Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Boğaziçi

Onsuz İstanbul, İstanbul değildir. Her şeye rağmen yeşil alanları, yalıları, yeme içme mekanları ile herkesin görmek istediği, görenlerin de tadını çıkardığı altın gerdanlık…

Boğaziçi Üniversitesi ülkemizin iyi üniversitelerinden biri. Sürekli olarak buradaki öğrencilerin Türkiyenin en zeki öğrencilerinin bulunduğu yer olarak vurgulanması haksızlık. Aynı düzeyde epeyce üniversitemiz var. Bunları tek tek sayacak değiliz. Ama basit bir örnek verebiliriz. Tıp Fakülteleri en yüksek puanla öğrenci alan yerler ve halen 110 civarında Tıp Fakültemiz var. Yani zeki öğrenciler sadece burada toplanmıyor. Son olaylar dolayısıyla zeka tarafının vurgulanması kısmen ve göreceli olarak doğrudur.

Varsayalım ki hepsi Türkiye’nin en zeki öğrencileri. Bu Boğaziçinde yaşanan olayların ana nedeni değildir ve olayların çözümüne bir katkısı da yoktur.

Olay politik bir mecraya taşınmış durumdadır. Bundan sonrası partilerin tutumlarıyla biçimlenecektir.

Atama konusuna gelince; atama yasaldır. İki yüz küsur üniversiteye atamalar aynı yöntemle yapılmaktadır. Cumhurbaşkanı uygun bulduğu birini iş başına getirmektedir. Iktidar partisi eski milletvekilleri, eski mkyk üyeleri, eski il veya ilçe başkanları vs. rektör olarak atanabilmektedir. Bir mani var mı? Yoktur

Malum, daha önce üniversitelerde sıkıntılı da olsa bir seçim vardı. Bunun da sağlıklı işlemediği görüldü; karalamalar, iftiralar, suçlamalar, dargınlıklar yaşandı.

İktidar-muhalefet rektör atamalarını neden bu kadar önemser? Birinci kaygı, bence, kadrolaşmadır. Bu da her konuda sınırsız yetki sahibi kılınan rektörler marifetiyle yapılmaktadır. Sorun bugüne özgü değildir, bu düzenlemeyi yapan da mevcut iktidar değildir. YÖK’ün kuruluşundan beri devam eden bir uygulamadır. Darbe sonrası çıkarılan 2547 sayılı yasa ile amaç şirazesinden (sağ-sol çıkan) çıkan universiteleri zapt-u rapt altına almaktı ve amaçlanan da oldu.

Sonrasındaki bütün iktidarlar bu “anti-demokratik” kurumu lağvetme vaatlerinde bulundular. Buna mevcut iktidar da dahildir. Ancak iktidar-muhalefet partileri için getirisi götürüsünden fazla olan bu yasayı küçük ilaveler veya çıkarmalarla uygulamakta bir sakınca görmediler.

Peki bir öğretim üyesi neden rektör olmak ister? İtibarlı bir makam sahibi olmak. Yönetme arzusunu tatmin etmek. Zaman zaman akrabaya eşe dosta el uzatabilmek (gazete haberleri ortada). Asıl önemlisi ise, özellikle Tıp Fakültesi olan üniversitelerde döner sermayeden rektörlere ciddi bir maddi katkının sağlanması. Aksi halde bir Üniversitenin rektörlüğü için 84 aday neden başvursun?

Hizmet mi? Bir bilim insanı olarak hizmet etmenin önünde bir engel yok ki. Aziz Sencer’in ya da Özlem Türeci ve Uğur Şahin’nin tek başlarına yaptıkları “hizmeti” kaç idareci yapabilmiştir!

Şunu açık yüreklilikle söylemek gerekir. Bu makamlar rant makamı olmaktan çıkarılır, demokratik bir yönetim biçimi benimsenirse, hizmet için yanıp tutuşanların sayısı yüzde yetmiş, üniversitedeki akademik kurullar yetkilendirilirse yüzde doksan düşer. Hatta rektör olunduğunda gelirin az da olsa düşmesi söz konusu olursa, gerçekten hizmet aşkı olanlar dışında kimse aday olmayacaktır.

Boğaziçinde olan ne? Bu bir rektör atamasından farklı bir durum. Atama sadece bir vesile. Rektörün istifa etmesi sorunu çözer mi? Hiç sanmam. Bu (haklı ya da haksız olup olmadığına karar vermek bana düşmez) birikmiş bir öfke veya muhalefetin dışa vurumudur.

Sükunetle ve suhuletle bir çözüme ulaştırılması ülkemiz hayrına olacaktır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir