Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun ve eğitim dünyasında almış başını giden toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları, toplumsal değerlerimizi değiştirmeye ve dönüştürmeye devam ettikçe yeni neslin, gelecek kuşakların, dindar değil de deist ve biseksüel olması kaçınılmaz olacaktır. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun katıksız bir şekilde uygulandıkça, kadının fendi erkeği eninde sonunda yenecektir. Toplumsal sorunların çözümü adına sadece hukuktan umut beklemek nafile bir çabadır. Çünkü hukuk sadece suçu cezalandırır fakat aynı zamanda suçu ortadan kaldırmaz, suçluyu ise asla ama asla iyileştirmez. Kadına şiddetin çözümünü yasalardan ve yargıçlardan ummak, sorunun teşhisini de tedavisini de bilmemekten kaynaklanmaktadır. Toplumsal hayatımızda kadına şiddeti çözmek adına kadının fendi erkeği yendikçe, babasız yetişen çocuklar sorunu ortaya çıkmaktadır. Kadınlar mı haklı erkekler mi haksız derken, aslında çocuklar mağdur olmaktadır. Çocuklar mağdur olduklarında ise onların haklarını sonuna kadar savunan bir kurum ya da kuruluş yoktur diyebiliriz.

Aile içinde kadın erkek arasındaki her tartışmayı karakollarda güvenlik güçleriyle, adliyelerde yargıçlarla çözmeye çalıştıkça, aile kurumu parçalanmaktadır. Aile içindeki sorunların, aslında ruhsal sorunlar olduğu gözden kaçırılmaktadır. Aile Sağlığı Merkezlerinde psikologlar da görevlendirilirse, kadınlar eşleri ile sorun yaşadıklarında öncelikle bu merkezlerden destek alabilirler. Kadına şiddet sorunu kangren haline geldikten sonra, karakoldan ve adliyeden destek almak yerine, daha büyük bir çözümsüzlüğe dönüşmeden önce Aile Sağlığı Merkezlerinde psikolojik destekle aşılmaya çalışılabilir.

Aile kurumu çöktükçe toplumsal yaralarımız daha da derinleşecektir. Aile içinde kadının ve erkeğin rolleri değiştikçe, toplumumuzda zamanla eşcinsel sayısı da artacaktır. Eşcinsellik bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Eşcinsellik bir aile hastalığıdır. Batı’da eşcinsel lobilerinin güçlü ve planlı çalışmaları sonucunda eşcinsel evlilik yasalarının çıkması ve eşcinsel birlikteliklerin artması, Batı’da ailenin çöktüğünün bir göstergesidir. Batı’da çoktan çöken aile, Doğu’da da artan bir hızla çökmektedir.

Eşcinsel lobileri için en büyük tehdit, eski bir eşcinselin iyileşme süreçlerine dair tanıklığıdır. terapiler sonucunda eşcinsel duygu ve düşüncelerinden kurtulmuş danışanlar toplumumuzu ve ailelerimizi uyarmak adına diyorlar ki:

Gündemden hiç düşmeyen, her ne hikmetse herkesin kolayca ele aldığı bir konu hakkında yazdığım üç beş cümlemi sizinle paylaşmak isterim. Yazsam belki sayfalar dolusu bir roman olacak hayatımın en büyük imtihanı, eşcinsellik… Yıllarca bu hislerimin geçmesi ya da yoluna girmesi için gece gündüz dua eden, az çok dindar bir çevrede yetişmiş olan ben; hiçbir zaman umudumu kaybetmemişken “üçüncü cinsiyet, cinsel tercih, doğuştandır, genetiktir değişmez”, yalanlarına boyun büküp inancımı kaybettim bazı zamanlar. Şimdi soruyorum kendime; “hangi akla, hangi zihniyete hizmet için bu fikirleri savunup yaymaya çalışır bu insanlar?” diye ama “kendi kendini kandırma ya da kolaya kaçma” işi olduğuna kanaat getirip iyi niyet gösteriyorum bunlara. Yaratıcı, insanı iki cinsiyet üzere yaratmışken sizin ne haddinize ki zor durumda olan insanların üçüncü cinsiyet aldatmacası ile aklını karıştırıp içinde bulunduğu durumu daha da zorlaştırıyorsunuz? Diyelim ki siz inanıyorsunuz böyle bir şeyin olduğuna; peki şansını denemek isteyen insanların bu özgürlüğüne, özgürlük meraklısı sizler neden tepki gösteriyorsunuz?

Eşcinsel hislerimden dolayı kimsenin beni değiştirmek istemesi ile karşı karşıya kalmadım çünkü kimse durumumu bilmiyordu. Diyeceksiniz ki toplumun baskısı, dini kurallar ve inançların seni değişime itiyor. Hayır, ben eşcinsel hislerimi benliğime yabancı görüyorum. Ben baba olmak istiyorum, güzel bir aile hayatım olmasını istiyorum. Ben, ne çok hanımefendi bir adam olmayı ne günlük-haftalık-aylık ya da senelik ilişkilerle kendimi yıpratmayı ne de kendimi pazarlamayı istiyorum. Ha isteyen varsa orası beni ilgilendirmez. Ben erkek bedenim içerisinde erkek gibi olmak istiyorum. Bu isteklerimin objektif olarak dile getirilmemiş sözler olduğunu söyleyecekseniz, dünyada her kültürden her dinden insanın tedavi arayışları içerisinde olmasını düşünün. Böylelikle İslam düşmanlığına bağlı yobaz atışmalarınızın da ne kadar yersiz olduğunu anlamış olursunuz. Hristiyanlar, Yahudiler ya da ne bileyim ateistler, hatta eşcinsel evliliği kabul etmiş ülkelerde yaşayan insanlar ne diye değişmek istiyor acaba?

Şunu da belirtmek gerekir ki İslam’da eşcinsellik, Lut Kavmi’nin helakına bağlanıp eşcinsel hisler taşıyan insanları lanetlemekten ibaret olamaz. Bu bencillikten, yalnızca kendine Müslüman olmaktan başka bir ifade ile açıklanamaz ama yine iyi niyetle yaklaşarak bu insanlara “eşcinsellik cahili” diyorum ve onların eşcinsel hisler taşıyan insanların ne çektiğini bilmeden, eşcinsellikle ilgili hiçbir araştırma yapmadan; yalnızca, sözüm ona özgür bireylerin yaşantısına bakıp konuştuklarını yüzlerine vurmuş oluyorum. Bir günah varsa eğer bu eşcinsel yaşamın kendisi olabilir, eşcinsel hisler günah olarak değerlendirilemez. Değişmek isteyen insanları yargılayan çok akıllı, kendi ile barışık ve “heteroseksist sistem içinde kendini ispat etme” iddiası içindeki insanları ise zaten hiç anlayamadım. Siz kabul ediyorsanız başkaları kabul etmek zorunda mı? Kabul ettiğini söyleyip başkalarının değişme çabasına laf atmak nasıl bir çelişkinin ürünüdür? Demek ki hala bazı gerçeklere göz yumamadıklarını fark etmediğimiz zannediliyor ki tedirginlik duyuluyor. Ben erkek bedenimin içerisinde bu hisleri taşımaktan mutsuzsam, sizin beni eşcinsellik onaylayıcı terapilerine mahkum etmeniz de ne demek?

Eşcinsellik onarım terapisi ise sadece değişmek isteyenler için etkilidir ve değişmek istenirse değişilir. Eşcinselliği hormonlarla açıklamaya çalışan zavallılara hiç değinmek istemezdim ama bu düşünceleri ile insanları zehirlediklerine bizzat hayatım şahittir. Beni iyice karamsarlığa gömen bu saçma fikri çürütmek, bir fakülte hastanesinde yaptırdığım hormon testinin gayet sağlıklı sonuçları ile mümkün oldu. Hele şu cinsel tercih felsefesini hiç anlamış değilim. Kim cinsel bir tercihte bulunmuş ki biz bulunalım? Siz heteroseksüeller söyleyin bakalım, siz mi seçtiniz heteroseksüel olmayı? Ya da madem seçilebiliyor, homoseksüel olmayı seçin bakalım yapabilecek misiniz? Eğer mesele sadece cinsel tercihse biz niye heteroseksüelliği seçmeyip bu kadar sıkıntıyı göze alalım da eşcinselim diyelim? İşte bu sorular cinsel yönelimi tanımlamış oluyor.

İnsan iki cinsiyetten birisi ile dünyaya gelir (burada çiftcinsiyet kavramı ile eşcinselliği ayırt edemeyenler hiç konuşmasa daha iyidir), iki yaş öncesi dönemden başlayarak psikolojik ve sosyal çevrenin etkisi ile insanın cinsel kimliği şekillenmeye başlar. Bir insanın erkek ya da kadın cinsiyetine sahipken karşı cinsiyetin kimlik özelliklerini göstermesi, iki yaş öncesi dönemlerden itibaren yaşanmış olan bu psikolojik ve sosyal sebeplerin etkisi ile açıklanabilir. Bu durumda bir diğer görüş “ben kendimi bildim bileli böyle hissediyorum, o zaman yanlış bunun neresinde” de kendini bilmez bir ifade olarak kalır. Çünkü iki yaşında yanlış yönlendirilmelerin etkisi ile şekillenmiş bir kimliğin, “kendimi bildim bileli böyleydi” diyerek değişimi reddetmesi, başkalarının değişemeyeceği anlamına gelmez. Bir de şu hiçbir şey bilmeden konuşan insanların “macera merakı teorisi” var. Bu teorinin haklılık payını birkaç hemcinsi ile cinsel ilişki yaşayıp sonra normal hayatlarına dönen insanların varlığı ile ispatlamak, değişim için çareler arayan ve eşcinselliği kabul edip göğsünü gere gere ortalıkta gezinen insanların varlığını görmezden gelmek demektir. Böyle bir macerayı hangi akıl kabul eder acaba? İşte böyle… Bu denli derin bir meselede atıp tutmak bu kadar kolay olmamalı. Bilen konuşmalı; ağzı olan değil, belli bir ideolojinin ağzı olan hiç değil…!!!

Eşcinsellik insanın kendi kendine üstesinden gelebileceği, çözebileceği bir sorun değil. Sadece dua ederek, namaz kılarak, dini cemaatlerin içerisinde bulunarak, Kur’an okuyarak, Kur’an dersleri vererek, dini yazılar yazarak ya da aklınıza gelebilecek her türlü dini faaliyeti yaparak halledebileceği bir problem de değil. Yaşayan bilir; eşcinsellik insanın kendi kimliği, kişiliği, ailesindeki, toplumdaki, sosyal hayatındaki rolüyle ilgili çok büyük bir karmaşa yaşamasıdır. Cinsel kimlik karmaşası ya da bozukluğu olarak ifade edilen bu durum, eşcinselin kendisinin suçu değildir. Çünkü eşcinsellik, kişinin iradeli bir birey haline geldiği yaşlarında yaptığı bir “tercih” değildir. Eşcinsellik bir çocuğun, bozuk aile yapısı nedeniyle cinsel kimliğinin sağlıklı bir şekilde gelişememesi nedeniyle, karşı cinsi yerine hemcinsine cinsel istek duymasıdır. Bu yüzden eşcinsellik aslında çocuğun değil, ailenin hastalığıdır. Böyle bozuk bir aile yapısı içerisinde yetişen, kişiliği ve kimliği bu yapıda şekillenen çocuk, ergenlik ve yetişkinlik çağlarına geldiğinde bu bozukluğu cinsel olarak fark etmektedir. Çevresindeki erkeklerden farklı olarak karşı cinse değil hemcinsi olan erkeklere cinsel istek duymaktadır. Ama bunun nedenlerini kendisi tespit edemez. Çünkü zaten bu bozuk yapı içerisinde, sağlıksız bir psikolojiyle yetişmiştir.

Toplumumuzda ve birçok toplumda, her türlü sorun konuşulabiliyor. Kanser, AIDS gibi fiziksel hastalıkların yanı sıra cinsel iktidarsızlık, vajinismus, erken boşalma gibi cinsel sorunlar, hatta şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar hakkında konuşmak, bunlara çözüm aramak, bunlarla ilgili doktora ya da psikoloğa gitmek öyle ya da böyle sorun olmuyor. Ancak birisi eşcinsel duygulara sahip olup, bunlardan rahatsızlık duyar ve tedavi olmak için psikoloğa giderse bunu kimseyle paylaşamıyor. Sadece risk alıp ailesine ve çok yakınlarına, güvendiği kişilere anlatabiliyor. Hatta bazı insanlar hiç kimseye anlatmıyor veya anlatamıyor. Peki neden bir insan kendi iradesiyle seçmediği bir durumdan dolayı iç dünyasına hapsedilmek, türlü bunalımlarıyla tek başına boğuşmak zorunda bırakılıyor? Ya da en fazla sırrını verdiği kişilerle gizli kapaklı, sanki bir suçu saklamaya çalışır gibi konuşup dertleşebiliyor? Tam olarak hangi suçu işlemiştir eşcinsel duyguları olan böyle bir kişi? Görmezden gelinen, hasıraltı edilen bu sorunu, sorun olarak kabul edip çözmek için çaba harcayanlar dahi bu konuda konuşamazken, eşcinselliği normal kabul edenler ve LGBT dernekleri toplumda giderek artıyor ve güç kazanıyor. Artık eskisi kadar üstü kapalı da olmuyor hem de.

%99’unun Müslüman olduğu söylenen ülkemizde, din adına konuşanlar eşcinsellik için ne çözüm öneriyor? “Lut kavmi sapkındı, eşcinsellik sapıklıktır, haramdır” demek, hiçbir eşcinselin sorununu çözmüyor. İşin kolayına kaçarak, daha anlamadıkları bir sorunda fetva verenler kendi vicdanlarını temize çıkarmaya çalışıyor ya da bu konuda konuşmaktan korkuyor olabilir. Ama Türkiye’de hiç azımsanmayacak kadar sayıda dindar, beş vakit namaz kılan, Kur’an kurslarında hocalık yapan, dini cemaatlerde faaliyette bulunan, ilahiyat fakültelerinde okuyan ve eşcinsel duyguları olan insan var. Bu insanlara ya dua edip, namaz kılıp, evlenmesi öneriliyor, sanki bu sorunlarını çözecekmiş gibi, ya da bir çözümsüzlük. Toplumun birçok diğer büyük (!) sorunu arasında acı çeken ve LGBT propagandalarına teslim olmayan ya da olmamaya çalışan eşcinseller, görmezden geliniyor.

Eşcinsellik doğuştan değildir. Eşcinsellik hormonel bozukluklardan da kaynaklanmaz. Eşcinsellik bir cinsel kimlik gelişimi bozukluğudur ve sağlıksız ailelerin bir sonucudur. Ayrıca eşcinsellik yalnızca bir cinsellik sorunu değildir. Çocukluktan itibaren yaşanan birçok psikolojik sorunun dışa yansımasıdır. Terapi yoluyla bu sorunlar, çocuklukta yaşanan travmalar çözüldükçe, eşcinsellik de tedavi edilmektedir. Böylece de kendi gerçek cinsel kimliğine ulaşan erkek veya kadınlar, aile kurup, karşı cinse olan sevgi ve cinselliği tadarak, yaradılışına uygun, mutlu bir hayat sürme imkanına sahip olmaktadır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir