Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Yaşlılarımızın Değişen Kaderi (Inspired by True Events)

Eskiden insanlarımız yaşlanır, hareket kabiliyetleri kısıtlanınca fazla dışarı çıkamaz, yatağa düştüğünde aile fertlerince hizmeti görülür, hastalığı artınca başında Yasinler, Tebarekeler okunur, dualar edilip kulağına kelime-i şahadet fısıldanır, vefat edince de defin işlemi gerçekleştirilirdi. Böylece aile fertleri kendi yaşlısına son nefesine kadar refakat edebilir, helallikler alınır-verilir, defin sonrasında geriye “tüh, keşke şöyle yapsaydık” denecek bir pişmanlık kalmazdı.

Günümüzde kullanılan tedaviler ve ilaçlar (eğer doğru teşhis, tedavi ve doğru dozda düzenlenmişse) yaşlılarımızın yaşam düzeyini yükseltip ömürlerini uzatan olumlu bir etkiye sahip. Ama esas problem, artık son nefesin yaklaşıp tedavinin tıkandığı noktadan sonra başlamakta.. Bu problemin asıl sebebi ise, dini hassasiyet skalası hangi düzeyde olursa olsun, insanlarımızın büyük çoğunluğunun kendi yakınına ölümü yakıştıramaması, hatta 90 yaşındakilere bile sanki hiç ölmeyecekmiş gözüyle bakması.

Böylece yaşlılarımız ömür sürelerinin sonuna yaklaşınca ilk ciddi tökezlemede ailenin çağırdığı ambulansla önce acile, oradan yoğun bakıma kaldırılmakta.. (Özel hastanelerde ‘paralı özel hasta’ şeklinde bakılanlar hariç) Devlet olsun özel olsun bu yoğun bakımlara ücretsiz hasta statüsünde alınan yaşlı hastalar, ağzına kadar dolu bu ünitelerde giren-çıkan sıvı dengesi gözetilmeden sürekli verilen serumlarla aşırı ödeme maruz kalmakta; pandemi ve sterilizasyon şartları gerekçesiyle size gösterilmeyen bu hastalar tek başlarına son nefesini verip defin için size teslim edildiğinde, hastalarının davul gibi şişmiş bedenlerini görenler şoke olmaktalar. Son nefesinde hastasının yanında bulunamamak ve son suyunu verip onu dualarla uğurlayamamak da işin cabası..

Özel hastanelerin yoğun bakım stratejileri elbette bundan çok daha karmaşık. Yatan her hasta için devletten bir ay süreyle belli oranda ücret alan, hastanın durumu hakkında belli aralarla devlete rapor veren özel hastaneler için ilaç ihtiyacı ve sarf malzeme masrafı az, ama durumu ciddi görünenler “en ideal hasta” kategorisindeler. Bu sebeple rahatsızlığı ciddi veya yüzeyel, durumu iyi veya umutsuz tüm hastaların öyle veya böyle yaşatılması (!) büyük önem taşımakta.. İki haftanın sonunda hastaların bir süre daha yoğun bakımda kalmaları istendiğinde başvurulan en pratik yöntem ise trakeanın tahriş olduğu gerekçesiyle hastanın nefes borusunu delerek (trakeostomi) onları bir süre daha yoğun bakımda tutmak. Sonrasında taburcu olup size teslim edilse bile, artık elinizde konuşamayan ve her an ventilatöre ihtiyaç duyabilecek bir yaşlınız olmakta.

Ülkemizde aciliyle, polikliniğiyle, tedavisiyle mükemmel denecek seviyede, üstelik tamamen ücretsiz (veya küçük katkı paylarıyla) işleyen bir sağlık sistemi mevcut. Ambülans derseniz, yerleşim yerlerinde en fazla 10 dakikada evinize ulaşmakta. Ama özellikle yaşı çok ileri veya ümitsiz hastalıklara sahip yaşlılarımız için bu kolaylığı tercih etmenin mahzurları üst paragrafta yazılanlar.

Yaşlısı için “ben zaten bakamam, başımdan gitsin de ne olursa olsun” diyenlere söylenecek bir söz yok. Ama alacağı nefes sayısının belli olduğuna ve kimsenin bu sayıyı çoğaltma veya azaltma yetkisi bulunmadığına inanan insanların yapacağı iki işlem mevcut:

1- “Bir ayağı çukurda” tabir edilen veya iyileşmesinden ümit kesilmiş bir derde sahip olan yaşlılarımızın son nefesinde başında bulunabilmek ve dini görevleri bizatihi yapabilmek için telefonlardan uzak durmak.

2- Durumu bu kadar ciddi olmayan, iyileşmese de derdini azaltabilme ihtimali olanları ise sadece serviste bakılması, herhangi bir hayati risk durumunda kesinlikle müdahalede bulunulmaması ve asla yoğun bakıma alınmaması şartıyla hastanelere teslim etmek.

Sağlık sistemimizin henüz iki yakasının bir araya getirilemediği ilk Ak Parti döneminde bu 2. maddeyi hastanelere uygulatmanın en sağlam yolu, tercihen bizzat hastanın, bu mümkün değilse 1. derece yakınının ‘benim/yakınımın gerekli olsa bile reanimasyonla geri döndürülmesi için hiçbir girişimde bulunulmayacak” mealinde bir dilekçe yazmaları idi. Bu not hemşireler tarafından servisteki hasta dosyasına işlenir ve mecburen uygulanırdı.

Artık hastalara müşteri gözüyle bakılıp en küçük tıbbi şikayeti bile abartılarak devletten para çekme alışkanlığının yaygınlaştığı günümüzde bu tür “müdahale edilmesin” istekler halen geçerli midir, yoksa geçerlidir de hastaneler tarafından uygulamaya mı konulmamaktadır, bilemem. Ama ne yazık ki eğer bir vesileyle yaşlılarımızı hastanelere kaptırmışsak, onların son demlerinde yanında olma imkanımız artık doktorların iki dudağı arasına kalmış durumdadır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir