Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Zekat Kurumunun Güncellenmesi IV

ZEKAT, TAPU ÜZERİNDEN DEĞİL, RIZIK ÜZERİNDEN VERİLMELİDİR
Zekat kurumunun güncellenerek aktif hale getirilmesi ile ilgili makaleye devam ediyoruz. Birinci yazıda “zekatın anlam ve önemi”, ikinci yazıda “zekatın, Sadaka ve İnfak ile İlişkisi”, üçüncü yazıda “zekat-vergi ilişkisi” üzerinde durmuştuk; bugün de “kim, nelerden, ne kadarını, kime, nasıl infak edeceğini ve nasıl bir organizasyonun yapılması gerektiği” üzerinde duracağız inşallah…

Zekatı Kimler, Nelerden ve Ne Kadar vermelidir?
Kimlerin, nelerden ve ne kadar zekat vermeleri gerektiği konusuna değinmeden önce, zekat/sadakanın veriliş amacına dikkat çekmek isterim.

Bilindiği gibi bütün varlıklar içerisinde Allah’ın, akıl ve irade verdiği, her şeyi onun hizmetine sunup sorumlu kıldığı ve muhatap aldığı tek varlık İNSANdır. İnsanın vazifesi, Rabbini ve verdiği nimetleri/rızıkları unutmaması ve bu nimetleri diğer insanlarla paylaşarak şükrünü eda etmesidir.

Allah dileseydi elbette tüm insanları eşit kılardı; ama öyle yapmadı; farklı derecelerle birbirlerine muhtaç kıldı ki koyduğu sistem/düzen yürümüş olsun. Kişiler hangi derecede olurlarsa olsunlar, fıtraten asildirler, muhteremdirler. Kendilerini değiştirmedikçe kendilerine hürmet etmek vaciptir.

İnsanların yaşamlarını onurlu bir şekilde sürdürmeleri için yeme, içme, giyinme, iskan, ısınma, sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, seyahat gibi temel maddi gereksinimlere ihtiyaçları vardır. Hatta şefkat, merhamet, sevgi, saygı, dua, ibadet gibi manevi değerler de insan için vazgeçilmezdir. İşte insanın, sahip olduğu bütün bu değerlerin (nimetlerin, rızıkların) zekatını/sadakasını vermesi dinen zorunludur.

Rabbimiz; “Ey inanalar! Hiçbir iltimasın, dostluğun, alışverişin olmayacağı o gün gelmeden önce, Allah’ın size verdiği RIZKI ihtiyaç sahipleriyle paylaşın. Şükrünü ödemeyip nankörlük edenler, zalimlerin ta kendileridir” (Bakara 254) buyurarak, yararlandıklarımızın sadakasını vermemizi istemektedir.

Evet RIZIK, hayatımızı sürdürürken faydalandığımız (kullandığımız, harcadığımız, tükettiğimiz) bütün nimetlerin ortak adıdır. Yani, insanın geçimini sağlayan, ona faydası olan tüm maddi-manevi değerler rızıktır. Dolayısıyla Allah’ın verdiği rızıkları (nimetleri) kullandığımız ölçüde sadakasını vererek şükrümüzü eda etmemiz zorunludur.

DİKKKAT; resmi evrakla sahip olduklarımızın değil, faydalandıklarımızın zekat vergisini vermeliyiz. Yani, Allah’ın bizden istediği, RIZIK olarak faydalandıklarımızdan vermektir. Rızık olarak faydalanmadıklarımız –tapusu bizde olabilir- bizim değildir. Mesela, birkaç tane tarlanız, bağınız, bahçeniz olsun… Oralardan faydalanmadıkça (rızıklanmadıkça) sizin değildir. Zaten -bilindiği gibi- tarladan değil, ürünlerden zekat alınmaktadır.
İster arazileriniz, ister fabrikalarınız, işletmeniz olsun, ister mağazalarınız, ticarethaneleriniz olsun, ister otelleriniz, restoranlarınız olsun, ister katlarınız, yatlarınız olsun; bunlardan kazandığınız ölçüde sizindir.
Sürülerinizin olduğunu var sayalım; o sürülerin ticaretinden, etinden, sütünden ve yününden yararlandığınız ölçüde sizindir ve zekat vergisine tabidir.

Zekat açısından değerlendirildiğinde yararlanılmadığı sürece bu varlıkların hiç bir önemi yoktur. Sahibi görünen kişi, bütün bunlardan rızıklandığı/yararlandığı ölçüde temlik/hak sahibidir; değilse başkasınındır. Öyle mülk-servet sahibi kimseler vardır ki servetinden milyonda bir rızıklanmadan ölüp gider ve mülk-servet başkasına kalır.

Evet Kur’an’da Allah, başta hayvanlar olmak üzere, zirai ürünler, su, seyahat araçları (gemiler) gibi pek çok nimetler verdiğini ve o nimetlerden rızıklandığımızı belirtilmektedir. (Müminun 18-22, Yasin 71-73)
Yine pek çok ayette Allah, “size rızık olarak verdiklerimizden infak edin” buyurmaktadır. (Bakara 3, 254, Kasas 54, Ra’d 22 gibi)

Bu ayetler dikkate alındığında zekat vergisinin servet/mal üzerinden değil, kazanç/rızık üzerinden verilmesi gerektiği aşikardır. Şöyle itirazlar gelebilir: Milyarlarca servete sahip olan biri, sadece beş bin lira maaşı olan biri ile eşit hale gelmez mi? Cevap, gelebilir, fakat bu adaletsizlik değildir. Kişi, ne kadar servet sahibi olursa olsun, rızıklandığı (fayda gördüğü) kadar kendisinindir; değilse mülk Allah’ındır, başkasına kalacaktır.

Şunu da belirtelim ki servet sahibi kimselerin harcamaları da genellikle servetleriyle orantılıdır. Mesela; kiraya verildiği takdirde ayda beş-on bin liralık gelir getirecek konutta oturur. Bindiği araç beş yüz-bir milyonluktur. Her yıl yüz-iki yüz bin lira harcayarak tatil yapar. Lüks restoranlarda yemek yer. Çocukları en pahalı özel okullarda eğitim görür. En yüksek dereceli hastanelerden yararlanır vs. Tabi ki bütün bu harcamaların (rızıklanmaların) faturası da zekat vergisine yansıyacaktır.

Bu çıkarımları dikkate aldığımızda; birinci temel ilke olarak diyebiliriz ki zekat vergisi, mal (mülk-servet) üzerinden değil, rızık (yararlandığımız, harcadığımız nimetler) üzerinden verilmelidir. “Nedir bunlar” derseniz, hayatımızı sürdürürken faydalandığımız (kullandığımız, harcadığımız, tükettiğimiz) bütün nimetlerdir. O halde, “hangi mallardan zekat verilir, hangilerinden verilmez” sorusunun bir ehemmiyeti yoktur. Rızıklandığınız bütün nimetler, “size “rızık” olarak verdiğimizi ihtiyaç sahipleriyle paylaşın” emri gereği, zekat kapsamındadır.

İkinci temel ilke; zekat mükellefi olabilmek için belli bir rızka/nimete (yararlanmaya, harcamaya, tüketime) sahip olmak gerekir. Bu da aile reisinin, aylık harcamaları için defter tutmasıyla ortaya çıkacaktır.

Örneğin; mutfak giderleri 2000, iskan/konut 1000, enerji-yakıt 1000, giyim-kuşam 500, sağlık 300, eğitim 300, iletişim 100, ulaşım 100, seyahat-turizm 200, diğer vergiler 500 olmak üzere dört kişilik bir ailenin toplam harcamaları 6 bin lira olsun. Bu ailenin zekat mükellefiyeti olabilmesi için Türkiye’deki “asgari geçim ve hayat standartı”na bakmamız lazım.

Türkiye’de bugün itibariyle -İstatistik Kurumu’nun verileri dikkate alındığında- diyebiliriz ki dört kişilik bir ailenin yeme, içme, giyinme, iskan, ısınma, enerji, sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, seyahat gibi zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması için yaklaşık aylık beş bin liraya ihtiyaç vardır.

Beş bin rakamın altında bir gelir/gidere sahip olanlar, zekat mükellefi sayılmamaları gerekir. Aylık 5 bin lira, yılda (5×12) 60 bin lira eder. Bu rakamı altın vb. değerlere dönüştürüp bir nisap miktarı (zenginlik ölçüsü) çıkarmanın hiçbir yararı ve anlamı yoktur; zira hayat standartları sürekli değiştiği için bu rakamlar göreceli ve sürekli değişmektedir. Onun için her yıl –tıpkı fıtır/fitre sadakası gibi- yenilenmesi zorunludur.

Bugünkü yazımızı/tezimizi özetlersek;
1. Zekat, mülk-servet üzerinden değil, rızık (kazanç, fayda, harcama) üzerinden verilmelidir. Yani, Allah’ın nimetlerinden yararlandığımız ölçüde zekat vergisi söz konusu olmalıdır. Hizmet alımı gibi

2. Zenginlik ölçüsü (nisap); 80 gram altın, 40 koyun/keçi gibi belli miktarda mala-servete-ticarete sahip olmak değil, ne kadar rızıklandığımız (kullandığımız, yararlandığımız) ile ölçülmelidir.
Mesela; maaş 5 bin, ticaret 3 bin, zirai ürünlerden 2 bin, hayvan ürünlerinden bin lira (toplam 11 bin lira) gibi.

3. Zekat sadece birkaç maldan değil, rızıklandığımız (kazanç, fayda, harcamalardan) bütün gelirlerden verilmelidir.

4. Fıtır/fitre sadakası nasıl her yıl güncellenerek veriliyorsa, zekat sadakası da aynı şekilde –sosyo-ekonomik durum dikkate alınarak-güncellenmelidir.

Bu kriterler dikkate alınarak zekat verildiğinde, inanıyorum ki kimseye haksızlık olmayacak, adalet yerini bulacak ve her Müslüman severek-isteyerek zekatını ödeyecektir.

NOT: Zekat konusuna devam edeceğiz inşallah…

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir