimizi ön plana çıkaracak laflar etmemizin tek sebebi, maddi imkanı olan diğer insanları da bu işe teşvik etmektir. Yoksa bizim gibi bir garip bencileyin, bla, bla, bla..

Benim 50 yılını devirdiğim pratik-teorik-düşünsel bir alanda benden daha eski olan abilerim mevcut ve bunların bir kısmı rahmetli oldu. O zorlu dönemde hamurları yoğrulmuş olan bu abilerimin hiçbirinin (tüm gücüne ve imkanına rağmen) tevazuu kaybettiğini, etrafındakilere tepeden baktığını görmedim. (80’lerin 2. yarısından sonraki karmaşa döneminde piyasaya girenlerde ise tüm bu olumlu özellikler hızla kayboldu.)

Şimdi bu uzun girizgahtan sonra tarihi örneklere, tek tabanca İnterstar’ın hemen ardından 1991’de çalışmalara başlandığı halde Hilal TV’nin niye fiyaskoyla sonuçlandığına, üretenlerin parasızlığı, patronların ise şımarıklığı sebebiyle nasıl bir baltaya sap olunamadığına gireceğimi sanmayın. Konu tamamen günümüzle ve bizim sinemacı grubunda çok kısa süre önce yaşanan bazı mesajlaşma örnekleriyle ilgili. Şöyle ki;

x-kişi= Kızım şu an çekimleri devam eden ve yakında vizyona girecek olan iki diziden arka arkaya makyöz asistanlığı teklifi aldı. (Kanal D ve TRT yapımları) Kızımın namaz kıldığını öğrenince teklifler geri çekildi.

y-kişi= Namaz kılan yönetmenlerin önü açılmadığı sürece bu uzun yıllar böyle sürecek…

z-kişi= Namaz kılan yönetmenlerin önü açık. Vehim yaymayınız.

y-kişi= Hocam işin  prodüksiyon, yapımcı ve pozitif ve bilinçli sektörleşme boyutunu kast ediyorum..

z-kişi= Bilinçli sektörleşme kapitalist düzen ile olur. Müslümanın kendisi de sanatı da yürüyüşü de gariptir. Bilinçli sektörleşme bizde yok. Müslüman sanatçı yalnız doğar, yalnız yürür, yalnız ölür. Projesi olan muradına erer.

y-kişi= Proje önemli ancak parayla yapılan sanatta yerleşik, bilinçli ve şuurlu özerk ve özel bir sermaye döngüsü kaçınılmaz. Sadece devlet destekleriyle ilerlenilemez.

Bu yazışmada z-kişi’nin 30-40 yıl önceki (ve yukardaki ilk üç maddede yer alan) tüm hataları iki cümlede sıraladığı ve son derece yanlış mesajlar içerdiği görülmekte. Şu anda devletten destek alarak güç bela eser üretmeye çalışan gençler (nedense burun kıvrılan o ‘Bilinçli sektörleşme ve kapitalist düzen’ tüm yerli festivalleri ele geçirdiği için) tek çare olarak dış festivallere bel bağlamıştır, üstelik oralardan alınacak ödüllerin bile iç piyasada maddi getirisi yoktur. Çünkü bazıları hayal aleminde yaşarken o ‘Bilinçli sektörleşme” dağıtım ağını da bakanlıkları da devlet kademelerini de kendi yararına çalışacak biçimde şekillendirerek kapıları kapamıştır.

Bu iddialara bakıp z-kişinin aslında elinde bir zamanlar imkan vardı da elinin tersiyle itti, kullanmadı, diye düşünmenizi istemem. Ama o yanlış mantık yukarda 4. maddede tasvir edilen muktedir kişilerde elbette mevcuttu ve onlar sektörde kalıcı alternatif bir düzen kuracak maddi imkana sahip olmalarına rağmen “az olsun bizim olsun” hesabına giriştiler. Paraları gitti, mekanları kapandı, filmleri tepetaklak oldu.

—————————————————

“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip Mü’minlere!”.. Peygamberimiz, o gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mesud’a “Dinlerini kurtarmak için kabilelerinden ayrılıp uzaklaşanlardır.” buyurmuştur. (Müslim, İman: 232.)

70’lerin başında 2-3 arkadaş sinemada yeni yeni başlayan pratik çalışmaları desteklemek ve karşı tavırları yumuşatmak adına tüm gücümüzü kullanarak o dönemin (bize yakın) gazete ve dergilerine “Düşmanın silahı ile silahlanınız!”, “Ulaşamayacağımız kişilere karanlık salonlarda hitap etmeliyiz”, “Metot doğruysa tebliğ için sinema da kullanılır” mealinde yazılar yazmaktaydık. Aradan 50 yıl geçtikten sonra, en az 80-100 kişiyle cedelleşmeden tek bir filmin bile bitirilemediği, dar mekan çekimlerde oyuncularla neredeyse kucaklaşacak mesafede yaklaşıldığı, merakından değil sırf deneme babında her cins insanın size kur yaptığı bir ortamda “garip ve yalnız olmayı” isteyen insanların halen sinema gibi riskli bir işle meşgul olması gerçekten de “garip”… (Aslında sinema camiamızda planlama aşamasındaki yeni oluşumlarla ilgili yazılacak bazı önerilerim de mevcuttu. Ama onu da bir sonraki yazıya bıraktım.)

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir