Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 27, 2024

Adriyatik’ten Çin’e Türkiye…

Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türkiye ile normalleşme talebi ve akabinde Soçi’de gerçekleşen Rusya-Azerbaycan-Ermenistan toplantısı son dönemin en önemli gelişmelerindendi. Türkiye gündeminde BAE’nin veliaht Prensi ziyareti yer alırken bir yandan da bu gelişmeler yaşanıyordu. BAE Prensinin ziyareti elbette önemliydi ancak ülkelerin dış politikada tek bir gündemi olamaz. Birçok önemli gelişme aynı anda yaşanabilir.

Türkiye’nin Orta Asya politikası ve bölgeyle ilgili saha çalışmaları yapmış biri olarak, BAE ziyaretini ilgililerine bırakıp kendi bildiğimiz bölgeyle ilgili ve Türkiye için son derece önemi olan gelişmeleri yorumlamaya çalışacağım.

Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ilk kez 1992 Şubatında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra şöyle demişti “Bir ucu Adriyatik Denizinde bir ucu Çin seddinde olan bir Türkiye meydana gelmiştir. Sınırlarımız aynı kalmasına rağmen Türkiye büyümüştür’’ sonradan bu cümle kısalıp ‘Adriyatik’ten Çin’e Türkiye’ diye söylenmeye başladı. Teoride çok güzel, milliyetçilik duygularımızı da kabartıyor ama pratikte bir karşılığı yoktu bu güne kadar.  Kışın tam ortasında Ocak ayında Rusya ile gaz anlaşmamız bitiyor. Gerek pandemi gerek enerji piyasasındaki ani daralma sebebiyle tüm Avrupa’da gaz sıkıntısı yaşanması bekleniyor. Bu güne kadar Adriyatik’ten Çin’e sınırları olan Türkiye, Türkmenistan gazını satın alamıyordu. Çünkü gazı nakledebilecek bir yol yoktu. Ama bugün Cumhurbaşkanımız Türkmenistan ziyaretinde birçok konunun yanında Türkmen gazının Türkiye’ye nakli için de anlaşma imzalıyor. Bu temasların en kritik noktası ise Zengezur…

1918’den beri Türk dünyasıyla bağlantı kurabilmenin yolu artık açıldı. Azerbaycan’ın Türkiye’nin çok büyük desteğiyle II. Karabağ savaşından zaferle ayrılmasından sonra teorideki bağlantı pratiğe dökülmeye başladı. Zengezur’un açılmasıyla kardeş ülke Azerbaycan ile artık kara ulaşımımız olacak. Sadece Azerbaycan ile de değil tüm Orta Asya ile… Bu Türk dünyasının birleşmesinin kilometre taşıdır. Ancak bunun için Ermenistan ile ilişkilerimizi normalleştirmemiz gerekiyor. Öncelikle Ermenistan Başbakanı pragmatist bir yaklaşımla duygusallıktan tamamen uzak bir şekilde Türkiye ile ilişkilerini güçlendirerek ülkesine nefes aldırmak istiyor. Hatta kaybedilen savaş sonrası ‘zaten Karabağ’da işgalci pozisyonunda bulunuyorduk’ diye açıklama yapabiliyor.  Ermenistan halkı da savaş kaybetmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı ve Ermenistan Genelkurmay Başkanlığının muhalefetine rağmen tekrar Paşinyan’ı Başbakanlık koltuğuna oturtacak kadar dirayet gösteriyor. Gelinen noktada Ermenistan ile ilişkilerimiz normalleştirilebilir. Karşılığında da 100 yıldan uzun süredir beklediğimiz Türk dünyası ile kara ulaşımımızı sağlayabiliriz.

Millet-i Sadıka’dan sözde soykırım yalanına…

19. yy başlarına kadar Ermeniler Osmanlı İmparatorluğunun en sadık milleti idi hatta bunu övmek için Ermenilere ‘millet-i sadıka’ denirdi. Balkan ülkeleri teker teker bağımsızlık ilan edip Osmanlıdan ayrılırken bile Ermeniler sadık kalmışlardı. 1848’de batılı devletlerin kışkırtmasıyla ilk ermeni olayları başladı. Buna rağmen 1856 Islahat Fermanı, Ermenilere subay olma hakkı dahi tanıyordu. Tarihe tek bir açıdan bakmak bizi bu konuda hataya sürükleyebilir. Batılı güçler Ermenileri Osmanlıyı güçsüz bırakmak için bir sopa olarak kullanıyordu. Aynı zamanda Çarlık Rusya silahlandırıyor bize karşı kışkırtıyordu.  Ancak Rus devriminden sonra Çarlık Rusya’nın günahlarını ortaya döken, ‘sycess picott’ anlaşmasını dahi gazetelerde yayınlayan Bolşevikler, 19. yy başından beri uluslararası bir sorun haline gelmiş olan Ermenistan konusunu batılı devletlerin kullanamayacağı şekilde çözdü ve bölgesel bir sorun haline getirdi. 1920’de Ermenistan SSCB’ bağlandı. 1967’de Ermenistan’da Azerbaycan Türkü nüfusu ermeni nüfusundan fazlaydı ve Erivan o tarihte 3. Büyük Türk yurduydu. Zamanla demografik yapıyı da bozarak bu bölgesel sorunu Azerbaycan aleyhine büyüttü. Zengezur’da o tarihte Stalin’in emriyle Azerbaycan’dan koparılıp Ermenistan’a verildi. Sonra Sovyetler dağılırken 1980’de başlayan çatışmalar Hocalı katliamı ve Karabağ’ın kaybedilmesiyle sonuçlandı.

Bugün kaybedilen birçok şey II. Karabağ zaferiyle geri alındı. Artık geçmişi geride bırakıp hedefimize odaklanma zamanı.  Ne Batının ne de Rusya’nın aleyhimizde propaganda geliştiremeyeceği bir şekilde Ermenistan’la barış yapmak onları tarafımıza çekmek bu sayede de Türk dünyasının birleşmesi için önemli bir virajı dönmek için uygun bir zaman.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir