Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Zekat Kurumunun Güncellenmesi -III

Zekat kurumunun güncellenmesiyle ilgili makaleye devam ediyoruz. Birinci yazıda “zekatın anlam ve önemi”, ikinci yazıda “zekatın, Sadaka ve İnfak ile İlişkisi üzerinde durmuştuk. Bugün de -üçüncü olarak- zekat-vergi ilişkisini belirttikten sonra, “kim, nelerden, ne kadarını, kime, nasıl infak edeceğini ve nasıl bir organizasyonun yapılması gerektiği” üzerinde duracağız inşallah…

Zekat-Vergi İlişkisi
Önce zekat vergisine bakalım:
Bilindiği gibi, Kur’an’da “zekatı veriniz” emredilmekte, ancak zekat ile ilgili detaylar yer almamaktadır. Hatta “kimlere verileceği” ile ilgili açıklama/ayet, (Tevbe 60) zekat kavramıyla değil, sadaka kavramıyla açıklanmaktadır ki bu da zekatın sadaka olduğunu ortaya koymuştur.

Evet zekat, Kur’an’da detayları belli olmayan ve herkesin vermesi gereken bir sadaka olarak bilinir. Hatta zengin olmayan Nebi’nin hanımlarına da “zekatınızı veriniz” emredilmektedir. (Ahzab 33)
Zekat, Kur’an’da sadakanın bir parçası olarak tanıtılırken, zamanla İslam fıkhında bütün infakların başı kabul edilerek şöyle tanıtılmıştır:
Zekat; belli bir zenginliğe sahip olan kimsenin, belli mallardan, belirli yerlere harcanmak üzere verdiği paydır/vergidir.”

Evet zekat, Nebi as’ın son iki yılından itibaren Medine’de vergi niteliğine kavuşturulmuş, hukuk haline getirilmiş ve tayin edilen memurlarca toplanmaya başlanmıştır. Bu da zekat uygulamalarının değişkenliğini ve detaylarının yönetenler tarafından düzenlemesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Nebi as’dan sonra Ebu Bekir ve Ömer devrinde de zekat devlet memurları tarafından tahsil edilmiş, ancak Osman devrinde ikili bir ayırıma gidilerek, görünen/bilinen mallardan devlet almaya devam etmiş, görünmeyen/bilinmeyen mallar ise sahiplerinin reyine bırakılmıştır.

Nebi as döneminde zekat/sadakanın yanı sıra bir de ganimet malları vardı. Vefatından sonra Müslüman coğrafyası genişleyince beytülmal/hazinenin, Müslümanlardan alınan zekat, gayri Müslümanlardan barış yoluyla alınan FEY, savaş yoluyla alınan cizye/haraç gelirleriyle mali kaynakları artmaya başladı. Bu kaynaklar, o dönemin vergileriydi; vergilerini vermeyenlere bazı müeyyideler uygulanırdı.

Dört halife döneminden sonraki (Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar) dönemlerde de devletin mali kaynakları zekat, ganimet, öşür, haraç, cizye, fey ve bazı örfi vergilerle devam etmiştir.

  1. asra geldiğimiz bu çağda Müslümanlar arasında zekatın bir vergi olup olmadığı, kazançlarda/malda zekat dışında bir hakkın bulunup bulunmadığı ve zekatın yanı sıra ikinci bir verginin konulup konulmayacağı, zekatın vergiden, verginin de zekattan mahsup edilip edilmeyeceği gibi konular çokça tartışılmaktadır.

Belirtmek isterim ki teknik anlamda -fıkıh literatüründe- zekat ayrı, vergi ayrı tanımlanmıştır; ancak “hakkın edası” anlamında ikisi de vergidir. Dolayısıyla “zekat vergisi” olarak ifade etmenin hiçbir sakıncası yoktur.

Geçmiş dönemlerde zekat-vergi ilişkisi ile ilgili çalışmalara baktığımızda, zekatı vergi olarak kabul edenler olduğu gibi, kabul etmeyenler de vardır. Zekatı vergi olarak kabul edenlerin dayanağı, ikisinin de “hakkın edası” olmasıdır. Yani, toplumun ihtiyaçlarının karşılanması için varlıklı kişilerin –adına zekat, sadaka ne derseniz deyin- vergi olarak vermeleri zorunlu görülmüştür. Nebi as da zekatı/sadakayı bir vergi (hak) olarak almıştı.

Zekatı vergi olarak kabul etmeyenlerin dayanağı da verginin bir vatandaşlık görevi olduğu, zekâtın ise, dinî bir yükümlülük olduğudur. Ayrıca zekât ile vergi; mükellefiyet, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler (Tevbe, 9/60) bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekât yerine geçmez. Zekâtın ayrıca verilmesi gerekir (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, II, 1118) (Dergipark.org.tr)

Nebi as döneminde devlet henüz bütün kurumlarıyla oluşmadığı için, zekat/sadak ve ganimet dışında üçüncü olarak bir vergi mükellefiyeti getirilmemişti; ancak daha sonra Müslüman ülkelerde zekatın yanı sıra “vatandaşlık vergisi” adı altında ganimet, öşür, haraç, cizye, fey ve bazı örfi vergilerin zorunlu hale getirildiği görülmektedir.

Türkiye dışındaki Müslümanların yaşadığı ülkelerin zekat sistemlerini incelediğimizde, kısmen bir sisteme bağlayan ülkelerin başında Malezya gelmektedir. Malezya’da devlet, zekatı -vergiden ayrı olarak- birkaç şirket eliyle toplatarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır; ancak çifte vergilendirmenin önüne geçebilmek için, zekat veren kişilere -belirli şartlar dahilinde- verdikleri zekat miktarınca gelir vergisi muafiyeti tanımıştır. Bu durum, zekatların tam ödenmesini ve zekat gelirlerinin artışına sebep olmuştur.
Türkiye’de yaşayan Müslümanların “zekat-vergi” sorununu çözmek elbette kolay değildir. Türkiye laik, demokratik bir cumhuriyettir. Onun için zekat ile vergiyi birleştirmek reel olarak mümkün değildir. Hatta Malezya’da olduğu gibi şirketler eliyle toplamak ve vergiden düşürmek de kolay değildir. Dolayısıyla zekata işlerlik kazandırmak için başka bir çözüm getirmek gerekir.

Benim tezim/önerim şudur ki laik, demokratik bir cumhuriyet sistemine sahip olan Türkiye’de, “sosyal güvenlik bakanlığı” adıyla bir bakanlık kurulmalı, “zekat” adı altında her türlü sadakalar (infaklar/yardımlar) bu bakanlık eliyle toplanarak “Kur’an’ın öngördüğü” ihtiyaçlara harcanmalıdır. Hatta verilen zekat/sadakalar belgelendirilerek, belli oranda vergiden de düşürülebilmelidir.

Kurulacak olan “sosyal güvenlik bakanlığı”nın başına liyakatli bir bakan getirilmeli, ilçelere varıncaya kadar şubeler açmalı ve tüm ülkede ihtiyaç sahiplerini tespit ederek derecelendirmeli (mesela 1. 2. 3. Derecede ihtiyaç sahibidir) ve her yıl bilgileri güncellenmelidir.

Adalet ve hakkaniyet üzerine öyle bir sistem kurulmalı ki sadece Türkiye’deki muhtaçlar değil, diğer ülkelerdeki muhtaçlara da yardımlar gitmeli, onlar da bu yardımlarla rahata kavuşmalıdırlar.

İnanıyorum ki kurulacak olan “sosyal güvenlik bakanlığı” adalet ve hakkaniyet üzerine çalışır ve toplumun güvenini kazanırsa, tüm yardımları rahatlıkla toplayarak, -tıpkı Nebi as döneminde olduğu gibi- zekat kurumunu aktif hale getirecek ve hiç kimse aç ve açıkta kalmayacaktır. Böylece ne idügü belli olmayan, nerelere harcama yaptığı tespit edilemeyen, yardımları istismar eden dernek, vakıf gibi homojen yapılardan da kurtulmuş olacağız.

Zekat/sadakalar devlet eliyle, (sosyal güvenlik bakanlığı ile) toplatılıp muhtaçlara dağıtıldığında yetersiz gelirse, devlet bütçesinden de destek sağlanır.

NOT: Yazı sıkıcı olmasın diye burada kesiyoruz; ancak zekat konusuna devam edeceğiz; zira daha söylenecek/güncellenecek çok şey var…

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir