Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Meal Dindarlığı/Müslümanlığı

Modern dönemde baş gösteren dini akımlardan birisini, meal dindarlığı oluşturmaktadır. Bu dindarlık anlayışına göre, siyer, fıkıh, fıkıh usulü, akaid-kelam, ahlak, hadis, tefsir ilimlerini tahsile gerek yoktur. Arapça bilmek de zorunlu değildir, meal ve tercüme yeterlidir. Zira Kur’an ve Sünnet hükümleri, okuma yazma bilen herkesin anlayabileceği açıklıktadır. Diğer taraftan sahih İslamî bilgiye ulaşmak için, her şeyden önce, mezhep eksenli geleneksel bilgilerden/kabullerden zihnin arındırılmış olması gerekir. Fıkıh, kelam, tefsir, hadis kitapları, İslam’ın doğru öğrenilmesinin önünde engel oluşturur.

Bu dindarlık biçiminin farklı tezahürleri olabilmektedir. Kimileri sırf Kur’an mealiyle yetinirken (Kur’an mealciliği), dinin kaynakları arasında Sünnet’e de yer verenler buna, hadis kitaplarının tercümesini de dahil etmektedirler (hadis mealciliği).

Meal dindarlığı/Müslümanlığı şeklinde ifade ettiğimiz bu tür yönelişlerin somut tezahürü, mealini/tercümesini okuduğu sırf bir ayet veya hadisten hareketle, Ebu Hanife ve İmam Maturidi gibi alimleri ve onların görüşleri etrafında şekillenen mezhep kabullerini, Kur’an ve Sünnet’e aykırılıkla, kendi şahsi görüşlerini din edinmekle itham şeklinde göstermektedir. Bu anlayışta olanlara göre fıkıh usulü, alimlerin ve mezheplerin keyfi din yorumlarını Kur’an ve Sünnet’in önüne geçirerek tahkim amacıyla uydurulmuştur.

Bütünlükten, metodolojiden, tarih ve medeniyet aidiyetinden tamamen uzak oluşu açık olduğundan, meal dindarlığının ayrıntılı tahliline esasen gerek duymuyorum. Ancak bu tür anlayışlara/yönelimlere zemin oluşturan ve onu besleyen bazı sebepler üzerinde durmakta fayda var.

Bu hususta, ana belirleyen konumunda bulunduğunu düşündüğüm birkaç sebebe dikkat çekmek istiyorum. Aslında bu sebeplerden her birinin başlı başına ve ayrıntılı olarak tahlili gerekmektedir. Burada birkaç cümlelik işaretle yetinilecektir.

a. İctihad ve selef dönemine dönüş çağrıları

Mezhep eksenli bilgi üretimini ve devasa ilmi müktesebatı yok sayarak ıslah, tecdid, ihya, ictihad gibi kavramlar üzerinden, doğrudan Kur’an ve Sünnet’e dönüş çağrıları, hesabı verilebilir bir iddia olmadığı gibi, ilmi bakımdan meşru da değildir. İlim, her defasında ilkten/yeniden üretilmez. Meşruiyet için, bir medeniyet içerisinden konuşmak şarttır. Ayrıca bu çağrı, kendisini din hakkında söz söylemeye yetkin gören herkesin keyfi biçimde görüş açıklamasına yol açmaktadır. Nitekim iş, bir meal ya da hadis kitabı okuyanın bütün dini konularda ahkam kesmesine kadar varabilmiştir.

b. Ölçüsüz gelenek eleştirisi

Geleneği hırpalamanın sonucu, denetim ya da otokontrol mekanizmalarını devre dışı bırakmak suretiyle hayatı boşluğa terk etmektir. Bu, hayat gerçekliği bakımından mümkün olmadığından, gerçekte insanlar ve toplum, nice faktörün etkisiyle şekillenen hevanın tasallutuna terk edilmiş olmaktadır. Geleneksel bağlarından koparılmış, sağlam bir zemin de bulamamış/oluşturamamış bir toplum ve dini hayat tablosu ortaya çıkmakta, bu da farklı şekillerde savruluşları doğurmaktadır.

c. Yanlış rehberlik

Rehberliğin ilk kuralı, muhatabın seviyesini göz önünde bulundurmaktır. İlim, aşama aşama tahsil edilir, oluşur ve gelişir. Başlangıç düzeyinde bir ilmihal, akaid, siyer bile okumamış kişilerin eline Kur’an meali veya hadis tercümesi vermek, ilk düğmeyi yanlış iliklemektir. Meal ve tercümesinden okuduklarıyla camide, okulda, mahallede hocaların söyledikleri ve kitaplarda yazılanlar arasında farklar bulunduğunu gören bir Müslümanın, nasıl bir durumla karşı karşıya bırakıldığı maalesef düşünülmemiş ya da önemsenmemiştir. Haliyle bu durum, hocalara ve dini kitaplara güvensizlik oluşturmakta, zamanla bu hal, hadis kitaplarına da güvenilemeyeceği noktasına kadar varmaktadır.

Yapılması gereken ise, yanlış yapılanın doğrusunu yapmaktır. Üç madde için de birer cümleyle ifade etmek gerekirse;

  • Klasik ilim mirasının kıymeti bilinmeli, mezhepleri kötüleyen dil terk edilmeli, ilmin süreklilik gerektiren karakteri ve usul olmadan ilmi faaliyetten ve meşruiyetten söz etmenin mümkün olmadığı üzerinde titizlikle ve önemle durulmalıdır.
  • Geleneğin, değerleri somutlaştırarak sürekliliğini sağlayan koruyucu zemin olma keyfiyeti her daim göz önünde bulundurulmalı, değer aşınması ve yozlaşma mahiyetinde veya dönemsel şartların ürünü olan telakkiler ayıklanıp yenilenirken, fevkalade özenli olunmalıdır.
  • Dini bilgi edinme süreçleri, kişilerin ilmi seviyelerine uygun olmalıdır. Her Müslümanın edinmesi gereken ilk ilim, ilm-i hal yani itikad, ahlak, ibadetler, helaller-haramlar ve siyer bilgisidir.
Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir