Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Abdülkadir es-Sufi’nin Ardından…

Dün Abdülkadir es-Sufi’nin, son yıllarda yaşamını sürdürmekte olduğu Cape Town’da  vefat etmiş olduğu haberini aldım. Otuz yılı aşkın bir zamandır tanıdığım, kitaplarından ufkumu açan bir çok şey öğrendiğim Abdülkadir es-Sufi’nin vefatı beni çok üzdü. İnsan ister istemez o günlere dönüyor, geçmiş yılların hatıraları insanın gözünde canlanıyor.

1991 yılıydı. Abdülkadir es-Sufi’nin Muhammedî Yol kitabının çevirisini yeni bitirmiştim. Benim için dört yılı aşkın entellektüel bir serüvene dönüşen bu çeviri sürecinin sonlarına doğru Ankara’daki evimde misafir ettiğim Abdülkadir es-Sufi’nin İngiliz müridlerinden Richard Abdurrezzak Goodall beni Granada’ya davet etmişti. Abdülkadir es-Sufi o dönemde Granada’da yaşıyordu ve benim gideceğim günlerde de Granada’da büyük bir sufi toplantısı (moussem/mawsim) düzenleyeceklerdi.

Madrid’ten Granada’ya vardığımda şehre akşam karanlığı çökmüştü ve bindiğim taksi Albayzin’in daracık sokaklarında bir o yana, bir bu yana kıvrılıp dururken gitmeye çalıştığım Darkavi zaviyesini bulamayacağımızı düşünmeye başlamıştım. Sonunda hafif yokuş bir sokağın ortasında durduk. Genişçe bir avluya açılan kapıdan girdiğimde tam anlamıyla bambaşka bir dünyanın içine dalmış oldum.

Abdülkadir es-Sufi’ye bağlı dervişler Avrupa’nın ve dünyanın dört bir yanından bu önemli toplantı için gelmişlerdi. Kapının açıldığı küçük avludaki kalabalığın arasından ilerlemeye çalıştıkça İngilizce, İtalyanca, İspanyolca ve Arapça konuşmalar kulağıma çarpıyordu. Hemen hepsi Darkavilerin kültürel köklerini yansıtan, Mağriblilere özgü cellabeler giymişti. Kimi fesli, kimi sarıklı, kimi takkeli farklı milletlerden sufiler orada bir araya gelmişti.

Sonra zaviyenin büyükçe mescidinde toplantı başladı. Ben arkalarda bir yerlerde oturmuştum. Esritici bir ritimle hep bir ağızdan Kur’an’dan bölümler, dualar okunuyordu.

Abdülkadir es-Sufi’yi ilk kez orada gördüm. Mescidin ön tarafında yüzü topluluğa dönük olarak oturmuş, bir Darkavi şeyhi olarak ritüeli yönlendiriyordu. Ama, üstündeki cellabe ve boynundaki tesbihin ardında, karizmatik bakışlarıyla son derece zeki bir İskoçyalı entellektüelin olduğu apaçık belli oluyordu. Bunu farkettiğimde, elimde olmadan gülümsediğimi hatırlıyorum.

Granada’da kaldığım süre boyunca kendisiyle birkaç kez görüşme fırsatım oldu. Bir görüşmemizde Muhammedî Yol kitabında anlamakta zorluk çektiğim bazı pasajları sormuştum ve kalan zamanımızda da İslam dünyası ve Türkiye üzerine sohbet etmiştik. Bir sonraki görüşmemizde ise sonradan İslam dergisinde yayınlanacak olan bir röportaj yapmıştım. Otuz yılı aşkın bir zaman önce yaptığımız bu görüşmelerin ayrıntılarını elbetteki hatırlamıyorum. Ama karşısındakini dikkatle dinleyen, düşüncelerini akıcı ve duru bir şekilde ifade edebilen bir kişi olduğu izlenimini edinmiştim.

Daha sonra ise kendisiyle 1995 yılında İstanbul’a geldiğinde de görüşmüştük. O gelişinde yaptığı bazı konuşmalarda ve verdiği konferanslarda çevirmenlik yapmış, kendisini daha yakından tanıma fırsatım olmuştu. Ben de o tarihlerde kendisinin Türkiye’de Diyalektiğin Sonu adıyla yayınlanan For the Coming Man kitabının çevirisini tamamlamıştım.

***

Beni o genç yaşlarımda asıl cezbeden şey Abdülkadir es-Sufi ve çevresindeki çoğu Avrupa kökenli insanların manevi ve entellektüel arayışlarının sahiciliği olmuştu. Kimliklerinin, kişiliklerinin, kültürel donanımlarının ötesine açılarak yepyeni bir hayata kucak açmışlardı. Abdülkadir es-Sufi görebildiğim, takip edebildiğim kadarıyla bu arayışını sonuna kadar hep sürdürdü. Ve düşünceleri, yaklaşımları hep evrimsel bir süreç izledi. Böyle olduğu içindir ki aslında Abdülkadir es-Sufi’nin kim olduğu, düşüncelerinin ne olduğu üzerine yalınkat konuşabilmek pek o kadar kolay değil. Ama düşünsel yaşamının her farklı evresinde, hakikati arayışındaki sahiciliği görebilmeniz mümkün. Ve onu bizler açısından asıl değerli kılan şey bence tam da bu: düşüncesindeki ve inancındaki içtenlik ve sahicilik.

***

Abdülkadir es-Sufi Türkiye’de, Faslı Darkavi Şeyhi Muhammed İbn el-Habib’in müridi olduğu dönemde tasavvuf üzerine yazdığı kitaplarla biliniyor. Bunlardan en bilineni hiç kuşkusuz Gariplerin Kitabı oldu. 1979 yılında İsmet Özel’in çevirisiyle Yeryüzü Yayınları tarafından basılan bu kitap gerçekten de geniş bir okuyucu kesimi üzerinde derin izler bıraktı. Bunun yanı sıra yine tasavvuf ekseninde yazılmış Yüz Basamak, Ayetlerden İşaretler ve Muhammedî Yol kitapları da yıllar içerisinde Türkiyeli okuyucularla buluştu.

Ama Abdülkadir es-Sufi’yi Türkiye’de tanınır kılan asıl kitaplardan biri 1980 yılında yine İsmet Özel çevirisiyle Yeryüzü Yayınları tarafından yayınlanan Cihad – Bir Temeltasarım adlı kitap oldu. Hayli politik nitelikteki bu kitap ne var ki 12 Eylül Darbesi sonrasındaki politik ortamda pek konuşulmaz oldu. Sonra benim çevirdiğim Diyalektiğin Sonu adlı kitap Abdülkadir es-Sufi’nin politik denebilecek nitelikteki kitaplardan biri olarak 1995 yılında Vadi Yayınları tarafından basıldı ve büyük bir ilgi gördü. 2018 yılında ise bukitabın izleğini sürdürerek dünya bankacılık sistemi eleştirisi üzerinden bir iktidar okuması ve eleştirisi yapan Banka Darbe Tekniği 2018 yılında Kalem Yayınları tarafından yayınlandı.

Ama onun bu ve benzeri kitaplarını salt politik bir eleştiri olarak okumak doğru olmayacaktır. Onun dünya iktidar sistemine yönelik politik eleştirisini ve bunun gerektirdiği politik mücadeleyi İslam fıkhı üzerine inşa etme çabasında olduğu gerçeği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Ve kendisinin ilk dönem müslümanlarının toplumsal yaşam örüntüsünü çok daha doğrudan yansıttığını düşündüğü Maliki fıkhını esas aldığını burada belirtmemiz gerekir. 1993 yılında yayınlanan Root Islamic Education (Temel İslamî Eğitim) bu çerçevede yazdığı önemli kitaplarından biridir.

Ama Abdülkadir es-Sufi’nin batılı bir entellektüel olarak içine doğduğu batı dünyasına eleştirel bir gözle baktığı kitapları olduğunu da unutmamak gerek. The Ten Symphonies of Gorka König (1989), The New Wagnerian (1990), The Time of the Bedouin: On the Politics of Power (2006), The Interim is Mine (2010), The Engines of the Broken World (2013) Abdülkadir es-Sufi’nin bu çizgide yazdığı ve dolayısıyla da Ian Dallas adıyla yayınladığı kitaplar. Son yıllarda epey çoraklaşan entellektüel hayatımıza biraz derinlik katabilmek bakımından bu kitapların Türkçe’ye kazandırılması doğrusu çok güzel olurdu.

***

Vefat haberini aldığım bir günde, Abdülkadir es-Sufi’nin hayatını ve düşüncelerini anlatan, buna odaklanan bir yazı kaleme almak istemedim. Elim böyle bir yazı kaleme almaya gitmedi. Ama isteyen okuyucular 1992 yılında İzlenim dergisinde yayınlanan “Abdülkadir es-Sufi: Bir Arayışın Öyküsü” başlıklı ve kendisi hakkında epey kapsamlı bilgiler bulunan yazıyı okuyabilir. Bu yazıyı ayrıca Kopernik Yayınları tarafından 2017 yılında ikinci baskısı yapılan Diyalektiğin Sonu kitabının başına eklemiştim, isteyen okuyucular oradan da okuyabilirler. Evet, Abdülkadir es-Sufi bütün hayatı boyunca doğru bildiği yolda İslamiyet’e elinden geldiğince hizmet etmiş bir insandı. Dün, 91 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bize de onun arkasından “Nasıl bilirdiniz?” diye sorulacak olduğunda, “İyi bilirdik,” demek düşer. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir