Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

İnsanca Yaşamanın Ön Koşulu, Nesil Emniyetidir

İnsanların, şeref ve haysiyetleriyle yaşayabilmeleri için yaratılıştan kendilerine verilen haklarına sahip çıkmaları gerekir. Bu haklar özetle can (sağlıklı yaşama), mal (kazanç, iş), din (inanç, ibadet), akıl (sağlıklı düşünme) ve nesil (insanca kalma) özgürlüğü ve emniyetidir. Allah, bu temel hakların korunmasını insanlara tevdi etmiştir. Başta devlet olmak üzere toplum, aile ve her birey bu haklara sahip çıkmalıdır.

Bilindiği gibi Allah, insan haklarına büyük önem vermektedir. İnsanlar, “insanca” yaşasınlar diye Kur’an indirmiş, elçiler göndermiş ve evreni hizmetlerine vermiştir. Ardından, insanlara taşıyabileceği yükümlülükler verilmiştir. Toplum bu yükümlülüklerini yerine getirdiği takdirde barış, güven ve huzur içinde yaşayacaktır.
Bu makalemizde insanın temel haklarından biri olan “nesil emniyeti” üzerinde durmaya çalışacağız.

Nesil; döl, soy, nesep, zürriyet, sülale, kuşak ve insan demektir.
Nesil; çocuk, birey, aile, toplum, ümmet ve millet demektir. Nesil emniyeti de bütün bunların yani “insanın” izzet ve şerefinin, namus ve haysiyetinin korunması, yaratılışına uygun yaşamlarının sağlanmasıdır.

Nesil; aynı zamanda fıtrat/yaratılış amacına ve düzene uymak demektir. Yani, yaratılış kanunlarına uygun bir şekilde doğmak, yaşamak ve kıyamete kadar insan yaşamının kutsiyetini korumaktır.
Fıtrat/hilkat bozulursa nesil bozulmuş olur; nesil bozulursa fıtrat/hilkat bozulmuş olur; zira bunlar, Allah tarafından iç içe konulmuş hayati esaslardır. M. Akif, nesillerin bekasının önemini şu beytinde ne kadar güzel ifade eder!
“Hilkat ne kar arar, ne zarar; bekayı nesle bakar hep, bekayı nesli sorar.”

Nesil emniyetini korumak sadece ailenin omuzlarına yüklenecek bir yük olmamakla beraber, birinci derecede aileye düşmektedir; zira Yüce Kur’an Müminlere, “kendinizi ve ehlinizi (ailenizi) ateşten koruyun” diyerek, bireylerin haklarının korunmasını aileye tevdi etmiştir. Aziz Nebi’miz de bu konuda sorumluluk taşıyanları uyarırken, “hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz” demektedir. Dolayısıyla aile büyüklerine büyük sorumluluklar yüklenmektedir.

Ailelerin, çocuklarına iyi bir din eğitimi aldırmaları ve İslam ahlakına göre yetiştirmeleri dinen zorunludur. İslam ahlakı, çocukların yetiştirilmesinde su ve hava kadar önemlidir; asla ihmale gelmez. İhmal edildiği takdirde çocuk cahiliye mikrobu kapar, oradan da topluma sirayet eder ve top yekun toplumu bozar. 0 Halde çocukları önemsemek ve İslam ahlak ve terbiyesine göre yetiştirmek gerekir ki sağlıklı nesiller yetiştirilmiş olsun; aksi takdirde sürekli birbirimizi suçlayıp dururuz.

Allah, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi amaçsız ve sorumsuz yaratmamıştır. Her yaratılanın bir amacı ve bir görevi vardır. İnsan olarak bizlerin de görev ve sorumlulukları vardır. Bir anlamda çoban ve sürü konumundayız. Hem yönetiyoruz, hem de yönetiliyoruz. Yani hem eğitim veriyoruz, hem de eğitiliyoruz. İnsan başta kendisinden, sonra ailesinden ve sonra da toplumdan sorumludur. Bu sorumluluklar yüce Yaratıcı tarafından kendisine “emanet” edilmiştir. Dolayısıyla nesil emniyeti üzerinde durmaya çalışırken, asıl üzerinde durulması gereken husus, “eminlik ve güven” olmalıdır.

Emniyet; korku ve endişelerden uzak, güvenlik ve huzur içerisinde yaşamaktır. Emniyet içerisinde yaşayabilmek için “emanetlere” sahip çıkmak gerekir. Emanet de bir kimseye muhafaza edilmesi için bırakılan bir mal/eşya olduğu gibi, insanın başta akıl ve sağlığı olmak üzere namus ve şerefi, ailesi, sorumlu olduğu diğer toplum bireyleri, kendisine tevdi edilmiş görevi de emanet kapsamındadır. Allah’ın insanlara bıraktığı emanetler olduğu gibi, insanın insana bıraktığı emanetler de olmaktadır. Nesil de bir emanettir. Bu emanet öylesine önemlidir ki onun korunmasını Allah insanlara emanet etmiştir. dolayısıyla insanlar gözleri gibi bu emanete sahip çıkmalıdırlar.

Yüce Kur’an, “emanetlerinize ve ahitlerinize sahip çıkın” diyerek emanetlere büyük önem vermektedir. Muhammed as da toplum içindeki güvenirliliğinden dolayı “Muhammedül emin” sıfatını kazanmış ve emanete sahip çıkmayanlara münafıklık sıfatını uygun görmüştür.

Emanet, güven demektir. Bir insan emanetine ne ölçüde sahip çıkarsa o ölçüde emindir, güvenilirdir. Yani güvenilir olması demek, hem kendisine bırakılan emanetlere hiçbir zarar vermeden sağlam bir şekilde sahip çıkması ve istendiği zamanda iade etmesi, hem de insanın aklına, gözüne, kulağına, diline, eline beline sahip çıkarak doğru ve hayra uygun kullanmasıdır; zira bütün bunlar da Allah tarafından doğru ve amacına uygun kullanmak üzere emanet edilmiştir. Emaneti korumak farzdır. Bu farziyete binaen “Emaneti korumayanın imanı, ahdinde durmayanın dini yoktur” ifadesi kayıtlara geçmiştir.

Yüce Kur’an emanetlerin önemine vurgu yaparken şöyle buyurmaktadır: “Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklemekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab,72)

Emanetin (sorumluluğun), insandan daha güçlü ve dayanıklı olan gök, yer ve dağlara teklif edilmesi, onun ne kadar ağır ve önemli olduğunu belirtmek içindir. Esasen insan bu emaneti taşıyabilecek yetenek, güç ve kabiliyete sahiptir. Eğer öyle olmasaydı, haşa, Allah insana haksızlık etmiş olurdu. Tabi ki Allah, insanlara haksızlık etmez; ancak insanlar görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek kendilerine haksızlık etmektedirler. Bu da cahilce hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır.

Kur’an, “Müfsitler, fırsat buldu mu yeryüzünde ortalığı fesada verir, ekinleri tahrip eder ve nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez” (Bakara, 205) buyurarak, nesli korumayanların bozguncu olduğunu, işleri fesada götürdüğünü belirtmektedir.

Nesil emniyetine sahip çıkmanın yollarından biri, kadın ve erkeğin iffetini ve namusunu korumasıdır. Namus ve iffetin korunması demek, kadın ve erkeğin Kur’an ölçülerine göre hareket etmesi demektir. Nur suresinde nesli bozan adımlara dikkat çekilmiş ve bunlardan uzak durulması istenmiştir.

İslam dini, nesil emniyeti konusunda titiz davranarak nikahı çok önemser ve süt kardeşliğinden evlat edinmeye kadar her konuda hükümler koyar. Bu hükümlere uyulmadığı takdirde akıbetin kötü olacağı haber verir.

Çağımızda tıbbi gelişmelerle ortaya çıkan tüp bebek gibi nesli ilgilendirecek konularda son derece hassas olmak zorundayız. Çocuk sahibi olmak elbette arzu edilir; ancak bunu meşru yollarla kazanmak gerekir. Bazı peygamberlerin bile çocuk sahibi olamadıklarını göz önüne getirerek takdire boyun eğmek gerekir. Yapılacak şey, neslin sağlıklı yaşamasına zarar vermeden meşru tedavi yollarına başvurmaktır.

Bilinmelidir ki İslam öğretileri dışında bir hayat, Kur’an’ın ifadesiyle cahiliyedir; zira cahiliye, İslam dışı sistem, inanç, ahlak kuralları, düşünce ve yaşantı biçimidir. Cahiliye eski çağlara veya belli dönemlere ait bir sistem değildir. İnsanlar Allah’tan uzak yaşadığı sürece cahiliye devam etmiş olacaktır. Cahiliye Resulullah as’dan önce var olduğu gibi, bugün de modern bir şekilde hayatiyetini sürdürmektedir. Cahiliye bugün genç kızları, kadınları reklamlara, ticarete, her türlü ihtiraslara peşkeş çekmektedir.

Fuhşun yaygın olduğu günümüzde Müslüman ailelere büyük görevler düşmektedir. Namus, şeref ve iffetiyle yaşamak, çoluk çocuğunu İslam ahlakıyla yetiştirmek oldukça zorlaşmıştır. Müslümanlar ateş çukurunun kenarında yaşayacak hale gelmişlerdir. Televizyon, internet ve benzeri görüntüler adeta evlerimizi ve işyerlerimizi istila etmiştir. Bu görüntülerin büyük bir kısmı maalesef Müslüman aile yapısını da ifsat etmektedir, nesilleri bozmaktadır. Bunlara başta devlet ricalinin ve sivil toplum kuruluşlarının müdahale etmesi ve alternatif programlar hazırlamaları kendilerine düşen hayati bir yükümlülüktür.
Müslüman ailelerinin bireyleri de ifsat edici programlara karşı önlem almaları ve aile fertlerini bu ifsat edici programlara karşı duyarlı hale getirmeleri elzemdir. Aksi takdirde bu gemide olan iyi kötü bütün insanlar izzetini kaybederek -tarihteki örnekleri gibi- yok olup gideceklerdir.

“Nihayet onların ardından öyle bir nesil geldi ki bunlar salatı/ibadeti bıraktılar, nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden, gelecekte sapıklıklarının cezasını çekeceklerdir.” (Meryem, 59)

Mümin olduğunu iddia edenler, nesli korumaya yönelik Allah’ın hükümlerine riayet etmek, iffet ve namusa leke getirecek her türlü düşünce ve davranışlardan kaçınmak zorundadırlar. Batı’dan veya Doğu’dan gelsin, her türlü aile ve nesil emniyetini bozucu düşünce ve hareketlere karşı mücadele vermek zorundadırlar.

Müminler, aile mefhumuna, dolayısıyla nikah akdine önem vermelidirler. Resmiyet kazanmayan hiçbir nikah ve birliktelikten yana olmamalıdırlar. Nikahı önemsiz görerek veya namusa göz dikerek kızları ve kadınları iffetsizliğe yönlendirmeye çalışan kimselerle sürekli mücadele halinde olmalıdırlar.

Son zamanlarda kimi televizyon programlarında teşhir edilen nikah dışı birliktelikler, nesli bozmakta ve aile mefhumunu ayaklar altına almaktadır. Televizyondaki bu tür programların amacı ne olursa olsun, nikahsızlığı, hayasızlığı, iffetsizliği teşhir edip sıradanlaştırdığı için, kutsal olan Müslüman aile yapısına açık bir tehdit oluşturmaktadır. Devlet ricali, acilen ailenin kutsiyetini muhafaza edecek kanunlar çıkartıp bu hayasızlığa köklü bir çözüm getirmezlerse, büyük bir vebal altında kalacaklarını unutmamalıdırlar; zira bu hayasızlık, zamanla tüm topluma sirayet edecek ve çepeçevre kuşatacaktır.

Daha yarım asır önce, evli ve artı çocuk sahibi bir kadını kabul eden bir erkek (veya tersi), asla toplum içerisinde dolaşamazdı; ama günümüz medyası, her türlü rezaleti görselleştirerek sıradanlaştırdı ve herkesi bu rezalete seyirci hale getirdi. Bu rezaleti yok etmek ve bir daha görmemek için, ilgili devlet ricalini göreve çağırıyoruz. Devlet ricali bu hayasızlığı ortadan kaldırmazlarsa, her türlü hayasızlığın ve ortaya çıkan kavgaların, ölümlerin baş sorumlu olacaklardır.

Hülasa, nesli ve dolayısıyla insanlığı korumak istiyorsak yüce yaratıcının öğretileriyle hareket etmek zorundayız; zira İslam hükümlerinin olmadığı yerde izzetli ve şerefli yaşamak zordur. İnsan hakları, demokrasi, barış, özgürlük, hümanizm gibi içi boşaltılmış sloganlarla bir yere varılamaz. İçi boşaltılmış bu kavramları dillerinden düşürmeyenlerin, adaletsizliği, adalet boyasıyla nasıl boyayarak yutturmaya çalıştıklarını, güçsüz kalanlara nasıl zulmettiklerini ve yeryüzünü nasıl ifsat ettiklerini bütün dünya izlemektedir.

Konuyu İbrahim as’ın Kur’an’da geçen şu duasıyla tamamlayalım:
“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara 128)

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir