Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Bizde Felsefe Yok Mu?

Meşhur tartışmadır: İslam’da felsefi düşünce gelişmemiştir. Bu tartışmada “hayır efendim, İslam’da felsefe vardır” ya da “ne münasebet, İslam’da felsefe yoktur” şeklinde özür dileyici veya tepkisel cevaplar üretilmiştir. Oysa burada esas olan felsefeye ne tür bir anlamın yüklenildiğidir. Felsefeden kasıt Yunan felsefesi veya modern Batı felsefesi ise elbette bu anlamda bir felsefe (istisnalar hariç) İslam medeniyetinde yoktur. Ama felsefeden kasıt bir düşünce yöntemi ise evet bu anlamda felsefe İslam medeniyetinin bizatihi kendisidir.

Aslını ararsanız mutlak anlamıyla felsefe diye bir şey de yoktur; “bir şeyin felsefesi” vardır. Örneğin;

Bilginin,
Varlığın,
Bilimin,
Devletin,
Ekonominin,
Hukukun,
Eğitimin,
Dilin,
Anlamın,
Yorumun vs. felsefesi vardır.

Bu manada felsefe, sayılan alanlarda ortaya çıkan bilgiyi tutarlılık açısından denetler ve meşruiyetini sorgular. Mesela, diyelim ki, birtakım bilimsel anlayışlar vardır. Bazılarına göre bilimin sunduğu bilgi mutlaktır. Evren ve eşyaya dair tek bilgi edinme metodu bilimdir. Bazıları da bilimin sunduğu bilginin göreceli olduğunu savunur. Bunun dışında farklı bilim anlayışları da olabilir. İşte bunları bilim felsefesi sorgular. Böylece hem bilimin sınırları çizilmiş ve meşruiyeti de ortaya konulmuş olur. Diğer alanların hepsini de böyle düşünmek mümkündür. Felsefe bunları mantık kuralları içerisinde denetler ve neyin ne kadar mümkün olduğunu, diğer bir ifade ile meşruiyet çerçevesini bizlere sunmuş olur.

Bu açıdan baktığımızda bizde felsefe yok mu?

Bu açıdan bakarsak biz de felsefenin âlâsı var.

Ameli hükümlerin sınırlarını, çerçevesini ve meşruiyetini usul-i fıkıh çizer.
Hükümlerin bağlayıcılık değerini ve hangi kategoriye ait olduğunu fıkıh belirler.
Ahlak, insan ve varlığa dair anlam sınır, çerçeve ve meşruiyeti tasavvuf felsefesi ortaya koyar.
Bilgi, akıl, haber ve eşya arasındaki ilişkiye dair sınır, çerçeve ve meşruiyeti de kelam ortaya koyar.
Bunların adı felsefe değil de usul-i fıkıh, tasavvuf veya kelamdır. Bunların adının felsefe olmaması bunların hem bilgiyi hem varlığı hem insanı hem ameli hem de ahlakı ele alan birer düşünce yöntemi olmadıkları anlamına gelir mi? Elbette gelmez.

Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir: Bugün bilgi dalları çeşitlenmiş, haliyle bunları inceleyen felsefe de bunlara paralel olarak otomatik bir şekilde oldukça fazla gelişmiştir. Belki bizlerin bugün geleneksel ilim dalları içerisinden yeni gelişen alanları süzüp çıkarmamız ya da bu yeni alanlara dair yeni yöntemler belirlememiz gerekir. Mesela bizde anlam ve yorum müstakil olarak ele alınmamış, usul-i fıkıh ve kelam içerisinde incelenmiştir. Bunu devam ettirmek mümkün olmakla birlikte bunu müstakil olarak geliştirmek de elbette gerekli olabilir. Bugün batıda dilsel bahisler muazzam bir şekilde gelişmiştir. Bizlerin bunları geleneksel dil çalışmalarından takip etmemiz ve yeni durumlara uyarlamamız herhalde elzemdir.

Sonuç: Bizde ciddi anlamda düşünce yöntemleri olsa bile bunları kesinlikle modern bilgiler eşliğinde geliştirmemiz gerekir. Belki de “ya yeni hal ya izmihlal” diyen bunu kastetmiştir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir