Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 27, 2024

İlme Adanmış Bir Ömür

İktisat tarihçisi değilim, tarihçi de sayılmam. Mehmet Genç Hoca’yı anlamak ve anlatmak bizim haddimizi de vüsatimizi de aşar. Kendisini dinlediğim ve tanıdığım kadarıyla zihnimizde ve gönlümüzde yer eden bazı hususlara işaret etmek istiyorum sadece. Mehmet Genç Hoca’yla ne zaman tanıştığımızı tam olarak hatırlamıyorum. Muhtemelen Bilim ve Sanat Vakfı’ndaki seminerlerinde veya İsam’da tanışmış olabiliriz. İftar sofralarında aynı masada bulunmak şerefine nail olmuşuzdur. İnsan bazı insanlara birden bağlanır, bir söz, davranış, nezaket, zarafet sizi bağlar ve kopamazsınız. Ben de Hoca’ya bağlanmıştım. Hocayla sık denebilecek münasebetlerimiz 2005’te Kültür A.Ş.’de görev yaptığım yıllarda başladı. 2005 Mayıs’ında Erol Özvar’ın girişimleriyle “Türk Tarihçiliği’nde Dört Sima” sempozyumunu gerçekleştirdik. Benim de göreve geldikten sonraki ilk ciddi organizasyonum idi. Halil İnalcık, Halil Sahillioğlu, İlber Ortaylı ve Mehmet Genç’in tarihçiliği dört ayrı oturum halinde konuşulacaktı. İki gün süren sempozyum başarıyla tamamlandı. Sempozyum bildirilerinin kitaplaşması için özel bir gayret sarfettik. Çok şükür Erol Özvar’ın da gayretleriyle Kültür A.Ş. yayını olarak kitaplaştırdık. Ekim 2005’te başlayacak olan kültür ve sanat sezonunda Mehmet Genç hocamıza her ay Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde bir seminer vermesi teklifinde bulunduk. Sağolsun kabul ettiler. Erol Özvar, Amerika’ya gidene kadar birlikte bu seminerleri gerçekleştirdiler. Erol Bey, Amerika’ya gittikten sonra da görevi İhsan Ayal devraldı. Tarık Zafer de başlayan ve uzun yıllar devam eden seminerler hem Hocamıza kolaylık sağlaması hem de Anadolu yakasında da nitelikli seminerlerin başlangıcı olması gayesiyle daha sonra Altunizade Kültür Merkezi’nde yapılmaya başlandı. Hocamızın engin tarih bilgisi ve geniş perspektifli sohbetlerine ortalama 50-60 kişi dinleyici iştirak ederdi. Nitelikli, seçkin, özel, gerçekten ilim ve kültür meraklısı insanlardı. Tarih öğrencilerinin yanı sıra yüksek lisans, doktora öğrencileri, hatta 4-5 kaymakam, hakim ve savcılar da katılırdı. 2005’te başlayan seminerler 2020 yılına kadar kesintisiz devam etti. İlçe belediyeleri, vakıf ve derneklerde hocamızı keşfetti, tanıdı, seminer ve sohbetlere davet etmeye başladı. Bir nesil yetişti bu ilmî, akademik, objektif analiz ve tespitlerle yüklü seminerlerde…

Biz hocamızı seminerleri dışında Fethi Gemuhluoğlu’nu anma toplantıları başta olmak üzere Erol Güngör, Katip Çelebi toplantılarında da dinleme fırsatı bulduk. Fethi Gemuhluoğlu’nu en iyi anlayan, analiz eden ve sevgiyle, minnetle, samimiyetle anlatan bir insandı. Onun değerlendirmelerini yapabilecek insan çok azdı, hatta nadirdi. Erol Güngör’ün en samimi arkadaşıydı. Yıllarca üniversitede aynı odayı paylaşmış, yayımlanan tüm kitapları kendi aralarında bölüşerek okumuş ve her akşam değerlendirmişlerdi. Erol Güngör’ü de ondan dinlemek gerekirdi. Şükür bir iki defa dinlemek nasip oldu. Az konuşurdu, öz konuşurdu. Her bir kelimesini, cümlesini ölçerek, tartarak konuşmaya özen gösterirdi.

Sadettin Ökten hocamızın dediği gibi “deryadil” bir insandı. Zarifti, nazikti, nüktedandı, mütevaziydi, mültefitti, herkese sevgiyle, şefkatle yaklaşır, hiç kimseyi kırmadan, üzmeden sorularını cevaplardı. Mehmet Genç’i özel bir ilgiyle takip etmek istedim, her fırsatta onu dinlemek, buluşmak, kaynaşmak, daha yakından tanımak için can attım. Yine de başarılı olduğum söylenemez, her zaman olduğu gibi ihmalkârdım. Her karşılaştığımızda, seminerine, konferansına iştirak ettiğimde şaşırır, sevinir ve iltifatlarda bulunurdu. Hocamızla birlikte yapmak istediğimiz iki şeyi gerçekleştiremedik, ona üzülürüm. 2006 yılındaydı zannedersem “Cevdet Paşa” sempozyumu yapmak için Mecidiyeköy’de Kültür A.Ş. Genel Müdürlüğü’nde iki veya üç toplantı yaptık. Talebesi Ahmet Cihan Ağabeyle birlikte geldiler. Dört oturum halinde Cevdet Paşa’yı tüm yönleriyle inceleyecek, yurt içi ve yurt dışından davet edilen akademisyenleri davet ederek gençlere ve ilim dünyasına Cevdet Paşa’yı bir kez daha tanıtacaktık. Hoca ilerleyen yaşına rağmen tüm toplantılara heyecanla gelir, bu önemli faaliyeti gerçekleştirmenin heyecan ve mutluluğu yüzüne yansırdı. Fakat maalesef bu anlamlı proje bir yerlere takıldı, anlamadılar, idrak etmediler, önemsemediler ve gerçekleştirme imkanımız olmadı. O yüzden Hoca’ya karşı mahcup olmuştum. İkinci husus ise “Ömer Lütfi Barkan” sempozyumu idi.  Belki de Barkan hakkındaki en kapsamlı bir çalışmaydı. Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdik. Erol Özvar da Amerika’dan gelmişti. Mehmet Genç Hoca hem tebliğ sunmuş, oturum başkanlığı yapmış hem de başından sonuna talebeleriyle, özellikle de Fehmi Yılmaz’la birlikte sempozyumu adım adım takip etmiş, en ufak bir olumsuzluğa meydan vermemek için olağanüstü gayret göstermişti. Sempozyum bildirilerinin kitaplaşmasını hepimiz istiyorduk. Gerekli bütçeyi de temin etmiş ve kararlaştırmıştık. Fehmi Bey, tebliğlerin olgunlaşması için belirli bir süre verdikten sonra tümünü kitaplaşması için toparlamayı başardı. Fakat Genç Hoca her zamanki titizliği ve mükemmeliyetçiliği ile kendi tebliğini bir türlü teslim edemedi. Üç dört yıl kadar izini sürmemize, zaman zaman Fehmi Bey’e sitemlerde bulunmamıza rağmen maalesef takip kitaplaştırmak imkanı bulamadık. Artık sorumluluk Fehmi Bey’dedir, bu önemli sempozyum bildirilerini Mehmet Genç Hocanın tebliğiyle birlikte bir an evvel kitaplaştırmak gerekir.

Mehmet Genç sadece bir tarihçi ve iktisat tarihçisi değildi. Çok yönlü bir insandı, bir kültür adamıydı. Mevki ve makamı, bir takım ünvanları, titrleri hayatı boyunca önemsemedi. Cihan devletinin yönetim sistemini ve ekonomi politikalarını belgeler ışığında anlamak ve açığa çıkarmak için ömrünü feda etti. Başardı da bunu. Kendisinden önceki tüm teori ve hipotezleri geçersiz hale getirdi. İktisat tarihi alanında bir çığır açtı adeta. Analizleri, tespitleri, gözlemleri akla ve sağduyuya dayanırdı. Mehmet Genç bir şey söylüyorsa o bilgiden şüphe etmez, tereddüt yaşamazdınız. Yine de hep ihtiyatlı bir dil kullanmaya özen gösterirdi. İlim yolculusu olan herkese yardımlarını esirgemediği herkesin malumudur ve pek çok kişi tarafından ifade edilmiştir. 15 sayfalık bir makale için 15 bin belgeye göz nuru döken ve 10 senesini verebilen bir insandı çünkü. 80 yaşında olmasına rağmen Başbakanlık Osmanlı arşivine gidiyor, İsam başta olmak üzere kütüphanelerden çıkmıyordu. 82 yaşında iken bile günde 15 saat çalıştığını söylüyordu. Acısı taze, sevgisi ebedîdir inşallah. Bu ülkeye ve millete ilmiyle, kalemiyle bir ömür boyu hizmet etmeyi gaye edinmiş müstesna bir şahsiyetin bıraktığı boşluğun doldurulamayacağı aşikârdır. Eserleriyle, çalışkanlığı ve insanlığı ile yaşayacak ve yaşatılacaktır inşallah. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun, sevdikleriyle, hürmet ettikleriyle, edeple huzurlarında durduklarıyla buluştursun…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir