Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Sağduyu Lütfen!

Suriyeli mülteciler ve Afgan kaçak göçmenler meselesi ülkemizin gündemini yoğun şekilde meşgul etmektedir. Tartışmanın bir tarafı, sorunu olduğu gibi görmek ve okumak yerine, din kardeşliği üzerinden temennilerini beyan etmekte ve buna göre yorumlayıp ülkemizde kalmalarını istemekte, diğer taraf ise ülkemizin çıkarları açısından değerlendirip aynen Batı, ABD ve Rusya gibi “kabul etmeyelim öldürülseler bile ülkelerine geri gönderelim” dayatmasındadırlar.

Sorun; ne Ak Parti adına televizyonlarda konuşan Resul Tosun’un dediği gibi Ensar ve Muhacir kardeşliği üzerinden dini yorumla çözülebilecek bir sorundur, ne de İyi Parti ve CHP’nin yaklaşımı ile “kovalım gitsinler” tarzında bir yaklaşım içinde halledilmesi mümkündür.

Asgari insanlık şartı değil midir, ölümden kaçana kapı açmak? Hele de aralarında çocuk, yaşlı ve kadınlar varsa… Tarihte millet olarak hep öyle yapmışız, sahip çıkmışız yolda kalana, acize, ölümden kaçana…Şimdi de öyle yapmalıyız! Sorunun bir yönü budur. Diğer yönü ise, ülkemize gelen bu kişilerin ülkemizde oluşturdukları nimet külfet dengesidir.

Miras, dünyevi çıkar veya başka nedenlerle kardeşin kardeşi üzdüğü, komşunun komşuyu incittiği, eşlerin bile birbirlerine tahammüllerinin tükendiği, yaşlı baba veya annelerin bakım evlerine verildiği bir dönemde mülteciler meselesini din kardeşliği üzerinden okumak ve anlamlandırmaya çalışmak gaflettir. Keşke öyle bir nesil yetiştirilseydi!

Hicret, Ensar ve Muhacir kavramları İslam’a ait kavramlardır. Tartışılan bu sorun, amaç, yol, metot, kişiler, şartlar, duygularıyla o günlerle aynı mıdır? Mekke’de dinlerini yaşayamadıkları için hicret eden sahabeler, Medine’ye kardeşleri Ensar’ın yanına gittiklerinde amaçları dinlerini daha iyi yaşayabilme zemini bulmalarıydı. Daha da önemlisi Medineli Ensar, Mekkeli Muhacirlerin yükünü gönül rızalarıyla ve Allah rızasına dayalı olarak üstlenmişlerdir. Dinde kardeşlik örneği olarak tarihe geçme yönü işte tam da burasıdır. Kanuni bir düzenleme ile olmamasıdır. Suriyeli ve Afganlı kardeşlerimiz Türkiye’ye dinlerini daha iyi yaşayabilmek için mi gelmektedirler? Bu tanımlamaya göre bizlere Ensar, Suriyeli ve Afganlı kardeşlerimize de Muhacir denilebilir mi? Vakıa da Hicret midir?

O halde tartıştığımız bu konu dini olmaktan çok daha fazla siyasi bir konudur. Siyaset üretenler ise; ne Ak Parti eski Milletvekili Resul Tosun’un her akşam televizyonlarda anlattığı gibi duygularına yenik düşerek sorunun çözümünü sadece din kardeşliğine indirgemeli, ne de dünyadaki imajımıza da çok ağır zarar verecek şekilde CHP’nin Bolu Belediye Başkanın yaptığı gibi düşmanca bir yaklaşım içinde olmalıdır. Süreç içerisinde anlaşıldı ki soruna ilişkin muhalefet partilerinin “öldürmesi için Esad’a teslim edelim” dışında başka da bir projeleri yoktur.

Bu noktada Ak Parti’ye çok iş düşmektedir. Çok acilen, mültecilerin ülkemizde oluşturduğu nimet külfet dengesini adil bir yaklaşımla ele alıp vatandaşımıza eşit oranda paylaşmalıdır. Onlar bu ülkenin nimetlerinden eşit olarak istifade etmiyorlar mı?

Şimdiye kadar ne yazık ki böyle olmamıştır. Gelen zengin müşteri ülkemizin zenginini daha da zengin etmiş, gelen yoksul mülteci ise ülkemizin yoksul kesiminin üzerindeki yükü artırmıştır. Nasıl mı?
Çok olmaları nedeniyle ev ve dükkan kiralarını asgari olarak ikiye katladılar. Buna göre kiracı vatandaşımız, Suriyeliler ülkemize geldi diye oturduğu eve bir kira da onlar için ödemektedir. Diğer taraftan ev sahibi bir dairesiyle iki daire geliri elde etmiş oldu. Aynı husus müteahhitler için de geçerlidir. Bir daire fiyatı iki daire fiyatına yükselmiştir. Bu durumda da vatandaşımız daire alacaksa bir daire parası da Suriyeli kardeşlerimiz için ödemek durumunda kalmaktadır. Şu anki uygulama kısaca, yoksul mülteci yoksul vatandaşımıza yük olmakta, zengin mülteci ise zengin vatandaşımızı daha da zengin hale getirmektedir. Nimet ve külfet dengesi yoktur!

Yevmiye ile çalışan vatandaşlarımız da öyle…

Gelen mülteciler çok daha ucuza çalıştıkları için iş dünyası daha çok kazanmak için onları tercih etmektedirler. Bu da ülkemiz insanı için işsizliğin artması demektir? Nimet külfet dengesi yoktur!

Ak Parti eski Milletvekili Resul Tosun’un bu konuda ki yaklaşımı da doğru değildir. Fabrikalar Türk işçi bulamıyorlar önermesi üzerinden hareket etmektedir ama kendileri de iyi biliyorlar ki, İstanbul ‘da ev kiraları mültecilerin çokluğu nedeniyle asgari ücret miktarına dayanmıştır. Onlar bir evde birkaç aile birlikte oturabilmektedirler ama bu biz de mümkün değildir.

Sorun, nimet ve külfet dengesi kurulamayışıdır. Bu yünüyle de vakıa dini değil, siyasidir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir