Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

“Şeriatı Uygulama” Meselesi

Birazcık uzun bir yazı, faydalı olacağını ümit ediyorum. Düşüncelerimi madde madde anlatmak isterim. Yorumlarınız da benim için değerlidir:

  1. Avrupa’da ulus devletler ortaya çıktı. Temel referansları akıl, özgürlük, eşitlik idi. İslam dünyasında hilafetten modern ulus devletlere geçiş yapıldı. Ulus devletler doğası gereği Avrupa şartlarının ürünü idi, Müslümanlar ulus devletleri İslamlaştırmak istedi. Böylece “İslam Devleti” anlayışı ortaya çıktı.
  2. Bazıları İslam devleti anlayışına karşı çıktı; zira ulus devlet doğası gereği seküler idi; onu İslamlaştırmak mümkün değildi. Bazıları ise İslam devletini kabul etti; reel durum bunu gerektiriyordu; eski artık muhaldi; bağımsızlık mücadeleleri verildi; İslam devletleri kuruldu.
  3. Bazılarının halkı Müslüman, rejimi laik idi. Bazıları yarı İslam rejimi idi, ama ABD ve İsrail ile iyi anlaşıyorlardı. Bazıları ise sözde de olsa tam İslam devleti idi, ama dış politikada ulus devletler gibi hareket ediyordu.
  4. Yarı İslam rejimlerinde ve halkı Müslüman tam laik olan ülkelerde şeriat talepleri yükselmeye başladı. Yer yer sesleri gür; yer yer de sesleri kısık çıktı.
  5. Bir yerlerde sorun vardı. Müslümanlar şeriat istiyordu, ama istedikleri tam olarak neydi? Ve şeriat nasıl uygulanacaktı? Hazırlıklı mıydılar?
  6. Müslümanlar şeriat deyince ne anlıyorlardı? Kabaca bakıldığında şeriat demek kılık kıyafet, tesettür, kadınlarla ilgili hükümler, faiz, zina, içki, zina, fuhuş ve cezalarla sınırlı bir durum arz ediyordu. Ama eğitim, iktisad, özgürlük, demokrasi, insan hakları, üniversite, basın-yayın, bilim, teknoloji, adalet, ahlak, vergi, işsizlik, yoksulluk vs. ile ilgili fazla bir projeleri yoktu. Siyasi proje bir tarafa entelektüel üretimleri de oldukça zayıftı.
  7. Şeriat uygulamanın yöntemi ne olacaktı? Tepeden inmeci mi yoksa tedricen mi, eğitim yoluyla mı? Şeriatın hepsi eskiden nasılsa öyle mi uygulanacaktı? Yorum yapılacak mıydı? Mesela tesettür diyelim. Şeriat istemek demek güç elde edince herkesi örtünmeye zorlamak mıdır? Güzel sanatlar denilen bir şey var. Heykelcilik var. Şeriatı uygulamak demek güç elde edince tüm heykelleri kırmak ve heykelciliği yasaklamak mıdır? Yoksa özgür ortamda heykelciliği anlatarak, özgürce tartışarak ne olduğunu anlatarak tedricî bir metod izlemek midir?
  8. Projeleri olmamak ve entelektüel zayıflık bir yana İslam devletlerine, ayrıca Müslümanların iktidarda olduğu laik ülkelere bakıldığında adalet başta olmak üzere ahlakî ilkelerin uygulamasına bakıldığında notlar yine zayıftı. Bu durum, İslam devleti ve şeriatın uygulanması gibi taleplerin içini de boşaltıyordu. Arabistan, Pakistan, Sudan, İran örnekleri –tam olarak ne yaptıklarını bilemesek de- görünürde başarısız oldukları ortadaydı. Böyle örnekler oldukça şeriatın uygulanması halklar açısından nasıl karşılanacaktır?
  9. Buna rağmen Müslüman halklar bazında İslam devleti ve şeriatın uygulanmasına yönelik tartışmalar devam etmek durumundaydı. O zaman da şu soruya cevap verilmeli idi: Şeriat nasıl uygulanacaktı?
  10. Bir kere şunu ifade edelim: Şeriatın talep edildiği ülkelerde İslam bireysel ve toplumsal bazda uygulanabiliyordu. Aslında buna engel bir durum yoktu. Belki sadece İslam’ın cezalar boyutu ile tesettür gibi daha ahlakî sayılabilecek bazı hususlar uygulanmıyordu. Bu, şu demektir: Bireysel ve toplumsal olarak özgürce Müslümanlar İslam’ın yüzde 70’ni uygulayabilirdi. Bu, “başka ne istiyorlar, bununla yetinsinler” anlamında değildir. Bu, mevcut ağır şartlar altında bir fırsat anlamına gelmektedir. Zayıf, sıkıntılı gibi görünen şartları manevî fırsata çevirmek Müslümanların elindedir.
  11. Şeriatın uygulanmasına gelince o, yorum olmaksızın nas ne derse o şekilde mi uygulanacak yoksa yorum yapmak suretiyle mi hayata geçirilecektir? Şeriat uygulanırken zamanın ruhu dikkate alınacak mı, alınmayacak mı veya ne kadarı alınacak, ne kadarı alınmayacaktır? Şeriatı uygularken bir mezhebin yorumu mu dikkate alınacak yoksa mezheplerin ittifak ettiği hususlar mı? Bir mezhebin içtihadı halka İslam budur diye dayatılabilecek mi? Şeriat uygulanırken yeni yorumlara müsaade edilecek mi edilmeyecek mi? Edilmeyecekse mutlak mı edilmeyecek yoksa nisbî mi? Mutlak edilmeyecekse neden? Nisbî edilmeyecekse hangi tür yorumlara müsaade edilmeyecek?
  12. Şeriatın uygulanmasında selefi, tarihselci, modernist ve laik görüşler çatışma içinde olacaktır. Selefiler, katı, sert, şekilci, tekfirci ve yoruma kapalı bir anlayışa sahipler. Bunlar içim şeriatı uygulamak hemen ve şimdidir. Bunlarla şeriatı uygulamak neredeyse mümkün değil. Tarihselci ve modernistler yöntem de farklı olsa da sonuçta aynı olup şeriatın uygulanmasını adalet, özgürlük, eşitlik, hoşgörü, yardımseverlik, merhamet gibi genel ilke ve prensiplere indirgiyorlar. Bunlara göre şeriatı uygulamak demek Batının hukuk nizamını ve insan hakları anlayışı olduğu gibi uygulamak demektir. Bu anlayışa göre şeriatın iman dışında –ki, o da zaten uygulama ile ilgili değil- farklılığı ve ayrıcalığı pek kalmamaktadır. Laik anlayış ise neredeyse iman dahil her şeyi sorgulamakta, Batıyı olduğu gibi yaklid etmek istemektedir. Laik Müslüman kendi medeniyetine yabancılaşmış, kendi şeriatını yobazlık ve gericilik olarak görmüştür.
  13. Ancak Türkiye’deki laikleri değil de Arap dünyasında din konusunda en azından daha donanımlı yazarları dikkate aldığımızda şu eleştiriye nisbî olarak hak vermek gerekir diye düşünüyorum: Şeriat neden isteniyor? Şeriat Allah’ın hukuku; pozitivist hukuk ise insan icadı olduğu için… Eğer seçim gerçekten ilahî hukukla beşerî hukuk arasında olsaydı, çözüm zaten apaçık olurdu. Ne var ki, asıl soru şudur: Seçimi gerçekten ilahî hukukla beşerî hukuk arasında mı yapacağız? Durum bundan çok farklı. Yani böyle bir seçim yok. Ne var? Şeriatttan ne anlayacağız ve şeriatı nasıl uygulayacağız? Bu noktada ileri sürülen iki hususa tarihselci, modernist ve laik Müslümanlar katılmaktadır: a) Şeriat kuralları genel ilkeleri içerir. Her devrin tikel olaylarına çözüm yoktur. Doğan muazzam boşluklar akıl ile doldurulacaktır. İlahî ilke bir tanedir, ama insan aklının ürünü olan yorumlar sayısızdır. b) Kur’an bir açıklama, bir yorumlama olmadan uygulanamaz. Kur’an’ı insan açıklar ve uygular. Bu açıklama ve yorumlama sürecine insan arzı ve çıkarları yansır. Şeriat sadece Peygamber’in zamanında ilahî nitelikte olabilirdi. Onun dışında olamaz. Görüldüğü gibi bir açıdan bu eleştiri haklı, ama önemli bir açıdan ise haksızdır. Haklı tarafı bazı Müslümanların din ile fıkhı; din ile dinî olanı; değişen ile değişmeyeni ayıramamasından kaynaklanmaktadır. Bunlar siyasal olanı veya sosyolojik olanı din diye insanlara sunabilmektedir. Haksız tarafı ise şu: Dinin uygulanmasını Peygamber dönemine mahkum etmekte; sahih bir şekilde sanki hiç uygulanmadığını iddia etmektedir. Ve her uygulamayı yorum olarak öne sürmektedir. Oysa 19. asra kadar ittifakla pek çok şer’î hüküm İslam devletlerince uygulanmıştır. Arzu ve çıkarlar bunu etkileyememiştir. Şimdi değişen nedir?
  14. Şeriatın uygulanması bir yöntem sorunudur evvel emirde. Bu noktada iki yaklaşımın öne çıktığı söylenebilir: a) Şeriat hemen uygulanmalıdır. Hatta ilk olarak ceza yasalarından başlanmalıdır. Toplumun buna hazır olup olmamasına, şartların şeriatın uygulanması için elverişli olup olmamasına bakılmaz. b) Ceza yasalarının uygulanması ilk adım değil son adım olmalıdır. İlk adımda asgari düzeyde sosyal, iktisadî ve ekonomik adalet sağlanmalıdır. Uygun sosyal ortam hazırlanmadan ceza yasalarının devreye sokulması trajik sonuçlara yol açabilir. Birinci görüş ideal olanı hemen uygulamak istiyor. İkinci görüş ideal olanı kabul etmekle birlikte realist davranıyor. Benim kanaatim de odur ki, ideal olanı yok saymadan realist davranmak gerekir. Şeriatı uygulamak adına topluma kötülük ve haksızlık yapmamak lazım. Ayrıca ideal olanın ulemanın örf ve maslahat dışında ittifakla kabul ettiği şeyler olduğunu belirtelim. Bunların dışında her şey içitihada açıktır. Birinin, bir kesimin veya çoğunluğun kabul ettiği şey ümmetin ideali değil, ancak o kişi veya kesimin ideali olabilir.
  15. Sonuç olarak bu kadar şey çatışmasız olmaz elbette. Çatışmalardan selametle kurtulmanın yolu da tartışabilmektir. Tartışmanın önü her zaman açık olmalıdır. Bu noktada özgürce tartışma anlamında demokrasiyi içselleştirmekte de bir mahzur yoktur. Bu istisnasız her şeyi tartışma masasına yatırmak anlamına gelecek midir? Tartışmalar dinin özüne kayarsa ne olacaktır? Her şeyi tartışmak olmaz elbette, bunu belirleyecek bir merci yoktur. Diyebileceğimiz şudur: Sağduyu ve vicdan devreye girip insanlar sorumluluklarını kuşanmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına baskı yapmamalıdır. Şayet tartışma eğitim kurumlarına kaydırılırsa iş içinden çıkılmaz hal alacaktır. Zira insanlar çocuklarına dinin özüne aykırı bir eğitimin verilmesine razı olmayacaktır. Buna da saygı duymak gerekir. Ama akademik platformlarda her türlü görüş tartışmaya açık olmalıdır.
Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir