Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Mart 19, 2024

Mavi Vatan

Zaman zaman ülkeler ve milletler dar boğazlardan geçebilir. Ülke ve millet olarak bizim de zor zamanlarımız olmuştur ve olacaktır da. Aslolan vatandır. Bu günlerde dikkatlerimiz ve endişelerimiz genelde hep aynı yönde seyrediyor.

Böyle bir girişten sonra ne düşündüğünüzü tahmin etmek zor değil. Yazının devamında ekonomik model kıyaslamaları, yeni çözüm önerileri, karamsar tablolar ya da umut vadeden bir gelecek tahmini. Bütün bunlardan bağımsız bir konudan bahsedeceğim bu hafta. ‘Aslolan vatandır’ dedik ya, işte tam bundan söz edeceğim. ‘Vatan’ dediğinizde karşınıza şu tanım çıkar; ‘içinde egemenlik kurduğun, yurt edindiğin toprak.’ Biz iki vatanlı bir milletiz. Elbette vatan tektir ama bizim bir de ‘mavi Vatan’ dediğimiz denizlerimiz var.

Mavi vatanda egemenliğin olmazsa ana vatanda da egemenliğin tehdit altında demektir. Mavi vatana elbette hem ticari hem askeri hem coğrafi hem de stratejik açıdan yaklaşmalı ancak vatan kutsalımızda aynı derece ehemmiyeti ve kutsiyeti de barındırmalıdır.

Bizi ‘mavi vatan’ tanımına taşıyan tarih penceresine baktığımızda, tarihimizin ilk dönemlerine doğru gitmek gerekir. Karadeniz’in adı neden ‘kara’ veya tüm dünya Akdeniz’e ‘mediterranian’ derken bizce neden Akdeniz. Göçebe Türk toplumları Kuzey’e ‘kara’ Güney’e ‘ak’ derlerdi. Türklerin denizle tanışması ilk defa Hazar Deniziyle olmuştur. Hazar Denizi, Türk toplumunu ikiye ayırmış, kuzeye giden Kıpçak, Kuman, Karaçay Türkleri ve güneyden devam eden bizim atalarımız Oğuz boyları. Kuzeye göç eden soydaşlarımız o dönemde ticaretin, deniz yollarının kıymetini idrak etmiş karşılıklı bağımlılıkları gerekçesiyle Bizans ile dahi barış yaparak ‘Pax Khazarica’ (hazar barışı) ilan etmişlerdir. Bu sayede iki yüz yıldan fazla süre Hazar Denizi ve Karadeniz’de savaş olmadan ticaret yapmışlardır.

‘Güney Türkleri’ diye tabir edeceğimiz atalarımız denizden, denizcilikten hep uzak kalmışlar ve bir kara toplumu olarak yaşamışlardır.  İpek-baharat yolu üzerinde olan vatanımız bize doğrudan ticaret yapma imkânı sağladığı için de uzun yıllar boyunca denizcilikte ilerlemeye ihtiyaç duymamışlar kara hakimiyetini güçlendirmeye yeni fetihler yapmaya devam etmişlerdir. Bunun en net örneğini İslamiyet’in yayıldığı coğrafyalara bakarak anlayabiliriz. İslamiyet, karada Türkler, denizaşırı yerlerde de Araplar eliyle yayılmıştır. Ancak Ümitburnu’nun keşfiyle ipek-baharat yolunun önemi azalınca kara toplumu olan Türkler süratle denizcilik alanında gelişmek, yeni ticaret yolları bulmak için çaba sarf etmişlerdir. Kısa süre içerisinde Mısır’ı fethetmiş Fas’tan,  Cezayir’den getirdiği denizcilerle Akdeniz’e çapasını atmış ve sadece sekiz yıl içerisinde Akdeniz’in tek hâkimi olmuştur. Hatta denizin ve deniz ticaretinin önemini o derece kavramış ki Don ve Volga nehirlerini birleştirecek bir kanal projesine başlamış (Sokullu Mehmet paşanın başladığı proje 1952 de Sovyetler tarafından bitirildi) bu sayede hem halifeliğin gereği olarak hac yollarını güvenli hale getirmeye hem de yeni suyollarıyla ticaret hacmini artırmayı amaçlamıştır.  Doğru strateji ve yöntemlerle Kısa sürede o kadar ilerlemiş ki, 1538 yılında Osmanlı donanması Hint Denizi’nde önce Portekiz ardından ispanya ile savaşır hale gelmiştir.

Duraklama ve gerileme döneminde ise elde ettiği deniz ruhu ve denizcilik geleneğinden aynı hızda vazgeçmiş kara sınırlarını önemsemiş ve topraklarını güvende tutmaya gayret etmiştir. Topraklarını güvende hissettikçe denizcilik ruhundan daha da uzaklaşmıştır. Bunların sonucu olarak deniz hâkimiyetini kaybetmiş olması imparatorluğun yıkılışını hızlandırmıştır.

ABD’nin ulusal stratejisinin temelini de oluşturan Amiral Alfred Thayer Mahan’ın  “Denizlere hakim olan tüm dünyaya hakim olur’’ şeklinde özetlenebilecek ‘Deniz Hakimiyeti Teorisi’nin 6 unsurundan en önemlisi milli karakterdir. Buna göre bir ülkenin coğrafi konumu deniz hakimiyeti için ne kadar avantajlı olursa olsun üzerinde yaşayan insanlar denizci bir ruha sahip olmadıkça deniz gücü harekete geçirilemez.

Türk milleti olarak strateji belirleme ve geleceği doğru okuma konusunda başarılıyız ancak Osmanlı gibi karayı güvende gördüğümüzde deniz hakimiyetini ikinci plana atmayalım. Mavi vatan da böylelikle heba olmasın. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, zengin doğalgaz yataklarının keşfedilmesiyle Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kavramları değer kazandı. Biz de buralardaki tarihi haklarımızı gelecek nesillere miras bırakmak için Fatih’in gemileri karadan yürüttüğü ruhla sahiplenmeliyiz.

Kanal İstanbul, Karadeniz’deki Rus varlığına karşı elimizdeki koz…

Akdeniz’e kıyısı olan tüm Osmanlı bakiyesi ülkelerle ilişkilerimizi ittifaklarımızı güçlendirmeliyiz. Libya üzerinde artan İtalyan baskısını kırıp, 25 Aralık’ta gerçekleşecek olan Libya devlet başkanlığı seçimlerinin akabinde iki ülke arasındaki anlaşmalarımızın yürürlüğüne sahip çıkmalıyız. Lübnan, Filistin ve hatta Mısır’la anlaşarak Akdeniz’deki varlığımızı güçlendirmeliyiz. Kanal İstanbul projesi Karadeniz’deki Rus varlığına karşı elimizde büyük bir koz. ‘Möntrö Boğazlar Sözleşmesi’ne dahil olmayan kontrolü tamamen bizde olan bir kanal, bize Akdeniz’deki ittifaklarımızı güçlendirmek için de bir çok avantaj sağlayacaktır. Mavi vatan, bugün kurtuluş savaşındaki ruhla dirayetle sahip çıkmamız gereken uğrunda savaşmaktan dahi kaçmayacağımız en büyük hedefimiz olmalıdır. Öyledir de zaten.

Türk tarih geleneğinin köşe taşları zorluklar, azim ve hırstır. 1923 yılından beri Türkiye için en büyük zafiyet Ege Denizi’ndeki mevcut siyasi yapıdır. Bu PKK’dan da büyük bir sorundur. Doğu Ege’de 12 adaların hâkimiyetimizden çıkmış olması bir beka meselesidir. 1947 Paris anlaşmasıyla bir statü kazandırmadan çözümsüz kalsa bugün biraz daha avantajlı olurduk. Burada tezimizi güçlendirip çok uzak olmayan bir tarihte de tekrar bu adalara sahip olmamız gerektiğini unutmamalıyız.

Mavi Vatan, sadece ticari ve stratejik bir düşünce alanımız, askeri raporlara, akademik makalelere konu olacak bir tanım değildir. Mavi Vatan, bizim tarihi mirasımızdır. Vatan mefkuremizin temel taşıdır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir