Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Ramazan Ayı ve Değişim

Tarihi dönüştürecek salih toplumu[1] kurmak için insana düşmanlık eden şeytanı, Allah (c.c.), bu ay içerisinde etkisiz hale getirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu gerçeği şu şekilde haber vermektedir: “Ramazan ayı girdiği zaman semanın (rahmet) kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlara bukağı vurulur.”[2] Şeytanı etkisiz hale getirebilmek, salih kullar oluşturmak ve tarihi dönüştürecek bir ruh haline kişiyi kavuşturmak amacıyla Allah Teâlâ, bu ayda insanlara oruç tutmayı farz kılmıştır. Bu oruç tutma ibadetini Yüce Allah sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetine değil, Hz. Âdem (a.)’den itibaren tüm Müslümanlara emretmiştir. Bilinen meşhur oruç ayeti bunun en güzel kanıtıdır: “يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ” “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı kulluk bilincinizi kuşanmanız, (takva sahibi olmanız) için sizlere de farz kılınmıştır.”[3] Konuyla ilgili olarak Hz. Ali (r.) da şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Hiçbir ümmeti istisna etmeksizin Allah (c.c.), orucu bütün ümmetlere farz kılmıştır. Bundan dolayı o, en eski ibadettir. Sanmayın ki Allah (c.c.), orucu sadece size farz kılmıştır.”[4]
Geçmiş ümmetlere de farz kılınan oruç, insanların yeryüzündeki konumlarını iyi bilememe yüzünden değişikliğe uğratılmıştır; daha açık bir ifadeyle insanlar ibadetlerin vasfıyla oynamışlardır. Kuran’ın diliyle, tahrif edilmiştir. Zemahşerî’nin (v.h. 538) verdiği bilgiye göre Hıristiyanlar, önce onu sıcak ve uzun günlere gelen Ramazan ayından çıkarmak suretiyle daha kısa ve serin, belirli bir aya sabitleştirmişler, sonra da on gün evveline, on gün sonuna ilave de bulunarak sayıyı artırmışlardır. Ehl-i Kitab’ın, orucun vasfını değiştirmesi,[5] Allah’a (c.c.) ait olan alana kulun müdahale etmesidir ki bu doğru bir davranış değildir. İnsana ibadetlerin özüne dokunma hakkı, zamanını ve sıfatlarını belirleme yetkisi verilmemiştir. İbadetlerin keyfiyetini belirlemek yalnızca Allah’a mahsustur. İbadetlerin keyfiyetiyle oynamak veya ibadet teşri’ etmek tanrılık iddiasında bulunmaktır. İnsan kendinde bu yetkiyi görür de ibadet alanları belirleyecek olursa, bu alanda çok büyük bir kaos ve keyfilikler yaşanır. Peygamberler bile Allah Teâlâ’nın emrettiği ibadetlerin beyanını ve temsilini öğretmişlerdir. Hatta Ehlikitap bu tahrif çerçevesinde sahuru terk ettikleri için Peygamber Efendimiz şu izahatı yapmıştır: “Bizimle Kitap ehlinin orucu arasındaki fark, bizim sahurda yemek yememizdir.”[6] Bu meyanda Peygamber Efendimiz şu tembihatı yapmıştır: “Sahur yapınız. Çünkü sahurda bereket vardır.”[7]


Orucun Ramazan ayı içerisinde tutulması ile Ramazan kelimesinin etimolojik yapısı arasında ilgi kuranlar vardır: Ramazan, güneşin şiddetinden dolayı yanıp tutuşmaktır.[8] Kişi bu ayda açlığın şiddetinden ve güçlüğünden dolayı yandığı için istiare yoluyla oruç ayına bu isim verilmiştir.[9] Fakat Ebu Hureyre (r.), “Ramazan” kelimesinin sözlük anlamıyla hareket edip yapılan ibadetin vasfıyla ilgi kurmayı adeta hoş karşılamamış ve şöyle bir açıklamada bulunma zorunluluğunu hissetmiştir: “(Ramazan ayına) Ramazan demeyiniz. Çünkü Ramazan, Allah’ın (c.c.) isimlerinden bir isimdir. Fakat bu aya, Ramazan ayı deyiniz.”[10] Müfessir Mücahid de (v.h.103) bu aya, sadece “Ramazan” demeyi hoş karşılamamıştır.[11] Belki de, kelime manasından yola çıkarak anlam vermenin içeriğinde, orucu zor gösterme, Allah (c.c.) rızası için yapılan bir ibadeti yüksünme durumu söz konusudur. Ayrıca, sadece sözlük anlamından yola çıkılarak yapılan dar tanımın kişiye kazandırdığı üstün bir vasıf da yoktur. Ama Ramazan ayını; “Ramazan” kelimesinin Allah’ın(c.c.) isimlerinden birisi olduğu hakikatinden yola çıkarak tanımlarsak, Müslümanın, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için tutmuş olduğu oruçla; “Allah’ın ahlakıyla ahlaklandığı bir ay” gibi anlam vererek, bu ayın kişiye kazandırdığı keyfiyeti de tespit etmiş oluruz.


Allah’ın(c.c.) isimlerinden, kul olarak gerekli payı almak ve alınan bu payı içimizde ilahi aşka dönüştürmek suretiyle Allah’ın ahlakıyla ahlaklanabiliriz. Bu üstün ahlakı yakalamamıza vesile olan şey de oruçtur. Arapçadaki “Savm” kelimesin karşılığıdır. Düzenli olarak Ramazan ayı içerisinde tutulmaya başlanmasının Medine’ye hicretin ikinci yılında olduğunu İslam bilginleri söylese de, Müslümanlar, İslam’ın ilk yıllarında veya Mekke’sinde her aydan üç gün oruç tutarak bu ibadeti şartları içerisinde yerine getiriyorlardı.[12] Müslümanlar Muharrem orucunu da daha Mekke’deyken biliyorlardı. Daha sonra, Medine döneminde hicretten bir buçuk yıl sonra tüm sıfatları Allah(c.c.) tarafından belirlenerek ve Ramazan ayının içerisine yerleştirilerek bugünkü tuttuğumuz şekilde oruç farz kılınmıştır. Her konuda ümmetine rehberlik eden Hz. Peygamber(s.a.v.), oruç ile ilgili teferruatı da ümmetine beyan etmiştir.

[1] Bak: Enbiya, 105
[2] Tirmizi, Kitabu’s-Savm, c. III, s. 67; Malik, Muvatta, c. I, s. 310; Nesai, Sıyam, Had. no:3, c, IV, s. 126-7
[3] Bakara, 2/183
[4] Zemahşerî, Keşşaf, c. I, s. 223; Alûsî, Ruhu’l-Meânî, c. I, s. 193.
[5] Zemahşerî, a.g.e., c. I, s. 224.
[6] Nesai, Sıyam, Had. no: 27, c. IV, s. 146.
[7] Nesai, Sıyam, Had. no: 18, c. IV, s. 140.
[8] İsfehanî, Müfredat, c. I, s. 366.
[9] Zemahşerî, a.g.e., c. I, s. 224.
[10] İbni Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, c. I. s. 205.
[11] Taberî, Camiu’l-Beyan, c. II, 150.
[12] İbni Kesir, a.g.e. c. I, s. 202; Âlusî, a.g.e., c. I, s. 404.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir