Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Niçin Siyasal Deizmi Konuşmuyoruz?

1980’den sonra Emperyalizmin ülkemizdeki milli politikası İslamizasyondur. Kanaatimize göre 1940’lardan sonraki kitlesel sağ iktidarlar da İslamizasyon politikalarının oyunudur. Oyunun sonunda verilen karara göre, artık bu ülkede ateist, baskıcı, militarist ve mutlak seküler politika yerine deist politika revaçta olacaktır. Allah’a inandım deyip İslâm’ı tarihe mahkûm edip vahyi hesaba katmayanların politikası, deist politikadır. Bize göre deizm kurumsal anlamda siyasette başlamıştır. Okullardaki deist tercihler, siyasal deizmin iktidarlarıyla yüz bulmuştur. Tekrar islamizasyon politikalarına dönersek; milletimizin dine açmış olduğu krediden dolayı da islamizasyon politikaları ülkemizde tutmaktadır. Bu aldatılmışlık nedeniyle rahmetle anmadığımız taşeron işbirlikçi nerdeyse kalmadı. Dünyada bu oyuna gelmeyen Müslüman bireyler vardır ama kolektif bir yaklaşımla bu oyunu bozamadık. Buna bağlı, siyasetin yörüngesini biz tayin edemedik. Oyunu bozamayışımızın nedenlerinden birisi de, tekliften kaçan ve konforu tercih eden sözüm ona Müslümanların, dünya sisteminin güdümündeki bu siyasal organizasyonun işlerine gelmesidir. Gavur gibi yaşayıp Müslümanlık iddiasında bulunmanın sorgulanamayışıdır. Çünkü bu politikaların etkin olduğu yerlerde rahatı tercih eden paramatik adamlar dünya finans sisteminin birer parçalarıdırlar ve işleri de yolundadır. İşleri yolunda ve tuzları kuru olan rahat adamlar kitleleri bir şekilde aldatmaktadırlar. Tuzu kuru adamlar hiçbir zaman risk almazlar. Liberalizmi hayat tarzı kabul edip muhafazakârlıkla soslayan bu zevatı, dinin ritüel alanındaki bazı uygulamaları yerine, siyasetteki liberal tercihleriyle itikadi bir değerlendirmeye alıp ondan sonra rotayı belirlemeden Müslümanlar için gerçek anlamda varlık alanları bulmak imkânsızdır.

Müslümanların vahyi referans aldıkları süreçte küfrü açık insanları iş başına getirmedikleri malumdur. Buna rağmen ameli veya adaleti nakısalarla dolu birçok kişi ise yönetimin tepesine kadar gelmiştir. Fasık ve zalim yöneticiler Müslümanları maalesef yönetmişlerdir. Fakat kimse aleni bir küfürden bahsedememiştir. Müslümanlığın gelişme süreçlerinde idaredeki kimseler kendilerini daha da dindar göstermişler veya göstermek zorunda kalmışlardır. Bunun sonuçları tartışmaya açık olmakla beraber bir realitedir. Bilinmesi gereken ve Müslümanlara layık olan, yöneticilerinin Müslümanlıklarının tam olmasıdır. Sadece iman ettiğini söyleyip imanlarının gereğini Kur’an ve Sünnete göre anlamlandırmayan kimseler gerçek Müslüman olamazlar. Sormak lazım, hangi amelsiz Müslüman(!) imanını muhafaza edebilmiştir? Aksini savunan var mı bilemeyiz. Müslümanlıktan kasıt, kâmil bir iman ve bu imana bağlı vahyi hayatın genişlik alanlarında samimiyetle uygulamaktır. Hayatın tüm sorunlarına Kur’an ve Sünnetten çözümler aramak gerçek Müslümanlıktır. Hayatın her alanında İslâm’ın bir şey söylediğine iman etmek ve söylenenleri ümmetle paylaşmak Müslümanlığın gereğidir. Hayatın çeşitli alanlarını kesin çizgilerle ayıran ve dinin sadece ibadet alanıyla ilgili söyleminin olduğunu iddia edip sosyal, siyasi, hukuki, iktisadi ve eğitim alanlarını vahiy dışı görüşlere tahsis edenler kitaplarını parçalayan sapıklardır. Allah’ı yaratıcı kabul edip hayatın genişlik alanından uzaklaştırmak isteyen deistlerdir. Felsefi dilde farklı anlamları olsa da Kur’an’a göre vahyin tamamını hayata katmayanlar müşriktirler. İlahi iradeyi ve emirleri belirli alanlara tahsis edip belirli alanları rasyonaliteye veya başka felsefi düşüncelere devretmek gerçek şirktir. Tevhidin karşıtıdır. Her ne kadar din anlayışı ve bilgisi derinleşmeyen insanlar Müslümanlıkla ilgili yüzeysel değerlendirmeler yapsalar da hakka Müslüman olmayanlar Müslümanları yönetmemelidir. Bu söylem dinin söylemidir. Zira İslâm’da kesin kural şudur: “Müslümanlara müşrik bir kişi devlet başkanı/imam olamaz.”[1] Hiçbir kâfirin Müslümanlar üzerinde velayet hakkı yoktur. Biz hakkı söyleyelim ki hakka talip olanlar bulsunlar.

[1] Ferra, mean’i-l Kur’an, s. 76.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir