Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 23, 2024

Dinleri ile İlgili Uydurdukları Kendilerini Aldatmıştı -2

Geçen hafta, sadece Yahudi ve Hıristiyanlar değil, Müslümanlar da dinlerine eklemeler yaparak tahrif ettiklerini yazmış ve şu örneği vermiştim:
“(Yahudiler) dinleri hakkında iftirada bulunarak şöyle demişlerdi: “Bize sadece sayılı günlerde ateş dokunacaktır.” (Al-i İmran 24) Maalesef, benzer iftirayı Müslümanlar da yaparak şöyle dediler: “Cehennemde günahlarımız kadar yandıktan sonra çıkıp cennete gireceğiz.”
Bu haftaki makalemizde de Müslümanlar tarafından “Allah’ın dinine yapılan uydurmalar” ile ilgili örneklerle konuyu sürdürmeye devam edeceğiz.

İddia (iftira) şu: “Kainat (evren, dünya, herkes) Muhammed as için yaratıldı.” Ve “Muhammed as, Allah arşının (kainatın) nuru”dur. (Her gün “sala” adıyla okunan hitabede bu ifade kullanılmaktadır.)
Kur’an mı söylüyor? Haşa! Peki, nereden çıktı bu inanç? İftiracılar, kendi emellerine kavuşmak için yine Nebi’yi kullandılar ve şöyle bir iftirada bulundular: Allah buyurdu ki: (Haşa, O’nu tenzih ederiz.) “Ey Muhammed! Eğer sen olmasaydın ben bu Kainatı yaratmazdım.”

Gerçekten yüce Allah, kainatı (yaratılan her ne varsa, onu) Muhammed as için mi yarattı? Yani, Allah’ın hükümdarlığını, gücünü ve sanatını gösteren koca kainatın yaratılması bir fani insanın hatırı için yaratılmış olabilir mi? Niçin İbrahim ve Musa Nebiler için değil de sadece Muhammed as için yaratıldı? Bu önemli hüküm, bir ayetle belirtilmez mi? Tersine Allah, bizleri niçin yarattığını Kur’an’da açıkça belirtilmektedir. Bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah, hanginizin daha iyi ameller işleyeceğinizi sınamak için hayatı ve ölümü yarattı…” (Mülk 2, Hud 7)
Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışan her Müslüman bilir ki kainat insan için yaratılmış, insan da imtihan için yaratılmıştır. Bunun ötesi yoktur. Peki, bu ayetleri okuyan ve insanlara tebliğ eden Allah’ın elçisi, böyle bir konuşma yapabilir mi? Kendi sözlerini Allah’a isnat etmenin (kutsi hadis diye vermenin) ağır bir vebal olduğunu bilen Resulullah, böyle bir hataya düşebilir mi? Dahası, Kur’an’ın hükümlerine aykırı hükümler vaaz edebilir mi? Elbette edemez; zira Resulullah as, insanlara Allah’ın şu ayetinin okuyordu:
“Bilesiniz ki bu Kur’an, alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirilmiştir. Eğer Muhammed (as) kendi sözlerini bize isnat etseydi, biz onun gücünü elinden alırdık, sonra da onun can damarını koparırdık ve içinizden hiç kimse de engel olamazdı.” (Hakka 40-47)

Öyle ise, Müslümanlar olarak, Allah’ın Kur’an’da bildirdiklerini (dini) ciddiye almak ve güvenmek zorundayız. Hiçbir rivayeti Allah’ın kelamına eşdeğer olarak kabul edemeyiz. Yaratan ve yaşatan kim ise, yol göstermek (din bildirmek) de onun hakkıdır. İnsanlar din belirleyemezler; sadece indirilen dini anlamak ve anlatmak için üzerinde yorum yapabilirler; o da ancak kendilerini bağlar. Bu konuda ağır mesuliyet taşıdığımızı unutmayalım.

Evet, yaratan ve yaşatan kim ise, yol göstermek (din bildirmek) de onun hakkıdır. Dolayısıyla İslam’da iki ayrı otorite yoktur. Allah hiçbir zaman otoritesini başkalarıyla paylaşmaz. Resuller O’nun ortağı değil, sadece elçileridir. O; elçilere hangi talimatı verirse, elçiler onu yerine getirir; asla muhalefet etmezler.

İkinci bir iddia (iftira) da “Muhammed as’ın, Allah arşının nuru” kabul edilmesidir. Oysaki Nur, bizzat Allah’tır; Allah’ın ışık veren ayetleridir.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur.” (Nur suresi, 35)
“Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil, apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.” (Nisa suresi, 174)

Görüldüğü gibi, Yüce Allah, bütün insanlığa apaçık olan bir nur, yani Kur’an indirdiğini açıkça beyan ediyor. Dolayısıyla Kur’an’ın bir adı da nurdur. Bu nura (ışığa) inanıp, bu ışığın aydınlığında yürümek isteyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkartır.

Muhammed as, arşın nuru değildir. Sadece onun üzerinden Allah, insanlara nurunu (ayetlerini) göndermiştir. (Araf, 157)
“İnkarcılar, ağızlarıyla Allah’ın nurunu (ayetlerini) söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, onların bütün çabalarına rağmen nurunu tamamlayacaktır.” (Tevbe, 32)

Hakikat şudur ki dinin tahrif edilmesi ve yeni bir takım inanç ve hükümlerin konulması, genellikle Nebi as üzerinden yapılmaktadır; çünkü korunmuş olan Kitap metnine ilaveler yapma imkanı yoktur. En kolay yol, bir rivayet zinciri oluşturup, istediğini Nebi’ye söyletmektir ki genellikle din öyle tahrip ve tahrif edilmiştir.

“Dinleri ile ilgili uydurdukları kendilerini aldatmıştı” ayetini sadece Yahudi ve Hıristiyanlar için düşünüyorsak, büyük bir yanılgı içerisindeyiz. Müslüman olarak geçinenler, onlardan geri kalmamışlardır. Baktığımızda Resulullah as, bütünüyle Kur’an’a uyduğu, Kur’an hükümlerini uyguladığı ve Kur’an ile öğüt verip uyardığı halde, onun hayatı Kur’an’dan kopartılarak, kendisi adeta “Allah’ın ortağı” haline getirilmiştir.

Bilinmelidir ki Resulullah’ı doğru anlamak, Kur’an’ı doğru anlamakla eşdeğerdir. Kur’an’dan kopuk ve uzak tutulan bir toplum, Resulullah’ı doğru anlayamadığı gibi, Allah’ın dinini de doğru anlayamaz ve “din bezirganları” tarafından aldatılmaya ve sömürülmeye devam edecektir.

(Örneklerle konuya devam edeceğiz, inşallah…)

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir