Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

“Başka Çarem Kalmadı” da Ne Demek?

Bugünkü yönetimin en büyük başarısı, iktidâr yolunda parlamento dışı güçlerden medet umanları, hedefe giden tek yolun sandıktan geçtiğine kerhen bile olsa inandırmış olmasıdır. Zîrâ o malûm zihniyet, Gezi Parkı hâdiselerinin yaşandığı günlerde ağzını doldura doldura; “Her şey sandık değil!” demiyor muydu? Eğer bugün o zihniyetin temsilcisi mevkiindeki zât; “Her yerde erken seçim isteyeceğim, başka çarem kalmadı; bana katılın.” deme noktasına gelmişse, bu cidden büyük başarıdır ve bugünkü iktidâr sadece bunun için bile alkışlanmaya layıktır.

Evet, demokrasilerde sandıktan başka bir çare ve çözüm olamaz. Ama yıllardan beri vesâyetten nemalananlara gel de sen bunu anlat! O yüzden de gelinen nokta, ülkemiz açısından büyük ilerlemedir. Bu ülkenin yakın târihine şâhit olmuş ya da bizzât hâdiselerin içinde yaşamış olanlar, bu sözlerin ne anlama geldiğini iyi bilirler.

Bu zihniyetin geçmişteki mümessillerinden olan Ecevit, 28 Şubat sürecinin en sancılı günlerinde; “Erbakan Hanya’yı Konya’yı yeni öğreniyor.” demişti. Günümüzde şartlar ve roller değişmiştir. Bugün aynı değerlendirmeyi yukarıdaki sözün sahibi olan zât için de yapmak pekâlâ mümkün. Yani bugünkü Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını, millî irâdeyi by-pass eden yöntemlerin yeni siyâsî düzende işe yarar bir tarafının kalmadığını, yalnızca suyu bulandırmaya yettiğini, bundan sonra bir bardak suda fırtına kopartmanın mümkün olmadığını, o zihniyetin bugünkü sahipleri de görüyorlar artık. Yani birileri Hanya’yı Konya’yı anlamaya başladı. Ne diyelim, buna şükredilir ancak…

Tabiî bu, alenî bir itirâf değil, bir şuûraltı ifşâsıdır. Yani laf nereye gidiyor, söyleyenin kendisi de çok farkında değil. Sözün sahibi olan zât, gizli ve açık ortaklarına, umudunu kendisine bağlamış bir avuç tufeylîye gönderiyor bu mesajı. Muhatabın millet olmadığı çok açık. O, kulağına fısıldanan yöntemler, modası geçmiş Ali Cengiz oyunlarıyla bundan böyle sonuç alınamayacağını söylüyor birilerine. “Benim bulunduğum mevkide siz de olsaydınız, elinizden ancak bu gelirdi. Durum o kadar vahim.” diyor kısacası. Sözün muhatabı biz olmasak da, mesajın kime gittiğini ve ne söylenmek istendiğini gayet iyi anladık.

Evet, bu sözün muhatabı kesinlikle millet değil. Çünkü demokrasilerde millet, seçim istediğinde bunu belli eder ve iktidârlar da ona fazla direnemezler. Bugün büyük kitlenin öyle bir talebinin olmadığı net bir şekilde görülüyor. Hattâ iktidârla yıldızı barışmayan aklıselim sahipleri bile buna hiç teşne değiller. Çünkü onlar da biliyorlar ki, siyâsetin ikiye bölündüğü bugünkü ortamda gelen gideni aratacak.

Talep sahipleri her zaman olduğu gibi suyu bulandırmaya çalışanlar… Tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi yine bir karambol olur da belki bu sefer kaşla göz arasında bir gol atar mıyız düşüncesinde olanlar… Zîrâ vaktin aleyhlerine işlediğinin farkındalar. Zaman ilerliyor ve ileride bu ihtimâlin de onlara bir daha göz kırpmayacağını görüyorlar. O yüzden de aceleleri var.

Söz, hayli zengin çağrışımlara sahip. Bir siyâset adamı iktidâr olma yolunda seçimi her zaman tek çare olarak görmek zorunda değil midir zaten? “Başka çarem kalmadı” da ne demek?

Hazret; “Demokrasi dışı yolları tükettik, ne yaparsak yapalım olmuyor. Bundan sonra istesek de istemesek de demokratik yolları deneyeceğiz.” diyor usûlünce… Yetmiş yıldan beri vesâyetle ayakta duran bu zihniyet de görüyor denizin artık bittiğini, yolun sonuna gelindiğini… Bugüne kadar sarıldıkları yöntemlerin bundan sonra onlara yâr ve yâver olamayacağını… Bunları söylerken bir yandan da yandaşlarına; “Beni desteklemeye devam edin!” mesajını gönderiyor.

Vesâyet rûhlarına o kadar işlemiş ki, seçim isteyeceklerini söylerken bile şuûraltları kendilerini ihbar ediyor. Millî irâdeyi hiç tanımamış, hattâ her zaman ezip geçmiş, demokrasiyi yalnızca vitrin süsü olarak görmüş bir zihniyetin hezeyânları bunlar…

2007’den sonra bugünkü iktidârın öncülüğünde başlayan süreç, demokrasi dışı yöntemlerin kaynağına inerek devletin içindeki bataklığı büyük ölçüde kuruttu. Millî irâdeyi köstekleyen gayr-i millî yapıların ocağına incir dikti. Yedi başlı ejderhanın altı kafasını kopardı. Biri zaman zaman başını kaldırmaya çalışsa da artık sonuç alamıyor. Yakında o da kopacak inşâallah…

Eğer bu adımlar atılmasaydı, devlet ve siyâset hayatımız hâlâ yabancı servislerin gözetimi altındaydı. Birçok kurumumuz bugün bile onların cirit attığı mekânlardı.

Zamanında atılan adımların olumlu netîceleri bugün görülüyor. Eskiden asker öksürse, siyâset nezle olurdu. Bugün herkes önündeki işini yapıyor, durumdan vazife çıkartmaya kalkışmıyor. Çıkartanlar da emekli subaylar bildirisinde görüldüğü gibi ilgili ve yetkili makamlardan hak ettikleri cevabı alıyorlar.

Eski zihniyetin uzantılarından bir müstafî genelkurmay başkanı, kamuoyunda çok ses getiren, emekli ve muvazzaf askerlerin de yargılandığı bir davada iktidâra baskı yapmaya kalkınca, gerekli cevabı almış ve karizmayı çizdirdikten sonra da artık o makamda oturmaya devam etmenin kendisi için manevî bir yük olacağını görerek hemen istifayı basmıştı. Ayrılırken de ezik bir rûh hâli içinde; “Elimden başka bir şey gelmiyor.” demişti. 

Eskiden bu ülkede seçilmişlerle atanmışlar karşı karşıya geldiğinde, seçilmişler istifa eder, daha doğrusu ettirilirdi. Türlü kumpaslarla sivil-askerî bürokrasi tarafından hükümetler alaşağı edilirdi. Bugünkü Türkiye’de ise benzer bir durum yaşandığında, atanmışlar istifa ediyorlar. Son tahlilde demokrasi seçim ve sandıksa ve atanmışlar da seçilmişlerin emrindeyse, bu millî irâdenin zaferi demektir. Bürokratik vesâyetin zayıflayarak demokratik siyâsete dönüştüğünün göstergesidir.

Bu ülkede millî irâdeyi çiğneyenler, dâimâ Batı’ya angaje bürokratik elitlerle, onların iş, siyâset ve medya dünyasındaki hempâları olmuştur. Artık hayatta olmayan emekli bir genelkurmay başkanının geçmiş yıllarda internete düşen gizli ses kaydında, halkı cahil olarak nitelendirmesi ve “Cumhurbaşkanını halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok.” sözleri, bu zihniyetin milleti çocuk olarak görüp millî irâdeyi de hiçe saydığının şaşmaz bir delilidir.

Ve bu zihniyetin daha ilk günden itibâren demokrasi ve millî irâde sicili sabıkalıdır. İki sefer iktidârın ayaklarının altından kaymakta olduğunu görünce, çark edip demokrasiye geçiş sürecini iptal etmiş, üçüncüsünde de iktidârı bırakmamak uğruna “açık oy, gizli tasnif” gibi eşine emsâline hiçbir demokraside rastlanmayacak bir garâbete imzâ atarak bu millete sancılı bir çok partili hayata geçiş tecrübesi hediye(!) etmiştir. Bu yolla da iktidârını bir dönem daha uzatmıştır. Yoksa millet, daha o gün yıllardan beri taşıdığı bu kamburu sırtından atacaktı.

Kısacası, bu zihniyetin çare olarak sarıldığı şeyler, bir zamanlar millet irâdesini hacir altına almanın aparatlarıydı.

Bundan çeyrek asır evvel bu zihniyet, cumhuriyet balolarında omzu kalabalıklara; “Garantimiz sizsiniz Paşam!” derdi. O günler artık mâzîde kaldı. Geçmişte militarizme davetiye çıkartan bu tür hezeyânlar, günümüzde kendisine geçit bulamıyor. Daha doğrusu bu zihniyetin geçmişte gölgesine sığındığı makamlar, bugün onları muhatap kabul etmiyor, şikâyetlerini dinlemiyor.

Bu zihniyetin bir zamanlar rejimin zinde güçleri olarak gördüğü unsurlar, bugün milletin zinde güçleri hâline dönüşmüş olup namluyu millete değil, sınır ötesi operasyonlarda millet düşmanlarına çevirmiş durumdalar. Elhamdülillâh… Buna ne kadar hamd etsek azdır.

Bu zihniyete son sözümüz şudur: Beyler, lütfen oyunu kuralına göre oynayın! Antidemokratik yolları çare zannedip yanlış istikametlere sapmayın. Hukuk dışı yolları denemeye kalkıp millî irâdeyi dışlayıcı çözümlere yönelmeyin. Zîrâ artık o kapılar kapanmıştır. Nitekim 15 Temmuz’da bu yollara düşenlerin âkıbetleri de bir ibret meşheri olarak gözler önündedir.

Ve eğer on yılda da on seçim kaybetmişseniz, yine bunun suçunu başkasında değil, kendinizde arayın. Kitleleri günah keçisi ilân edip kendi yetersizliğinizi örtbas etmeye çalışmayın. Milletin bön ve anlayışsız olduğunu söyleyip nefsinizi ibrâ etmeye uğraşmayın. Ve bir gün yine iktidâr olursanız, toplum mühendisliği yapıp millete nizâmât vermeye kalkışmayın. Düzeltecekseniz evvelemirde kendinizi düzeltin. Zîrâ bu milletin sizin vereceğiniz ayara ihtiyâcı yok. Ve şunu da iyice belleyin ki, sizin mümessili olduğunuz pozitivist ontoloji, bu milletin kahir ekseriyetinin değerleriyle uzlaşmıyor. Yetmiş yıldan beri girdiğiniz her seçimde sandığa gömülmenizin başka bir sebebi yok. Ama bütün bunlara rağmen siz nedense hâlâ gerçeklerden kaçmakta, onlarla yüzleşmemekte ısrarlısınız.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir